16 Haziran 2009 tarihli Resmi Gazete, Bakanlar Kurulu kararı:
“Döviz geliri olmayan şirketler de, dövizle borçlanabilirler.”
İyi düşünülmüş bir fırsat. Şirketin döviz geliri, örneğin ihracatı yok ama, borçlanmak istediği zaman, pekala dövizle borçalanabilecek.
Fırsat bu fırsat, şirketler başlıyorlar dövizle borçlanmaya. Nasıl olsa, “hükümetimiz” onlara bu kapıyı açıyor.
Bu kararnamenin yayınlandığı tarihte, şirketlerin döviz borcu 67 milyar dolar.
Az gidiyoruz, uz gidiyoruz, geliyoruz bugünlere.
Maden döviz cinsinden borçlanmak mümkün, şirketler başlıyor dövizle borçlanmaya. 2009’da 67 milyar dolar olan şirketlerin borcu, bugün 213 milyar dolar.
Ne yazık ki, orada kalmıyor. Devamı trajik.
2009’da doların ortalama kuru 1.55 lira.
Son bir kaç ay içinde Başbakan Binali Yıldırım’ın eşsiz söylemiyle, “dolar dolarsa dolar, dolmazsa dolmaz.”
Binali Yıldırım iyi tutturuyor, “dolarsa doluyor,” dolar 3.50 lira civarında doluyor, bu arada şirketlere kur farkı doluyor da, doluyor.
Nasıl doluyor? Şirketlere “zarar” olarak doluyor. 2009’dan bu yana kur farkından doğan zararı araştırdığım halde, bulamıyorum. Ama, son üç ay baktığımda, o zararı tespit mümkün.
Dövizle borçlanan şirketlere son üç ayda binen kur farkı 80 milyar lira, 80 milyar.
Neler yapılır neler
80 milyar lira ile:
- Örneğin, Boğaz’a on tane daha köprü yapmak mümkün.
- Örneğin, son yıllarda Türkiye çok az demiryolu yapıyor. Demiryolunun bir kilometresi yaklaşık on milyon lira. Sekiz yüz kilometre demiryolu yapmak mümkün.
2002’den bu yana yapılan demiryolu sadece 1.804 kilometre. Buna karşılık, 1923 ile 1938 arasında on beş yılda 3.300 kilometre demiryolu döşeniyor. Bu da, ayrı bir veri.
- Ya da örneğin, otoyol. Otoyolun bir kilometresi yaklaşık 28 milyon lira. 285 kilometre otoyol yapmak mümkün.
Avrupa Birliği ülkelerinde on bin kişiye 5.1 kilometre demiryolu düşüyor, Türkiye’de 1.4 kilometre düşüyor. Bu artabilirdi.
Demiryolu ile taşınan yolcu sayısı İtalya’da Türkiye’nin yedi katı, Fransa’da on bir katı. Demiryolu, çünkü daha ucuz.
Türkiye son otuz yılda yükleniyor da, otoyola yükleniyor.
Bu 80 milyar liralık zarar üzerinden daha pek çok alternatif hesap yapmak mümkün, kim bilir kaç baraj, kaç santral, hangi teknolojik yenilikler ama, moralimi ve moralinizi daha fazla bozmak istemiyorum.
Dövizle borçlanan şirketler şimdi ne yapsın?
Bir gecede bin dolar
Ana para hariç, durup dururken kur farkından dolayı artan 80 milyar liralık borcu şirketler nasıl ödeyeceğini kara kara düşünür ve bin türlü hesap yaparken, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) çok başka bir hesapla uğraşıyor.
Bir gecede, masa başında bir hesapla, kişi başına gelirimiz 9.177 dolardan aniden ve acilen hatta zarureten 10.117 dolara yükseliyor.
Neden acilen ve zarureten?
Öyle olması gerek, yükselmesi gerek, çünkü pembe tablolar gerek, çünkü önümüzde referandum var demek.
Bu rakamları böyle görünce, aklıma rahmetli istatistik hocamız Prof. Haluk Cillov geliyor. Bir ara Ticaret Bakanlığında da bulunan Cillov Hocamız derse başlarken aynı cümleyi söylerdi hep:
“Üç türlü yalan vardır, yalan, kuyruklu yalan, istatistik.”
Ah TÜİK ah, gelirimiz kağıt üstünde bin dolar artırıyor.
Bin dolar artış, hiç fena değil, şimdilik idare eder.
TÜİK dikkat tehlike var
Arkasına bile bakmadan, artırmasına artıyor da, dünyada örnekleri var, epey tatsız. Yine de, TÜİK’in kulağına küpe olması açısından iki tatsız örneği sergilemeden olmaz.
İlk örnek, Yunanistan. Yunanistan’daki istatistik kurumu da, bizdeki gibi “acar” çıkıyor. Tıpkı, bizdeki gibi, “ben rakamları AB standartlarına göre yeniliyorum” diye kolları sıvıyor. Biraz fazla sıvıyor olmalı ki, verilerle oynadığı ortaya çıkıyor.
O Yunanlı istatistikçiler şimdi hapiste, sahtekarlıktan, halkı aldatmaktan.
Ayrıntısını bilmiyorum ama, kimin emriyle, neye dayanarak verilerle oynamışlar belli değil. Hükümetten gelen emir bile olsa ki, bilinmiyor, oynayan fiilen istatistikçiler, onun için ilgili Bakanlar ve Başbakan yırtıyor ancak, istatistikçiler haydi bakalım, içeriye.
İkinci örnek, Brezilya. Orada da, istatistikçiler bütçe açığını gizlemek amacıyla, rakamlarla oynuyor. Ve adamların başı derde giriyor.
Benden TÜİK’e hatırlatma.
Belki de, hiç bir biçimde oynanmamıştır ama, ekonominin bütün göstergeleri ortada iken, piyasanın durumu, ailelerin durumu malumken, kişi başına bin dolarlık artış pek inandırıcı gelmiyor.
Şirketlerin ve binlerce insanın şimdi bu hesapları görecek hali yok, onların derdi 80 milyarlık zarar. Dövizle borçlanmayı hükümet bulmuş olduğuna göre, o zararın nasıl kapatılacağına ilişkin formülü bulmak da, yine hükümetin olsa gerek.
“Sen borçlandın, zarar sana ait” deyip, kenara çekilmek, yiğitlikle bağdaşmıyor. Her ne kadar, “borç yiğidin kamçısı” bile olsa.