Farklı partilerden gelen, AKP iktidarından önce dört Başbakandan birebir dinlediğim cümleyi çok net hatırlıyorum:
“Türkiye’de en büyük sorun hukuk çıkmazıdır, yönetimi ve uygulamasıyla, mutlaka çok geniş kapsamlı bir hukuk reformuna ihtiyaç vardır.”
Bu cümlenin devamında aynı başbakanlar sanki bugünleri görmüş gibi:
“Yarın öbür gün iktidara bir parti gelir ve hukuku kendi felsefesine göre kullanmaya kalkar, hatta kuvvetler ayrılığını hiçe sayarsa, Türkiye için o zaman bir felaket olur.”
Türkiye şimdi bütün boyutlarıyla o felaketi yaşıyor.
Hiçbir sonuç çıkmayan ve fakat yüzlerce insanın yıllarca hapis yattığı ve beraat ettiği davalar, hukuki kanıtlara dayanmayan davalar, yapay ve düzmece kanıtlarla oluşturulan davalar, daha haklarındaki suçlamayı bilmeden hapse atılan insanlar, aylar sonra yazılan iddianameler, hemen her suçlamada aslında istisna olması gerekirken, tutuklu yargılamaya dönüşen soruşturmalar, insanların vicdanlarını kanatan mahkeme kararları, buna ek olarak, iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar verdikleri için bir gecede görevlerinden alınan yargıç ve savcılar...
Ve elbette Batı’da 1215 Magna Carta’dan, bizde iki yüz yıldan bu yana gerçekleşmesi için büyük uğraş verilen temel hak ve özgürlüklerin bir kaşık suda boğulması.
Saruhan'ın tespitleri
Türkiye son yıllarda hemen her gün, herhangi bir nedenle tek tek ya da toplu olarak bir hukuk faciası yaşıyor. Bu gelişi güzel söylenmiş bir söz değil.
Adalet Bakanlığı raporlarından aktarılan verilerin sonuçları.
Raporlarla ilgili çalışmayı CHP’nin hukukçu milletvekillerinden Şanal Saruhan yapıyor. Saruhan’ın ortaya çıkarttığı tablo AKP iktidarında hukuk felaketinin aynası.
Aynanın tutulduğu yer ise, somut verilerden hareketle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) Türkiye’den yapılan başvurular.
AKP’nin iktidara geldiği geldiği 2002’den 2016 yılı sonuna kadar çeşitli hak ihlalleriyle ilgili başvurular, bunlardan karara bağlananlar ve Türkiye’nin şimdilik ödediği tazminat miktarı.
Üzerine doktora tezi yazılmaya değer, son on beş yılın hukuk bilançosu.
Son dört yıl
Nedir o başvurular?
“Özgürlük ve güvenlik hakkı, yaşam hakkına ilişkin etkin soruşturma, adil yargılama, ifade özgürlüğü, insanlık ve onur dışı muamele” ihlalleri gerekçeleriyle, AİHM'e yapılan başvurular arasında Türkiye, Ukrayna’dan sonra ikinci sırada.
Son dört yıldan başlarsak:
On iki bin 600 başvuru, 77 ihlal kararı, 2016 yılında.
Sekiz bin 459 başvuru, 79 ihlal kararı, 2015 yılında.
Dokuz bin 948 başvuru, 94 ihlal kararı, 2014 yılında.
On bin 931 başvuru, 102 ihlal kararı, 2013 yılında.
Son dört yılda AİHM’e Türkiye aleyhine kırk bir bin 938 başvuru var.
Bunlar içinde karara bağlanan sadece 332 ihlal var, geride binlerce başvuru bekliyor.
Bu ihlaller karşılığı Türkiye’nin ödediği tazminat 17 milyon 233 bin 886 Avro. Bugünkü kurdan hesaplarsak, 67 milyon 901 bin 510 lira.
Hepsi bizim cebimizden, bizim ödediğimiz vergilerden. AKP ihlal ediyor, parayı biz ödüyoruz.
2002'den 2013'e kadar
Adalet Bakanlığı raporları ve Saruhan’ın çalışmasına göre, 2002’den 2013’e kadar AİHM’e yapılan başvuru sayıları şöyle:
2002’de üç bin 862,
2003’de üç bin 538,
2004’te üç bin 669,
2005’te iki bin 486,
2006’da iki bin 249,
2007’de iki bin 812,
2008’de üç bin 706,
2009’da dört bin 452,
2010’da beş bin 792,
2011’de sekiz bin 656,
2012’de dokuz bin 53 başvuru var.
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurular dahil, on beş yılda doksan dört bin 732 başvuru.
Hesaplarsak, günde 17 başvuru. Böyle bir rakam Cumhuriyet tarihinde yok.
Ödenen tazminat miktarlarını toplarsak, AKP’nin on beş yıllık iktidarında hak ihlalleri nedeniyle, Türkiye 270 milyon 816 bin lira ödüyor.
Giderek artan ihlaller
Bu tabloda dikkat çeken olay şu:
2002 yılında AİHM’e çeşitli hak ihlalleri nedeniyle yapılan başvuru sayısı üç bin 862 iken, 2016 yılında başvuru sayısı on iki bin 600’e yükseliyor.
İnsan hakları ihlalleri gerekçesiyle yapılan başvuru sayısı on beş yılda üç katından fazla artıyor.
İhlal kararları ve ödenen tazminat miktarından ayrı olarak, Türkiye’nin hukuk panoraması bu.
On beş yılda 94 bin, yılda altı bin 315, günde 17 ihlal başvurusu. Feci bir tablo.
Bu tablo şu tespite yol açıyor:
Türkiye ve “hukuk devleti” iki ayrı yönde, birbirinden uzaklaşıyor.
Bunun pratiği var:
İhlallerden dolayı çekilen acılar...
Acılar...
O rakamlara sığmıyor.
Acılar rakamlarla ifade edilemiyor.