06 Şubat 2021

Bizim siyasal tarihimizde bu ölçüde bir "nefret dili" yok

Otoriter rejimin en büyük özelliklerinden biri, kutuplaştırmak, ötekileştirmek. Kendinden olmayanlara, kendileri gibi düşünmeyenlere hakaret etmek. Tek tek kişilere, sivil toplum kuruluşlarına, siyasal parti liderlerine ve üyelerine

8 Aralık 2018...

Paris'te "Sarı Yelekliler" eylemi devam ederken, Tayyip Erdoğan döktürüyor:

"Hem göstericilerin yol açtığı kaos görüntülerine, hem de onlara uygulanan orantısız şiddete karşıyız. Ortaya çıkan manzara göstermektedir ki, Avrupa demokrasi dersinden de, insan hakları dersinden de, sınıfta kalmıştır."

Demek ki, polisin uyguladığı orantısız şiddet demokrasi ve insan haklarına aykırı!.. Ben de, öyle düşünüyorum ama, bunu Erdoğan söylüyor ve devam ediyor:

"Ellerindeki coplarla bayanları, insanları nasıl dövüyorlar. Tüm bunlar oralarda yaşananlar. Bunları ekranlarda izledik. Ama, Türk polisi buna benzer bir şey yapmış olsa, dünyayı ayağa kaldırırlar."

Ve Üsküdar'daki aynı konuşmasında son cümlesi:

"Bizde böyle bir şeyi, polisimiz yapabilir mi?.. Hayır."

Madem, ekranlanda izliyor, o zaman başta İstanbul, Ankara dahil, Türkiye'nin pek çok yerinde zaman zaman görülen protesto gösterilerine bir bakıversin!..

Uzağa gitmeye gerek yok, Boğaziçi protestolarında polisin öğrencilere ya da örneğin Kadıköy'de yere düşen insanları polisin nasıl tekmelediği görüntülerine de, zahmet olacak, bakıversin!..

Nutuk atmaya gelince, "demokrasi, insan hakları" kavramları havada uçuşuyor!..

Bahçeli'nin Boğaziçi dili

"- Türkiye'nin böyle evlatları yoktur. Çocuk ve öğrenci dedikleri vandaldır, barbardır, gözlerini kan ve nefret bürümüştür..

- Üç beş şuursuz öğrenciyi paravan yapan terör örgütü mensupları...

- Eşkiyalar Boğaziçi'ne tutunarak, ülkemize meydan okuyor...

- Aydınım diye geçinen zavallılar... Gafiller...

- Sırtlarını ajanlara, zalimlere ve karanlık çevrelere dayamış olanlar evlat değil, başı ezilmesi gereken yılanlardır..."

Sadece böylesine kin ve nefret dolu söylemler değil, herhangi bir kurumu ya da kişileri eleştirmek için ağzını ne zaman açsa, ölçüsüz nefret dili yanında, hakaret dolu sözler eksik değil.

Hakaretin yanı sıra, garip benzetmeler!..

Huzurlarınızda, birkaç kez koalisyonlarda yer almış, bugün de iktidarı fiilen destekleyen, koskoca bir siyasal partinin, MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli!..

Sadece kendisi de değil, yardımcıları da, herhangi bir yazıyı, gazeteciyi, siyasal parti liderini, sivil toplum kuruluşunu eleştirdiklerinde, benzer hakaret dili ağızlarından düşmüyor.

"Kapat, at, cezalandır"

Hakaretin, kin ve nefret dilinin yanı sıra, kim kendisi gibi düşünmüyorsa:

- HDP mi?.. "Kapatılmalı!.."

- Türk Tabipleri Birliği mi?.. "Kapatılmalı!.."

- Bazı barolar mı?.. "Üyeleri cezalandırılmalı!.."

Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi'nde rektörü protesto ederek..

- Rektör Yardımcılığı'nı kabul etmeyen öğretim üyeleri, hocalar mı?.. "Üniversiteden uzaklaştırılmalı!.."

Başka örnekleri de var. Tek tek kişileri hedef alan açıklamaları, Genelkurmay eski Başkanı emekli orgeneral İlker Başbuğ'a dönük eleştirileri gibi.

