“Nasip tarihiniz kaç” diye söze giriyor Başbakan İsmet Paşa, kendisine muhtıra vermek üzere gelen komutanlara. Nasip, yani Harp Okulundan mezun olduktan sonra orduya katılma tarihi.
27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında, 1961’de yapılan seçimlerde hiçbir parti çoğunluğu sağlayamıyor. Seçimden birinci çıkan parti İsmet İnönü önderliğinde CHP, ikinci parti, kapatılan Demokrat Parti’nin yerine kurulan Adalet Partisi (AP). Lideri emekli orgeneral Ragıp Gümüşpala.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel doğal olarak, seçimden birinci çıkmış partiye, CHP lideri İsmet Paşa’ya hükümeti kurma görevi veriyor. AP önce İsmet Paşa ile koalisyona yanaşmıyor.
Ancak, ordudan yükselen tehlikeli sesler devam ediyor. Hatta, ordu içindeki cuntalardan biri olan Silahlı Kuvvetler Birliği bir protokol yayınlıyor.
En keskin CHP aleyhtarı AP’liler bile, bir süre sonra yine de İsmet Paşanın Başbakanlığında CHP-AP koalisyonunu doğru buluyor.
Zor koalisyon
“Büyük koalisyon”, CHP-AP hükümeti kuruluyor ancak, pek çok konuda farklı görüşler kendini sürekli gösteriyor.
Siyasal tutumdan ekonomiye, kültüre, dış politikaya uzanan farklılıklar koalisyonu sürekli sarsıyor. Sık sık siyasal bunalım iki partiyi de, yoruyor.
Zaten koalisyonun ömrü de, pek uzun olmuyor.
O bunalımlı günlerde, ordu rahat değil. Kendi içinde çeşitli cuntalar oluşmuş, her birinin aklında iktidar hırsı.
O günlerden birinde komutanlar Başbakan İsmet Paşa’dan randevu istiyor.
Topaloğlu - Adalı
Şimdi daha önce hiçbir yerde okumadığım gerçek bir olay.
Komutanların Başbakan İsmet İnönü’ye ziyareti sebepsiz değil. Altında muhtemelen bir muhtıra ya da benzeri sert bir çıkış, hatta darbe hazırlığı var.
Paşa, toplantıya AP’li İçişleri Bakanı Ahmet Topaloğlu’nu da çağırıyor.
Topaloğlu o toplantıyı daha sonra yakın arkadaşı İstanbul AP senatörü Erdoğan Adalı’ya anlatıyor, Adalı da bir kaç kez, siyasal görüş farkı saklı kalmak üzere, her sefer İsmet Paşa’yı saygıyla anarak, çocuklarına aktarıyor.
Tarihsel diyalog
Komutanlar gelince, Paşa ani bir soruyla giriyor:
“Nasip tarihiniz kaç ?”
Odadaki generaller nasip tarihlerini tek tek Paşa’ya söylüyor, İsmet Paşa yerinde doğruluyor:
“Demek ki, içinizde en eski Harbiyeli benim”.
Derken İsmet Paşa’dan ikinci soru:
“İçinizde muharebeye iştirak etmiş olan var mı?”
Komutanlar mahcup, “yok Paşam”.
Odada soğuk rüzgârlar esmeye başlıyor, Paşa devam ediyor:
“Ne mutlu sizlere tek kurşun atmadan rütbeleri ihraz ettiniz . (Kazandınız). Harp Okulunda bizim sınıftan altmış, yetmiş subay arkadaşım şehit oldu, geriye iki, üç kişi kaldık”.
İsmet Paşa’nın bu ağır ve ince mesajlar içeren konuşması ile toplantı sona eriyor, komutanlar mahcup biçimde ayrılıyor.
İsmet Paşa ordudaki muhtıra, darbe, v.s. hevesini bir kez daha kırıyor, bir kez daha demokrasinin ömrünü uzatıyor.
“Ne oldu, nasıl oldu”
Bu gerçek tarihsel olayı bugün aktarmamın nedeni var.
