13 Eylül 2017

Cumhuriyet davası: Tam anlamıyla artık uluslararası

Mahkeme heyetinde ilk kez görüş farkı beliriyor, ilk kez muhalefet şerhi yazılıyor...

11 Eylül Pazartesi akşamı saat 21.25. Silivri’deki mahkeme Cumhuriyet Davasında karar vermek üzere, duruşmaya ara veriyor. Başkan “biraz sonra kararı açıklayacağız” diyor.

Başkanın söylediği o “biraz sonra”, tam iki saat sürüyor.

Mahkeme heyeti 21.25’te ayrıldığı salona 23.30’da dönüyor.

Neden iki saat?

Çünkü, mahkeme heyetinde görüş farklılıkları var.

Bunu nereden biliyorum?

Çok basit.

Üyelerden biri Kadri Gürsel’in tutukluluk halinin kaldırılmasını istiyor, olmayınca, karara muhalefet şerhi yazıyor ve o şerh mahkeme kararında yer alıyor.

Oradan biliyorum.

Ve...

Mahkeme heyetinde ilk kez görüş farkı beliriyor, ilk kez muhalefet şerhi yazılıyor.

Görüş farkı bir yana, asıl sorun,arkadaşlarımız yine serbest bırakılmıyor.

Hâlâ vakıf ve vakıf

Neden bırakılmıyor? İnanmak zor, hukuken ve mantıken zor ötesi, Cumhuriyet Vakfı nedeniyle bırakılmıyor.

Mahkeme kararında yine aynı hikaye. Kararın o bölümündeki Türkçe ve anlam epey karışık, karışık çünkü onları içinde tutmak için gerekçe bulmak gerek. O zaman da, hem Türkçe, hem anlam karışıyor. Kararın o bölümü aynen şöyle:

“(...) Suçlamanın niteliği, özellikleri ve yardım kavramının tek bir davranış biçimi ile sınırlı şekilde öngörmemesi, lehinde yardımda bulunulduğu söylenen örgütlerin silahlı terör örgütü olduğu yolunda duraksamaya yer olmaması, bu anlamda dosyada ileri sürülen eylem şekilleri ve belgelerin delil olarak bir bütün halinde değerlendirilmesindeki hukuki gereklilik, adı geçen sanıkların bu davada eylemin irdelenmesi açısından önemli bir hareket noktası olan Cumhuriyet Vakfı Anayasası olarak tabir edilen Vakıf Senedi üzerindeki illiyetleri ile denetim, görev ve sorumlulukları ve bu ilkelerden ayrılma çerçevesinde oluşabildiği hususu dikkate alındığında, CMK 100/1 maddede öngörülen kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin kabulü, bu çerçevede sanıkların taşıdıkları sıfat, üstlendikleri görev, görev yaptıkları zaman dilimi dikkate alındığında, eylemsel bütünsellik değerlendirmesi ile deliller ve sanıkların deliller ile irtibatı tartışılırken...”

Böyle sürüp gidiyor.

Ne anlıyorsunuz bu cümlelerden?

Cumhuriyet Vakıf Senedi...

Ne alaka? Hangi bağlantı?

Vakıf Senedine uyar ya da uymaz, kime ne?

Bu tutukluluk nedeni olabilir mi?

Ama, hayır o yukarıda aktardığım bölümün sonunda “tutukluluk halinin devamına” deniyor.

Ne “Vakıfmış” ama!..

Türk Hukuk Tarihinde bir vakıf nedeniyle onca insanın bir yıla yakın hapis yatmasının başka bir örneği var mı acaba?

BM, AİHM, Avrupa Konseyi hepsi devrede

Önceki gün mahkemenin yine tutukluluğun devamına karar vermesi üzerine, sadece uluslararası gazeteciler örgütleri, bazı sivil toplum kuruluşları değil, bu kez doğrudan doğruya dünyadaki resmi kurumlar ayağa kalkıyor.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türk Hükümetine yazı yazarak, cevap bekliyor.

Sadece Cumhuriyet davasındaki tutukluluklar için değil, onlar da dahil olmak üzere Atilla Taş, Murat Aksoy, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Ali Bulaç, Şahin Alpay ve Deniz Yücel hakkında bilgi istiyor. Duruşmalara katılmak isteğini iletiyor.

Bu isteği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üzerinden yapıyorlar.

2 Ekim son tarih

Bir sonraki Cumhuriyet duruşması 25 Eylül’de. Mahkeme o tarihe bırakıyor. Aslında dikkat çeken bir tarih, üstelik yeniden Çağlayan’a alınıyor.

Dikkat çeken tarih, çünkü:

Türkiye en geç 2 Ekim tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir yanıt vermek zorunda. Mahkeme değil, hükümet vermek zorunda.

Dünyada artık sözü geçen, ülkeler üzerinde etkili olan bir başka kuruluş yok. Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi.

Türkiye onlara cevap verecek.

Adı geçen uluslararası kurumların Türkiye’yi bu ölçüde mercek altına alması, Türkiye’deki önemli davaları ve o davalarda “sanık” sıfatıyla tutuklu bulunan insanların haklarını bu ölçüde yakından izlemesi “normal değil”.

Gerçi, yeni değil ama, hiç “normal değil”.

Çünkü, Türkiye’de rejim artık normal değil. Demokrasi rayından sapmış bulunuyor.

Ancak, “anormal durumlarda” böylesine dikkat ve izleme var, temel hak ve özgürlükler, insan hakları açısından.

2 Ekim’e kadar cevap bekliyor bu kurumlar.

Ondan bir hafta önce, 25 Eylül’de Cumhuriyet için yeni bir duruşma var.

25 Eylül serbest bırakma günü olabilir.

Sadece Cumhuriyet değil, diğer tutuklular için de dünyanın en üst kurumları hükümetten yanıt bekliyor.

Dünya önce 25 Eylül’deki duruşmayı ve kararı bekliyor, dışarıdan değil, bizzat gelerek, duruşmayı izleyerek.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"