31 Ocak 2010, saat 11.20, o sırada Başbakan. Tayyip Erdoğan yeni bir süper marketin açılışına katılıyor:
“Sokak aralarında bakkal dükkanı olayı bitmiştir. Bakkallar kendi aralarında birleşerek, market ya da süper market halinde çalışmalı”.
Bu cümle baştan sona yanlış:
“Bakkal olayı bitmiş değil, sokak aralarında ve hatta caddelerde Türkiye’nin dört bir yerinde bakkal dükkanı var ve şakır şakır çalışıyor”.
Ve asıl bugünlerde...
Bir zamanlar canla başla savunduğu market ya da süper marketler bugün Erdoğan’ın hedefinde, gıda maddelerinde fiyat artışının suçlusu olarak marketleri görüyor:
“Fahiş fiyatlarda zincir marketlerin sınırsız uygulamaları var. Bunların üzerine gideceğiz. Bunlara gerekli operasyonlar yapılıyor. Marketlerle ilgili denetimler sürecek, bazı marketlere ceza gelecek”.
Ve son cümlesi:
“Marketlerden hassasiyet bekliyoruz”.
Haksız fiyat değerlendirme kurulu
Böylelikle, Erdoğan gıda maddelerindeki fiyat artışlarının nedenini ve çözümünü buluyor:
“Marketler suçludur, fiyatları onlar yükseltiyor, çözümü de ceza ve ceza!..”
Aynı anda, fiyat artışlarında “suçlunun tespiti” için...
“Fiyat artışlarıyla mücadelede dünyada bir örneği daha bulunmayan teftiş ve müfettiş olayı devreye giriyor”.
Olay teftiş ve müfettişlerle sınırlı değil. Teftiş sonrası ne oluyor?..
Çok basit, çözümü yine bunlar buluyor:
“Ticaret Bakanlığı’na bağlı Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu var. O kurul haksız fiyat artışı belirlediği anda, bastırıyor cezayı!.. 10 bin 900 liradan 109 bin liraya kadar para cezası!..”
Erdoğan’ın “marketlerden hassasiyet bekliyoruz” dediği konu ise, şu:
“Ya arkadaşlar, idare edin de, şu fiyatları düşürün!.. Biz de, halkın karşısında zora düşmekten kurtulalım!..”
Kendi söylemiyle, “ekonomi onun alanı”, o alan şimdi ricalar eşliğinde, teftiş ve müfettişlere teslim.
Üretici fiyatları yüzde 45.52
“Fahiş fiyatla” suçladığı marketler gerçekten fiyat artışında sorumlu mu?..
Gülünç!..
“1-Hammadde,
2-Enerji,
3-İşçilik,
4-Ulaştırma.
Bütün bu kalemlerde artış var, üretim maliyetleri çok yüksek”.
Daha dün doğal gaza yüzde 14 zam yapılıyor.
Üretici fiyatlarını yükseltecek yeni bir zam.
İktidarın sözünden çıkmayan TÜİK’in verilerine göre:
“Ağustos ayı itibariyle üretici fiyatlarındaki artış yüzde 45.52!.. Evet, 45.52!..”
Bu üretici fiyatlarının artışından sorumlu olan AKP iktidarı.
Üretici fiyatlarındaki bu artış perakende fiyatlara yansıyor.
Bakkal daha pahalı
Kaldı ki...
Gıda fiyatlarındaki artıştan sorumlu tutulan beş marketin pazar payı yüzde 28.5.
Pazarın çoğunluğu ve geri kalanı 400 yerel zincir market ile 160 bin bakkal ve benzeri satış yerlerinden oluşuyor.
Madem fiyat artışından konuşuyoruz, bir gerçek de şu:
“Türkiye’nin neresinde olursa olsun, gidin bir bakkala, herhangi bir gıda ürününün fiyatı, markete göre, daha pahalı”.
Talihsiz denemeler
Demokrasinin askıya alındığı ülkelerde iki tipik bir olgu var.
1-Fiyat artışı gibi, geniş kitleleri ilgilendiren durumlarda, yönetimler mutlaka “bir suçlu yaratıyor”. Ve o “suçlunun” üstüne, polisiye önlemlerle gidiyor, bu örnekte teftiş ve para cezası gibi.
2-Yönetim beceriksizliği, “sistem içinde yeni kurumlar oluşturuyor”, Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu gibi. Sorun çözmekten çok, bürokrasi yaratmaya dönük çaresiz ve talihsiz denemeler.
Yüzde 6 değer kaybı
Teftişler, müfettişler, cezalar, suçlu aramalar filan...
Bunların hiç biri fiyat artışını çözecek filan değil.
“Yirmi günde Türk Lirası dolar karşısında yüzde 6 değer kaybediyor, bu çok yüksek bir devalüasyon.
Yirmi günde Türkiye’nin dış borç yükü 236 milyar lira daha yükseliyor.
Yirmi günde üretim maliyetleri yeniden tırmanıyor”.
Sorun burada, üretim maliyetlerindeki artışta.
Ya teftiş ve cezalar?..
Yönetim beceriksizliğini örtmeye çalışan, “gösterişten” ibaret.