Ellerinde pankartlar, 17-18 yaşında öğrenciler, “parasız eğitim istiyoruz.”
Sen kimsin ki, parasız eğitim istiyorsun? Haydi bakalım, gözaltı ardından hapisane, “terör örgütü üyeliği ve hükümeti devirmeye çalışmak” suçundan haklarında bilmem kaç yıla kadar ceza istemiyle dava açılıyor.
Onlar da, şahsi düşüncelerini açıklıyor, neden terör örgütü üyesi muamelesi çekiliyor o çocuklara? Neden?
Güneydoğu’da operasyonlar sürerken, bin iki yüzü aşkın akademisyen bildiri yayınlıyor, “operasyonlar dursun” diye.
Haklarında söylenmedik kalmıyor, tam linç kampanyası. Tayyip Erdoğan bildiride imzası bulunan akademisyenlere defalarca etmediği hakareti bırakmıyor.
Bazıları üniversiteden atılıyor, bazılarının evleri, ofisleri aranıyor, bazıları hapse bile giriyor. Haklarında “terör örgütü üyeliğinden” dava açılıyor.
Onlar da, şahsi düşüncelerini açıklıyor, neden terör örgütü üyesi muamelesi çekiliyor o insanlara? Neden?
Bir TV kanalındaki programa Güneydoğu’dan bir öğretmen bağlanıyor, Ayşe Öğretmen. Son derece masum bir soru soruyor öğretmen canlı yayında, “Güneydoğu’da neler oluyor farkında mısınız?”
Programı salonda izleyen konuklar hep bir ağızdan, ”hepimiz Ayşe Öğretmeniz” diye bağırıyor.
Ya öyle mi, bağıranlar ve onları sonradan destekleyen otuz kişi hakkında “terör örgütü propagandasından” dava açılıyor.
Oysa, o insanlar şahsi düşüncelerini açıklıyor, neden terör örgütü muamelesi çekiliyor o insanlara, neden?
Ya gazeteciler?
AKP iktidarında işsiz bırakılma rekoru gazetecilere ait.
İktidarın hoşuna gitmeyen yazılar yazan, bırakın yazıyı, hatta hoşuna gitmeyen sorular soran gazeteciler bile kapının önüne konuyor.
Bunlara muhalefet edenlerin ötesinde, kendi yandaş takımında dahi, afaroz edilen gazetecilerin sayısı her geçen gün artıyor.
Eleştirmek suç. Üstelik bu suç Türkiye sınırlarını aşıyor, yabancı gazetecilere bile dava açmaya kadar uzanıyor.
Yazılarından dolayı “terör örgütü üyeliği” gerekçesiyle, haklarında dava açılan yüzü aşkın gazeteci var.
Oysa, gazeteciler de şahsi düşüncelerini açıklıyor, neden terör örgütü üyesi muamelesi çekiliyor o gazetecilere, neden?
Barolar Birliği Başkanı
Pankart açanların, yazı yazanların, bildiri yayınlayanların başına gelmedik kalmıyor bu ülkede.
Oysa, onların hepsi şahsi düşüncelerini açıklıyor. Pek çoğu hakkında “terör örgütü üyeliğinden ya da propagandasından” dava açılıyor.
Şahsi düşüncesini açıklama konusunda, son yılların en büyük tepkilerinden biri Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun başına geliyor.
Adli yılın açılışında AKP’yi eleştirdiği anda, yerinden fırlayan Tayyip Erdoğan söylemediğini bırakmıyor, bağırıyor, çağırıyor, törende tam bir skandal yaşanıyor.
Gerçi, Metin Feyzioğlu hakkında dava açılmıyor ama, Feyzioğlu bir daha resmi törenlere davet edilmiyor. Törenin konusu, ilgisi, içeriği doğrudan hukukla bağlantılı olsa bile.
Oysa, Feyzioğlu şahsi düşüncesini açıklıyor, neden o tepkilere maruz kalıyor, neden?
Kahraman ve şahsi düşünce
Meclis Başkanı İsmail Kahraman (İ.K.) kendi ideolojik takıntısını dışa vuruyor, gerçi bu ilk değil ama, Meclis Başkanı sıfatıyla testiyi kırıyor.
“Dindar anayasa olmalı, laiklik anayasadan çıkartılmalı” gibi safsatalar. Cumhuriyetin temel ilkelerini düpedüz inkar.
AKP bir bütün halinde savunmaya geçiyor, “yok öyle bir şey, bizim hazırladığımız anayasa metninde laiklik elbette var.”
En anlamlı, en tarihi açıklama Tayyip Erdoğan’dan geliyor:
“Meclis Başkanı kendi şahsi düşüncesini açıklamıştır.”
Demek, “şahsi düşüncesini açıklamak”, bu kadar masum, bu kadar basit.
O zaman pankart açan öğrenciler, bildiri yayınlayan akademisyenler, eleştiren gazeteciler, baro başkanları ve daha yüzlerce, binlerce insan camları kırmadan, çimenleri ezmeden, sadece “şahsi düşüncelerini açıkladıkları” gerekçesiyle, neden linç ediliyor, neden hapse atılıyor, neden işlerinden oluyor? Neden?
İsmail Kahraman, “şahsi düşencesini açıklamış.”
“Şahsi düşüncesini açıkladığı” için İsmail Kahraman hakkında “terör örgütü üyeliğinden ya da terör propagandasından” dava açılması için durup dinlenmeden nutuklar atar mı Tayyip Erdoğan? Sanmam.
“Şahsi düşüncesini açıkladığı” için İsmail Kahraman’ın Meclis Başkanlığı'ndan istifasını isteyen nutuklar atar mı Tayyip Erdoğan? Sanmam.
“Şahsi düşüncesini açıkladığı” için İsmail Kahraman’ın resmi törenlere katılmasını önler mi Tayyip Erdoğan? Sanmam.
Çünkü, kader arkadaşı, “bizden” biri.
İ.K.’nın “şahsi düşüncesinde” mavi boncuk var. Aman, nazar değmesin.
Ona bir şey olmaz, baş üstünde tutulur.