“OHAL 2017’de kalkacak” diyor.
OHAL yedinci kez uzatılıyor, şimdilik bu yılın Haziran sonuna kadar.
“Dolar kurunda dalgalanma spekülatif ve geçici” diyor, dolar 2.80 Türk Lirasına geldiğinde.
Dolar bugün 4 lirayı aşmış bulunuyor.
“Erken seçim vatana ihanettir” diyor. Kim bilir kaç kez aynı ifadeyi kullanıyor.
Erkenin de erkeni, erken seçime gidiyor.
8 Ocak 2010’da erken seçimle ilgili daha da iddialı bir söz söylüyor partisinin gurup toplantısında:
“Dünyanın gelişmiş ülkelerinde erken seçim diye bir mantık, bir anlayış yoktur. Erken seçim geri kalmışlığın alametidir” diyor.
Ve erken seçim kararı alıyor.
Demek ki, Türkiye “geri kalmış bir ülke”. On beş yıllık iktidarın sonunda ortaya çıkan manzara, kendi sözleriyle bu.
Bütün bu çelişkili ve birbirini tutmaz sözlerden sonra, Tayyip Erdoğan şimdi Cumhurbaşkanlığına yeniden aday.
Dana 65 gün var ama, seçim günü sandığa giderken ve oy kullanırken, bu tutarsızlıkları unutmak mümkün değil.
Özelleştirme telaşı
Maliye Bakanı geçenlerde bir soru önergesine yanıt verirken, “altmış milyar dolarlık özelleştirme yapıldı” diyor.
Erken seçimin en önemli nedeni, zaten kendileri de itiraf ediyor, ekonomik bunalım.
Bunalımı belli ölçüde aşmak, kaynak yaratmak açısından AKP özelleştirmeye hücum ediyor.
Dün BirGün gazetesinden Nurcan Gökdemir’in çarpıcı bir haberi var:
“On beş yıllık AKP iktidarında 101 kamu kuruluşunda bulunun kamu payları, 10 liman, 85 elektrik santralı, 40 işletme, 11 otel, 3 bin 631 taşınmaz, 37 maden ocağı, 3 gemi, 6 bin 808 makina ve teçhizat özelleştiriliyor”.
Kaynak yok, hazine tamtakır, yeniden özelleştirmeye başvuruyor AKP iktidarı, Gökdemir’in haberi devam ediyor:
“938 taşınmaz, 40 tesis, 10 otel veeee...
İstanbul’daki iki köprü, Fatih Sultan Mehmet ile Yavuz Sultan Selim Köprüleri de özelleştirme yolunda”.
Buna şeker fabrikaları ile maden ocaklarını da eklemek gerek.
Tek başına özelleştirme telaşı bile, ekonomideki kaynak sıkıntısını anlatmaya yetiyor. Kaynak yok, geriye elde avuçta ne varsa satmak kalıyor. Özelleştirme furyasının arkasında yatan neden bu.
Bütçe açığı almış başını gidiyor, buna karşılık tasarruf yerine savurganlık had safhada.
Erken seçimin en önemli ve vazgeçilmez nedeni ekonomik bunalım.
Öyle ki, insanlar her geçen gün bütçelerini yeniden ayarlamak zorunda kalıyor. “Geçim sıkıntısı” belli bir zümre hariç, halkın genelini vurmuş durumda.
Bir başka telaş
Erken seçim kararı alınıyor, 65 gün sonra sandık başına gidiliyor ve bir başka telaş daha gözler önüne seriliyor.
HDP milletvekillerinin şu ya da bu nedenle hala milletvekillikleri düşürülüyor.
Son olarak Osman Baydemir ile Selma Irmak’ın dün düşürülen milletvekilliği ile HDP’de düşürülen milletvekili sayısı on bire yükseliyor.
Cumhuriyet tarihinde yaşanmayan pek çok olaya bir de “milletvekilliği düşürmek” gibi, demokrasi dışı bir eylem ekleniyor.
HDP’yi sindirmek, HDPye oy veren milyonlarca insana, tam erken seçime giderken, gözdağı vermek çabası.
Kasım 2015 seçiminde HDP 5 milyon 148 bin 65 oy alarak, yüzde 10.76 ile 59 milletvekili çıkartıyor.
Şimdi, milletvekillikleri düşürülerek, 5 milyon 148 bin 65 seçmenin, sözüm ona, gözü korkutulmak isteniyor.
Nafile.
Bu seçim başka seçim
Bütün bunların dışında, çok çarpıcı ve çok önemli bir gerçek var:
-16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumu sonucunda, Türkiye parlamenter demokrasiye veda ediyor.
-16 Nisan referandumu devletin tüm yapısını değiştiriyor, Türkiye Başkanlık rejimine geçiyor.
-24 Haziran’daki erken seçim bu rejim değişikliğinin pratiğe dönüşmesinde ilk ve en hayati adım.
Rejim değişiyor artık
Rejimi pratikte değiştirmek üzere, AKP ile MHP ittifak kuruyor, ancak görünen o ki, ittifak derde deva olmuş değil.
Onun için telaşla erkenin de erkeni bir seçime gitmek istiyorlar.
Danışıklı dövüş
Sözüm ona, Devlet Bahçeli’nin erken seçim çıkışını Erdoğan önceden bilmiyor, sözüm ona, bu çıkış ona da sürpriz geliyor.
İlgisi yok.
Geriye dönüp bakın, siyasal strateji gereği, Erdoğan ne zaman “bilmiyor, görmüyor, duymuyor” oyununa başvursa, bir de bakıyorsunuz, aradan Bahçeli çıkıyor ve konusuna göre, onun önerisi ne ise, ertesi gün gerçekleşiyor.
Yıllardır “erken seçim vatana ihanettir” diye nutuk atan Erdoğan’ın, erken seçim çağrısını kendisinin yapması ne ölçüde abes ise, Bahçeli’nin o görevi yerine getirmesi o ölçüde geçerli.
Erdoğan, Bahçeli’nin erken seçim çağrısını önceden buz gibi biliyor.
Yoksa, otuz dakika gibi kısa süre bir görüşmede, bu ölçüde hayati bir kararın alınması mümkün değil.
Erdoğan biliyor, Bahçeli her zamanki gibi, görevini yerine getiriyor.