Anayasa değişikliği madde 11:
“Türkiye Büyük Milet Meclisi tam sayısının 3/5 çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, genel seçim ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır”.
Bu metin Türkçe. Türkçe olan bu metinden siz ne anlıyorsunuz?
“Meclis kendisini feshedebilir”.
Bunda bir tartışma yok.
Tartışma ikinci cümleden çıkıyor, o cümlede “Cumhurbaşkanı seçim kararı verebilir” diyor.
“Seçim kararı verebiliyorsa”, bu ne anlama geliyor?
“Cumhurbaşkanı Meclisi feshedebiliyor”.
Ama, bir dakika...
Anayasa değişiklik metninde “fesih” sözcüğü geçmiyor.
“Fesih” yerine, daha nazik, siyaseten daha olgun bir sözcük geçiyor, “yenileme”.
İster “yenileme”, ister “fesih”, sonunda, Cumhurbaşkanının iradesi ile Meclis seçime gidiyor mu, gitmiyor mu?
Bal gibi gidiyor.
Hatta, seçime karar vermesi halinde, üstüne üstlük, Cumhurbaşkanlığı seçimine de, karar vermiş oluyor. İki seçim otomatik olarak birlikte yapılıyor.
Bu durumda, hala o polemik ne?
Fesih yetkisi var, hayır, ne münasebet fesih yetkisi yok!
Metin ortada, buz gibi var.
“Biz dürüstüz”
Tartışma Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi var” sözüyle başlıyor.
Buna Tayyip Erdoğan gemileri yakan bir karşılık veriyor, kendine özgü üslubuyla:
“Ey Kılıçdaroğlu yalan söyleme. Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi yok. Hazırladığımız yasal düzenleme içinde çık, böyle bir şey varsa, bunu ispat et. Ben Cumhurbaşkanlığından istifa edeceğim. Ama, o da CHP’den ayrılsın. Edemez. Biz dürüstüz. Bunlarda dürüstlük yok”.
Çok net, ispat edemez ise Kılıçdaroğlu, ederse, kendisi Cumhurbaşkanlığından istifa edecek.
Üstelik, güvence veriyor, “biz dürüstüz” diyerek. Yani, ispatı halinde, “dürüstlük” gereği, istifası kesin. Mesele bir anda “iddia ve dürüstlük” haline dönüşüyor.
Tutanaklar ortada
Değişiklik metni yukarıda, “fesih” yerine “yenileme” deniyor.
Kaldı ki, CHP’liler dün Meclis tutanaklarını yayınlıyor. Tutanaklara göre, AKP milletvekilleri bal gibi, “fesih yetkisinden” söz ediyor.
Örneğin, gündemdeki konuya göre, en olmayacak, en ters, en akla gelmeyecek, konuya en oturmayacak mantığı kullanmakla ün salan, iktidara mutlaka kıyak çekecek bir bahane bulan, bulduğu bahane ile insanları bazen çıldırtan, bazen güldüren, anlı şanlı anayasa profesörü Burhan Kuzu bile Meclis kürsüsünden çok net ifade ediyor:
“Bizim getirdiğimiz karşılıklı fesih meselesini bugün Amerika tartışıyor”.
“Fe-sih”.
Amerika hala tartışa dursun, AKP “feshi” getirmiş bile. Yani, AKP anayasa meselesinde Amerika’yı çoktan geride bırakmış! “Kuzu kuzu” söylüyor işte.
Yine AKP milletvekili İbrahim Halil Fırat:
“Hem Cumhurbaşkanı, hem Meclis birbirini karşılıklı feshetme yetkisine sahiptir”.
“Fe-sih”.
Çok net, “fesih” var.
“Tutanak” deyip, geçmeyin, tutanaklar yerine göre, mahkemelerde “kanıt” yerine geçiyor.
Şimdi durum ne
“Fesih” yerine “yenileme” deniyor ve ikisi aynı kapıya çıkıyor.
Bu tartışmada Tayyip Erdoğan durup dururken, Kılıçdaroğlu’na yanıt vereceğim, derken, kendini fena halde bağlıyor, “istifa” ile.
İstifa eder mi? Sanmıyorum.
İstifa etmez ise, bu tartışmadan fena halde zararlı çıkacağı kesin.
Nedir zararı?
“HAYIR” oylarının biraz daha artması.
Neden “HAYIR” oyları artsın? İki nedenle:
1-Tutanaklar ve değişiklik metni “yenileme” kavramı altında Cumhurbaşkanına Meclisi “fesih” yetkisi verdiğini açıkça gösteriyor. Erdoğan istifa etmeyeceğine göre, istifası büyük sürpriz olur, sözünde durmamış oluyor.
Halkın buna tepkisi “HAYIR” gibi, demokratik bir yoldan olur.
2-Çok istediği, neredeyse hayat memat meselesine haline getirdiği anayasa değişikliğini kendisi de, pek bilmiyor. Ya da öyle gösteriyor.
Bilmiyorsa:
Madem bilmiyor, o zaman bilmediği bir konuda halktan neden yetki istiyor?
Bilmediği bir yetkiyi yarın nerede ve nasıl kullanacağına halk nasıl güvenecek?
Öyle gösteriyorsa:
O da, iyi değil.
Her iki şık da, “HAYIR” oylarını biraz daha ateşleyebilir.
CHP bunun peşini bırakmaz. Çünkü, referandum kampanyasında CHP ilk kez önemli bir koz elde ediyor. Durup dururken.