08 Aralık 2020

Fuat Oktay'dan masallar

Oktay'ın konuşmasının devamı dinlemiyorum, eminim, devamında da "masallarını" sürdürmüştür!..

"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığımız bütçe görüşmeleri, yürütme erkinin demokratik yollardan denetlenmesine zemin oluşturmaktadır."

Bu cümleyi duyar duymaz, konuşmayı dinlemekten vazgeçmeyi düşünürken, ikinci cümle geliyor, o ikinci cümle de, şöyle:

"Bu bütçe Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin üçüncü bütçesi olarak, sistemin getirdiği esneklik ve dinamizmin avantajlarını taşımaktadır."

2021 yılı bütçe tasarısı görüşmeleri dün Meclis'te Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın sunuşu ile başlıyor. Nasıl bir sunuş yapacak, belki yeni bir şey söyler mi düşüncesiyle, Oktay'ı dinlemeye başlıyorum.

Ancak, daha konuşmasının başında bu iki cümleyi kullanınca, Meclis TV'yi kapatıyorum, "yeni masallara karnımız artık tok" diyerek!..

Denetleme mi?

"Bütçe Meclis'in yürütmeyi demokratik yollardan denetlemesine zemin hazırlıyormuş!.."

Palavranın dik alası!..

Ne denetlemesi!.. Ne zemini!.. Nerede?.. Nasıl?.. Kaç kişiyle denetleme?..

Tam tersine, yeni gelen ucube sistemle birlikte, "yürütme her türlü denetimin tamamen dışına çıkıyor, buna Meclis denetimi dahil".

Tam tersine, keyfi ve otoriter bir sistem, demokrasinin "d'sini" yok eden sistem, bütün haşmetiyle ülkeye çöküyor.

Denetleme araçları

Başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter demokrasilerde "yürütmenin denetimi" açısından çeşitli araçlar var.

- Örneğin, güvenoyu. Yeni bir hükümet kurulduğunda, o hükümetin, yani "yürütme erkinin" göreve başlaması için "ilk denetim aracı" olarak, Meclis'ten güvenoyu alması şart. Oysa, bugünkü sistemde böyle bir şart yok. "Hükümeti kurdum, bitti gitti" vaziyeti var. Güvenoyu filan çok geride kalıyor.

- Örneğin, gensoru. En etkin denetim mekanizmalarından biri olan gensoru, bugün hayal!.. Oysa, herhangi bir Bakan için verilen gensoru kabul edildiğinde, o bakanın görevi sona eriyor, güvensizlik kabul ediliyor. Bakan için soruşturma açılıyor. Bugün yok böyle bir denetim.

- Örneğin, sorumluluk. Bakanlar artık Meclis'e karşı sorumlu değil. "Hükümet değil", artık "kabine", çünkü yapılan atamalara bugün her ne kadar "Bakan" deniyorsa da, onlar "sekreter" düzeyinde, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu. O da, onları istediği zaman görevden alıyor, istediği zaman istediğini yaptırıyor. Bakanın Meclis'e karşı sorumluluğu yoksa, hangi "yürütme erkinin denetimi?.." Laf ola, beri gele!..

- Örneğin, yazılı sorular. Tamam, bugün bakanlara yazılı soru soruluyor. Dostlar alış verişte görsün. Son sayıları bilmiyorum, birkaç ay öncesine kadar, "muhalefet bakanlara 23 bin 617 yazılı soru soruyor, bunların 11 bin 564'üne bakanlar yanıt vermeye tenezzül etmiyor".

Oysa, Anayasaya ve Meclis içtüzüğüne göre, on beş gün içinde yanıtlamak zorunda. Keyfilik almış başını gidiyor, kim dinler o kuralları!..

Bir ülkede yürütme erkinin denetlenmesi yoksa ki, örnekler ve uygulama ortada, o zaman demokrasiden söz etmek mümkün değil.

Fuat Oktay da, "yürütmenin denetiminden" söz etmez mi?.. Ne demeli?..

Hangi dinamizm?