Ya da, yine Boğaziçi eylemlerine dönük olarak:

"CHP'nin İstanbul İl Başkanıyla Büyükşehir Belediye Başkanının bölücü ve yıkıcı mihmandarı olmaları kepazeliktir, fiilleri Cumhuriyet Savcılarının görev alanına girmektedir."

Twitter faturayı kesti

Herhangi bir konuda, iktidarı eleştirenlere dönük böylesine bir nefret dilini Türkiye acaba ne zaman yaşamıştır?..

Her türlü siyasal çekişmeye, karşılıklı suçlamalara rağmen...

Muhtemelen hiçbir zaman.

Bu nefret dili yazılı açıklamalarda, partisinin toplantılarında olduğu gibi, twitter hesabında da yer alıp, iyice ölçüsüz hale gelince:

"Twitter Bahçeli'nin bazı paylaşımlarını askıya alıyor!.."

Askıya aldıktan sonra ne oluyor?..

Bahçeli'nin dili aniden yumuşuyor ve son açıklamasında:

"Muhterem analarımız, evlatlarınıza siz sahip çıkın. Ne Kılıçdaroğlu'nun eline, ne de, onun bunun keyfine bırakmayın."

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na sataşıyor olsa bile, "vandallar, barbarlar, başı ezilmesi gereken yılanlar" aniden "evlatlar" oluyor!..

Anayasa Madde 34

Boğaziçi öğrencilerinin protestoları sırasında iktidar sahipleri ve ortaklarının sık sık dile getirdikleri suçlamalarından biri şu:

"İzinsiz gösteri yapmak!.."

Protesto eden öğrencilere böyle bir suçlama yöneltmenin hiçbir yasal, hatta anayasal dayanağı yok. Çünkü, Anayasa'nın 34. maddesi çok açık:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."

Öğrenciler ne bir yere saldırıyor, ellerinde ne bir silah var, ne çimenleri eziyor, ne camları kırıyor, hiçbiri yok. Sadece gösteri.

Ayrıca...

Bazı yandaş medyada yer aldığı, bazı iktidar sahiplerinin söyledikleri gibi:

"Rektör odasını basmak" gibi bir girişimleri de, asla yok.

Herkes farkında

Boğaziçi olayları Batı'nın gündeminde. Tek tek bazı ülkelerin yanı sıra:

"- Avrupa Birliği,

- Avrupa Parlamentosu,

- Ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu da, 'protestoları demokratik bir hak' olarak görüyor ve iktidara bir kez daha demokrasiyi hatırlatıyor."

Hatırlatmak mı?.. Ne mümkün!..

Tayyip Erdoğan Boğaziçi protestolarını dün hâlâ "terörle" bağlantılı olarak niteliyor.

Ne oldu "demokrasi ve insan haklarına?.."

Kutuplaştırmak

Otoriter rejimin en büyük özelliklerinden biri, kutuplaştırmak, ötekileştirmek. Kendinden olmayanlara, kendileri gibi düşünmeyenlere hakaret etmek. Tek tek kişilere, sivil toplum kuruluşlarına, siyasal parti liderlerine ve üyelerine.

Nefret dili, mesleği, uğraşı ne olursa olsun, iktidar karşıtı herkesi "terörist" olmakla suçlamak, bu ülkede zaten var olan gerginliği biraz daha körüklemekten öteye gitmiyor.

İktidar ortakları arasından nasıl oluyor da, tek bir kişi çıkmıyor ve "bunlar yanlıştır" demiyor, bunu da anlamak mümkün değil.

Her gün yeni gerilimlere gebe bir ülke...

Akıl ve mantık sanki iflas etmiş.

Yazarın Diğer Yazıları

Ecevit, Lenin, Birand, Mengü: Savaşlara basın da ışık tutar

Salih Müslim Temmuz 2013 ile Ekim 2014 arasında Ankara’ya üç kez geliyor, kırmızı halılarda karşılanıyor, o sırada yine PYD’nin başında...

Colani-Türkiye: “Maslahata destek!”

Colani, bir röportajında “Türkiye ve Suriye’nin arasında geçmişten gelen tarihi ve coğrafi bir bağlılık var. Bunu çok iyi idrak ettik. İki halkın maslahatına destek vermek istiyoruz” diyor. Burada kullandığı “maslahat” sözcüğü İslami bir kavram. Türkiye ile kurmak istediği ilişki diplomatik olmaktan çok İslami temelli bir ilişki mi?

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

"
"