02 Haziran 2018

“Gazeteci kılıklı” birileri

Şimdi ve en azından son yedi, sekiz yıldır, hele de, son üç yıldır gazeteciliğin iptal yılları, gazeteciliğin can çekiştiği yıllar

Çekiniyorlar, hafif kaygıları var, tedirgin bir halde “biz gazetecilerin” karşısına çıkıyorlar. TV’lerde açık oturum ve karşımızda o dönemin liderleri, bakanları, başbakanları.

Bir seçim döneminde ya da herhangi bir konuyla ilgili bir tartışma programında.

“Biz gazetecilerin” soruları Cumhurbaşkanlarına, Başbakanlara, liderlere çatır çatır, hangi gazeteden, hangi siyasal görüşten olursa olsun.

“Gazeteci”, hangi gazeteden olursa olsun, o yıllarda çalıştığı gazeteye güven duyuyor, arkasında o gazetenin varlığını ve desteği hep hissediyor. O güvenle, hiç bir siyasal kimlik karşısında eğilmeden, bükülmeden özgürce soru soruyor, düşüncesini çekinmeden açıklıyor.

Hiç bir siyasal iktidar da, “o gazeteci bunu sordu, şunu yazdı, atın bunu” demek cesaretini kendinde bulamıyor, aklından bile geçiremiyor.

Askeri darbe dönemi dahil, askeri darbenin lideri Kenan Evren dahil.

Geniş halk kitleleri de, böylesine bağımsız ve özgürce yapılan yayınları zevkle izliyor, hangi kanalda olursa olsun.

O tarihlerde de, patronların iktidarlarla şu ya da bu bağlantıları olsa bile, konu yayıncılığa ve gazeteciliğe geldiğinde akan sular duruyor.

Kamu oyu serbestçe oluşuyor.

Daha da ötesi:

Gazeteci toplumda saygın bir kimlik sahibi. İnanılır bir kimlik.

Çünkü özgür, çünkü bağımsız.

Bugünden o günlere bakıldığında, rüya gibi.

Can çekişen bir meslek

Şimdi ve en azından son yedi, sekiz yıldır, hele de, son üç yıldır gazeteciliğin iptal yılları, gazeteciliğin can çekiştiği yıllar.

Cahil, arkasında gazetecilik adına hiç bir ürünü bulunmayan, yalaka, iktidar karşısında istenildiğinde sekiz, on takla atan “gazeteci kılıklı birileri” zuhur ediyor.

Kırk yıldan fazladır gazeteciyim, şu anda TV’lere “gazeteci” diye çıkanların yüzde 90’ını tanımıyorum.

Bu iktidara karşı çıkan kim varsa, eleniyor. Patronlar da, elbette bazıları hariç, iktidarın kulu, kölesi. Hele de gazete ve TV yöneticileri, bazıları elbette hariç, tam anlamıyla iktidar borazanı. Kendilerini “gazeteci” sanan bir takım kişiler.

Karşılarında Tayyip Erdoğan ya da bir Bakan varsa, eğilip bükülmek, soru sormaktan korkmak, soru ile onlara pas ikram etmek, bunların asli görevi.

Bir kaç kanal hariç. Zaten insanlar artık o bir kaç kanalı izliyor, ancak o kanalın haberlerine inanıyor.

İktidar karşısında el pençe divan, ama karşılarında “muhalefeti temsil eden” birisi varsa, “aslan kesilmek” bunların iktidara olan borçları.

Otuz yılı aşkın süre

Söylemesi ayıp, 1980’lerin başından 2013’e kadar, o zamanki duruşlarıyla bağlantılı Show, TRT, Kanal D ve NTV’de hem her hafta program yapıyorum, siyasal talk show, hem de tartışma programlarına çıkıyorum. Her görüşe yer vererek. Otuz yılı aşkın süre.

Şimdi bir o günlere bakıyorum, bir de günümüze...

O yıllarda herhalde ben “bir başka gezegende” program yapıyorum.

Bugünlere bakıyorum...

“Burası benim ülkem mi” diye sormaktan edemiyorum.

“Bunlar mı gazeteci” demekten kendimi alamıyorum.

“Gazeteciliğin tam sefaleti...”

Neden böyleler?

Çünkü, ancak yandaşlıkla ayakta kalabilen birileri bunlar.

Ne var ki, şimdi telaştalar.

AKP le birlikte telaştalar.

Sinirler gergin

Seçim yaklaştıkça, AKP’de sinirler geriliyor.

Örneğin, bir esnaf AKP’li Belediye Başkanına, yanında bir AKP büyüğü de var, “iyi değiliz” dediği zaman, Belediye Başkanı anında yapıştırıyor, “terbiyesizlik yapma”.

TV’lerdeki gürültüye aldırmayın, kamera numaralarına halkın karnı artık tok, miting meydanlarını artık dolduramıyorlar bile. Adam taşımaya rağmen.

Dolar almış başını gidiyor, Erdoğan “ekonomiyi ben bilirim” diyor. Doğru biliyor, o çok sık karşı çıktığı Merkez Bankası faizleri yükseltmese, dolar bugün beş lirayı bile geçmiş oluyor. Erdoğan ise, malum faize karşı!..

Ama, ekonomiyi biliyor!..

Zinedine Zidane

İktidar kanadında sinirler öyle gergin ki, seçimleri izlemeye gelen, seçim güvenliğini araştıran AGİT heyetini Yüksek Seçim Kurulu savuşturmaya çalışıyor, AGİT’in soruları karşısında YSK çaresiz.

Toptan bir bozgunluk hali.

On altı yıllık iktidarın son günleri gibi...

Tam bu sırada Zinedine Zidane...

Cezayir asıllı Fransız, efsanevi bir futbolcu. Son yıllarda teknik direktör.

Real Madrid’in başında harikalar yaratıyor, Real Madrid onunla Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasını üst üste üç kez kazanıyor. Ama, o şunu söylüyor:

“Yeni şampiyonluklar için artık değişime ihtiyaç var”.

Ve görevinden istifa ediyor. Bırakmasını, ayrılmasını biliyor.

Burada öyle şanlı, şöhretli bir durum yok, tam tersine, ekonomi hızla duvara toslamaya doğru yol alıyor, hak, hukuk, adalet, özgürlükler öyle. Toplumda kutuplaşma, yolsuzluk iddiaları ve artık akla ne geliyorsa...

Çekilmesini bilmek gerek. Ama, ne mümkün.

O zaman da, Meral Akşener’in dediği gibi, “Abbas yolcu”.

“Gazeteci kılıklıların” bir telaşı da bundan.

Yazarın Diğer Yazıları

Colani-Türkiye: “Maslahata destek!”

Colani, bir röportajında “Türkiye ve Suriye’nin arasında geçmişten gelen tarihi ve coğrafi bir bağlılık var. Bunu çok iyi idrak ettik. İki halkın maslahatına destek vermek istiyoruz” diyor. Burada kullandığı “maslahat” sözcüğü İslami bir kavram. Türkiye ile kurmak istediği ilişki diplomatik olmaktan çok İslami temelli bir ilişki mi?

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

"
"