Muhalefeti bir yana bırakın, bir süre önce daha kendileri, "sistemin aksaklıklarından" söz ediyorlar. Aksak, çünkü işlemiyor, çünkü hantal, çünkü demokratik değil, çünkü esnek değil.

Fuat Oktay ise, "sistemin dinamizminden" söz ediyor.

Mecbur öyle söylemeye!.. Belki ve hatta buna inanıyor bile olabilir!.. Ne de olsa, sistemin bir parçası.

Tam tersine, sistem dinamizmden öyle uzak ki, iştebir kaç örnek.

Daha başlangıçta...

"- Cumhurbaşkanlığı 24 tane Kanun Hükmünde kararname (KHK) çıkartıyor. Daha sonra, o 24 KHK'yı düzeltmek için 31 tane yeni KHK çıkartılıyor!..

- 1 sayılı KHK tam on altı ayrı KHK ile düzeltiliyor!..

- 2 sayılı KHK dört ayrı KHK ile düzeltiliyor!..

- 3 sayılı KHK sekiz ayrı KHK ile düzeltiliyor!..

- 4 sayılı KHK yine sekiz ayrı KHK ile düzeltiliyor!.."

"Düzeltiliyor" diyorum, çünkü arkadan çıkartılan KHK'lar düzeltmek amacını taşıyor.

O kadar farklı örnek var ki, örneğin bir KHK ile "Türkiye Adalet Akademisi" kaldırılıyor, aradan on ay geçiyor, yeni bir KHK ile aynı akademinin yeniden kurulmasına karar veriliyor.

Yap - boz keyfiliği

Yargıya atamalar, rektörlük atamaları, bürokratik atamalar, KHK'larla alınan ve fakat sonradan değiştirilen kararlar "keyfi yönetimin, kanun yap - kanun boz" gibi, çağın ve demokrasinin çok gerisinde kalmış uygulamalar.

Bunların neresi "dinamizm?.."

Kaldı ki, keyfiliğin ötesinde, bu kadar bozuk işleyen bir sistemin "ekibine" ne demeli?..

Bu ucube sistemde Cumhurbaşkanlığına bağlı pek çok kurul ve o kurullarda "görevli" pek çok kişi var. Onlar ne işe yarıyor?.. Yap - boz sisteminde onlar nerede?..

Fuat Oktay övecek elbette parçası olduğu sistemi!..

Artık kimse inanmıyor, çünkü her şey ortada.

"Meclis'e karşı Cumhurbaşkanı bile sorumlu değil, hangi denetim?.."

Oktay'ın konuşmasının devamı dinlemiyorum, eminim, devamında da "masallarını" sürdürmüştür!..

"Dünyaya örnek büyüme, salgınla mücadelede eşsiz başarı, kültürel atılım, dış politika zaferleri" filan...

Yazarın Diğer Yazıları

Bahçeli’nin baştankara çıkışına karşı: İspanya modeli

Hiçbir partiyle konuşmadan hatta, belki kendi partisinin organlarıyla bile görüşmeden, Bahçeli’nin çıkışı elbette pek çok kuşkuyu beraberinde getiriyor. Ortada devlet kurumlarının hazırladığı böyle bir plan var mı?..

Erdoğan uğruna: Bahçeli 55 yıllık birikimi sildi attı

DEM’in aklından asla geçirmediği “Apo’ya af” önerisine sırtını dönmesi imkânsız. Karşılığında anayasa değişikliğine onay vermesi, yıllardır eleştirdiği Erdoğan’a yeniden adaylık fırsatı tanıması ne ölçüde mümkün, orası da ayrı

Osman, yarın yedi yıl bitiyor!..

Duruşmalar devam ederken tahliye talepleri sürekli geri çevriliyor, ya mahkeme heyeti değişiyor ya Gezi davasına bakan yargıçlardan biri AKP milletvekili aday adayı çıkıyor ya da... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hak ihlali vardır, derhal tahliye edilmelidir” kararı vermesine rağmen, hem de iki kez, o karar Anayasa’ya aykırı olarak uygulanmıyor

"
"