26 Aralık 2018

“Aydınlarla barışmayan iktidar olamaz”

Tayyip Erdoğan kendisini kıyasıya eleştiren bir kaç sanatçıyı, bir kaç yazarı davet etse...

Unutulmaz dergi kapaklarından biri. Hangi anlamda “unutulmaz”?..

Birbirine kıyasıya muhalif olan insanların bir araya gelebilmelerini, onulmaz farklı siyasal tercihlerine, görüşlerine rağmen, birbirlerini anlayabilmelerini kanıtlayan bir dergi kapağı.

Tam da günümüzde en çok özlemini duyduğumuz, tam da günümüzde olağanüstü eksikliğini gördüğümüz, tam da tersini yaşadığımız bir ortamda, “hoşgörü, anlayış ve diyaloğun” fotoğrafı.

1980’lerde yayınlanan haftalık siyasi dergi “Yeni Gündem”. Dergi İstanbul’da hazırlanıyor, Ankara’da da güçlü bir kadrosu var.

Şu fotoğrafa bakın:

18 - 24 Ocak 1987 tarihli Yeni Gündem dergisinin kapağında dört kişi.

Süleyman Demirel, Aziz Nesin, Uğur Mumcu, Haluk Gerger.

Zıt kutuplar

Bir yanda, Demirel’i yıllarca hallaç pamuğu gibi atmış, kıyasıya eleştirmiş, hicvetmiş anlı şanlı üç solcu, üç yazar, öte yanda ömrü boyunca yolu solcularla siyaseten hiç bir biçimde kesişmemiş Demirel.

O zıt kutuplar bir araya geliyor, fotoğraftaki gibi, bulundukları konumdan, yani “sulh ve sükun içinde” bir araya gelmiş olmalarından dolayı gülüyorlar, sohbet ediyorlar, tadını çıkartıyorlar.

Bu görüşmeyi de, yine hoş bir nitelemeyle, topluma örnek olmak üzere, kamuoyuna duyuruyorlar:

“Demirel’e Baskın.”

Demirel’i Güniz Sokak’taki evinde ziyaret ediyorlar, Demirel de onlara kapıyı sonuna kadar açıyor.

Günümüzde kimsenin aklının alamayacağı, rüyasında göremeyeceği bir buluşma ve hoşgörü.

Mesela bugün

Haydi, o “zıt kutupların” o buluşmasını bugüne çevirmeye kalkarsak...

Mesela...

Tayyip Erdoğan kendisini kıyasıya eleştiren bir kaç sanatçıyı, bir kaç yazarı davet etse...

Mesela...

Onlarla bir sohbete girse...

Mesela...

O yazar çizer, sanatçı takımı o ziyarette bile, Erdoğan’ı eleştirmeye devam etse...

Sesinizi duyar gibiyim...

“Sen rüya mı görüyorsun” diye itirazlarınızı duyar gibiyim.

“Sen ne diyorsun kardeşim, hangi sanatçının ağzından eleştiri sözü çıksa, hangi yazar kendisini eleştirse, onun faturası anında belli” dediğinizi, adım gibi biliyorum.

Gelsin TCK 299

Eleştiri mi?.. Hangi eleştiri?.. Nasıl eleştiri?..

Ben, sen, o, biz, siz, onlar nerede yaşıyoruz son dört, beş yıldır?..

Erdoğan’ı eleştiren o sanatçı ve yazar hakkında anında, “TCK’nın 299. maddesine göre, Cumhurbaşkanına hakaretten dava...”

İlk anda, daha duruşma aşamasına gelmeden, en hafifinden “yurt dışına çıkma yasağı, haftada bir karakola gidip imza verme cezası”, ardından dava dosyasına devam...

Sadece dava da değil, attığı nutuklarda “o kişilere yönelik hakaretin” bini bir parça...

Erdoğan’ın her önüne geleni azarlamaya, hakaret etmeye hakkı var ama, ona dönük eleştirilere kimsenin hakkı yok!..

Sanki o insanlar “cumhur’un” bir parçası değil!..

Sanki Erdoğan “Cumhurbaşkanı” olarak onların da temsilcisi değil!..

“Cumhur” yani, “halk”...

Nutuklara gelince, çoktan ezberlediğimiz gibi, seçimi kazandığı akşam, “bize oy versin vermesin, biz herkesi kucaklayacağız” hikâyeleri... İnandırıcılığı çoktan kaybolmuş hikâyeler...

Üç gün sonra “bizden ve bizden olmayanlar” ayrımına tam gaz devam.

Özel sohbetler

Benim üniversitede öğrencilik yıllarım, sonraları gazetecilik dönemimin önemli bir bölümü Demirel’in iktidar yıllarına tanıklıklarla ve ona itirazlarla dolu.

O ister Başbakan, ister Cumhurbaşkanı, ben öğrencilikte ve gazetecilikte sürekli ona muhalif, çünkü “siyasal tercihlerimiz” birbirine alabildiğine zıt.

Buna rağmen...

Demirel ile yıllarca baş başa özel sohbetlerde bulunuyorum, yurt içi ve yurt dışı gezilerde beraber oluyorum.

Özel sohbetlerimizde Demirel de not tutuyor, ben de. Günün birinde soruyorum:

“Ben gazeteciyim, bu konuştuklarımız tarihe birer belge... Gün gelir, bunları yazabilirim, sizin izninizle... İyi de, siz neden not alıyorsunuz?..”

Yanıt çok yalın:

“Ben de senden öğreniyorum... Farklı bakış açısını bilmek iyidir, yararlıdır.”

Bu sözü bir kenara yazın

Yine bir özel sohbetimizde, yukarıdaki Yeni Gündem dergisinin kapağını hatırlatıyorum, hiç unutamadığım bir noktayı vurguluyor:

“Ben yıllarca hükümet oldum ama, iktidar olamadım. Ancak, ne zaman ki aydınlarla barıştım, o zaman iktidar oldum. Aydınlarla barışmayan hiç bir siyasetçi iktidar olamaz. Hükümet olur, ülkeyi yönetir ama, iktidar olamaz.

İktidar olmak başka bir şeydir, bunu çok yaşadım.

Dergideki o fotoğraf, hep karşımda olmuş insanlarla benim bir araya gelişimi gösteriyor. Onlar o fotoğraftan sonra da, karşımda olmaya devam ettiler.

Zaten o fotoğrafın sırrı burada.

Yazacaklar, çizecekler, ama demokrasi varsa, birbirimize tahammül etmeyi bileceğiz.

Benim açımdan, o fotoğraf benim aydınlarla barışmamın sembolüdür”.

Demirel’i rahmet ve saygıyla anıyorum.

Başka söze gerek yok.

Tanık sizindir.

Yazarın Diğer Yazıları

Colani-Türkiye: “Maslahata destek!”

Colani, bir röportajında “Türkiye ve Suriye’nin arasında geçmişten gelen tarihi ve coğrafi bir bağlılık var. Bunu çok iyi idrak ettik. İki halkın maslahatına destek vermek istiyoruz” diyor. Burada kullandığı “maslahat” sözcüğü İslami bir kavram. Türkiye ile kurmak istediği ilişki diplomatik olmaktan çok İslami temelli bir ilişki mi?

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

"
"