TRT’de bir program yayınlanıyor, “Ne oldu, nasıl oldu” başlığı ile.
4 Ocak günü yayınlanan programda söylenenlere bakın:
“Almanya’da şeflik var, İtalya’da şeflik var, o şeflikler yavaş yavaş yayılıyor. Hitler intihar ediyor, Mussolini bacaklarından asılıyor. Tek şef kalıyor, o da Türkiye’de.
(…) Ekmek karneye bağlanmış, Kuran-ı Kerim gömülüyor, camiler kiraya veriliyor, CHP merkezi yapılıyor.
(…) Camilerde imam yoktur, öğretmenler camileri basıyor, hatta bazen jandarma ile birlikte basıyor.
(…) En büyük yatırımımız Cumhuriyet diyorlar. Cumhuriyet bir çerçevedir. İçine ne koyarsanız, o rengi alır. Saddam rejimi de Cumhuriyetti, Rusya’nın, Çin’ininki de, Cumhuriyet”.
Akıllara durgunluk veren müthiş felsefi ve tarihi analizler. Devamında da, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’yi iktidara getiren seçimler ile 1 Kasım 2015 seçimleri karşılaştırması, AKP’ye övgü nağmeleri.
RTÜK’e şikayet
Darbeleri önleyen, demokrasiye sahip çıkan İsmet Paşa açıkça faşist Hitler ile karşılaştırılıyor, ayrıca Cumhuriyet’i küçük düşürme çabası. “Cumhuriyet diyorlar”, ne demek?
Bu program üzerine CHP Gurup Başkanvekili Levent Gök TRT’yi RTÜK’e şikayet ediyor, TRT’ye ceza verilmesini istiyor.
Şikayeti inceleyen RTÜK raportörleri raporlarını veriyor, özü şu:
“O dönemde yaşananlar değerlendirilmiştir. (…) Basın özgürlüğü kapsamındadır. (…) Yasaya aykırı bir durum yoktur”.
Rapor, programda söylenenleri bir kez daha vurguluyor ve programı savunuyor. Acaba böyle bir benzetme AKP için yapılsa, yine “basın özgürlüğü “ kapsamına girer mi? Yoksa, “terör örgütü üyeliği ve darbe teşebbüsü” ile insanlar hapse mi tıkılır?
Rapor RTÜK Üst Kurulun önüne geliyor.
MHP-TRT çok renkli
Raporun görüşüldüğü geçen hafta Üst Kurul yedi kişiyle toplanıyor, üç AKP, iki MHP, bir CHP, bir HDP’li üye ile. Yani, muhalefet üçe karşı dört oyla önde.
Yayın ortada, TRT’ye ceza verilmesi işten değil. Herkes bunu bekliyor.
Üstelik MHP ile TRT’nin geçmişi epey renkli. Seçimlerde bir mitingde Devlet Bahçeli önündeki TRT mikrofonunu görünce sinirleniyor, “çekin şunu buradan”.
Yine seçimlerde benzer davranışı Oktay Vural sergiliyor.
Hatta, 2014’te aynı MHP “TRT tarafsızlığını kaybetti” diyerek, o tarihte TRT’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru veriyor.
Helal olsun MHP
Hem muhalefet partisi, hem program ortada, hem TRT’ye bakışı belli, ne beklersiniz?
Raporun oylamasında iki MHP’li üye aslanlar gibi üç AKP üyesi ile birlikte oy kullanıyor, MHP oylarıyla ikiye karşı beş oyla TRT cezadan kurtuluyor.
Böylelikle, MHP İsmet Paşa-Hitler benzetmesine de katılmış oluyor, camiler hurafesine de, “Cumhuriyet” tanımlamasına da.
Her zaman olduğu gibi, AKP’nin başı nerede, ne zaman derde girse, MHP onu kurtarmak için hazır ve nazır.
Alpaslan Türkeş’in kemikleri bir kez daha sızlıyordur.