Türkiye’nin herhangi bir yerinde otoyolda giderken sık sık aynı tabelaya rastlamak mümkün.
Tabelada Tayyip Erdoğan fotoğrafı, fotoğrafın hemen yanında bir çevre dostu yazısı:
- “Biz orman dostuyuz...
- Çevreyi biz koruyoruz...
- Yeşili koru...
- Çevreyi korumayı biz biliriz...”
Buna benzer tabelalar yolların kenarlarında.
Ama, yetmez.
5 Haziran, malum, Dünya Çevre Günü.
Eh, o gün Tayyip Erdoğan çıkıp bir mesaj yayınlamasın mı?.. Yayınlasın elbette... Nutuktan ucuz ne var?..
Erdoğan’dan çevre mesajı
Bundan iki ay önce, 5 Haziran 2019’da Dünya Çevre Günü nedeniyle Erdoğan’ın yayınladığı “çevre mesajından” bazı satır başları şöyle:
- “Hava, su, ağaçlandırma kampanyaları ile önemli çalışmalar yürütüyoruz...
- Doğaya saygılı, çevreye duyarlı, israf yerine kanaati esas alan bir tüketim anlayışını toplumsal hayata yerleştirmemiz gerekmektedir....
- Tüm insanlığı tehdit eder boyuta ulaşmış çevre kirliliğine karşı alınacak tedbirlerin tüm bireyler tarafından benimsenmesi gerekir...
- Bu konuda geç kalındığı takdirde çevre felaketi, kirlilik, hastalıklar, kıtlık, yoksulluk gibi sorunlarla başa çıkmamız mümkün olmayacaktır....
- Bu hususta hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir...
- Gelecek nesillere daha yeşil bir dünya bırakmak için tüm vatandaşlarımızı duyarlı olmaya çağırıyorum...”
Kağıt üstünde iyi duruyor.
Ya gerçek hayatta?..
Ya uygulamalarda?..
Feci örnekler
Büyük tahribat
Türkiye’nin pek çok yerinde “çevre katliamına” ilişkin bol örnek var. Yukarıdaki fotoğraflar bunlardan birkaçı.
Böylesine bir katliam karşısında insanlar elbette sessiz kalmıyor ve Erdoğan’ın dediğini yerine getiriyor!..
O “vatandaşları duyarlı olmaya” çağırmıyor mu?.. Evet, çağırıyor.
Vatandaşlar da, o çağrıya uyarak, son örnek Kaz Dağlarında olduğu gibi, direnişe geçiyor. Anayasal haklarını kullanıyor, mahkemelere suç duyurusunda bulunuyor.
Ne var ki, insanlar onun çağrısına uyarak, “duyarlı davranınca” karşılarında polis ve jandarma dipçiğini görüyor. Gözaltılara maruz kalıyor. Hatta, Hopa’da olduğu gibi, hayatlarını kaybediyor.
Erdoğan “ağaçlandırma kampanyaları yürütüyoruz” derken, yine Türkiye’nin dört bir yanında on binlerce ağacın kesilmesine izin veriyor.
En feci örneklerin başında nüfusu on altı milyonu aşan İstanbul geliyor. Üçüncü Köprü ve yeni hava alanı için kesilen ağaçların, kurutulan göletlerin haddi hesabı yok.
Ya kentler?..
Tam bir beton yığını, nefes almak mümkün değil.
O beton yığınları ve çevre tahribatı, kentlerden başlayarak Türkiye’de iklim değişikliğine yol açıyor. Su açısından zaten pek zengin olmayan Türkiye’de göller kuruyor, nehirlerin suları azalıyor.
Bir zamanlar “Konya Ovası”, artık “Konya Çölü” haline gelmek üzere.
“Hollanda büyüklüğünde tarım arazilerinin kaybı”, AKP’nin çevre başarısına bir başka örnek.
Yıllar ve yıllar sürer
AKP’nin on yedi yıllık iktidarı Türkiye’yi görülmemiş bir tahribatla karşı karşıya bırakıyor.
Devlet yönetiminden başlayarak, hukukta, eğitimde, dış politikada, ekonomide, tarımdaki tahribat AKP iktidarı sonrasında nasıl ve ne kadar zamanda düzeltilebilir, bilinmez.
Buna karşılık:
Çevredeki tahribatın giderilmesi kim bilir kaç on yıllar alacak?..
En ağır ve giderilmesi en güç olan tahribat doğadaki, çevredeki tahribat.
O ormanları, o göletleri, o toprakları geri kazanmak için kim bilir ne kadar zaman gerekecek!..