Bir hekim Doç. Dr. Levent Akçay... 2011'de MHP İstanbul milletvekili adayı, 2014 yılında da MHP Kadıköy Belediye Başkan adayı.
Doktor Akçay bugünlerde, doktor kimliği ile "Koronavirüs'le ilgili yanlışlıklar yapıldığını düşünerek, uyarılarda bulunuyor, tweet atıyor".
Bir kaç gün önce Emniyetten davet alıyor. Emniyete gittiğinde ne olduğunu soruyor. Polisin yanıtı "attığınız tweetler" deyince, "ben bilim adamıyım, hekimim" diyor.
Polis "hayır onlar değil, siz 2011'de, 2014'te birtakım tweet'ler atmışsınız". Ne tweetleri?..
"Adalet ve Kalkınma Partisi'ne karşı muhalif tweetler..."
Akçay şaşkın, "Ben o dönem milletvekili adayıydım, doğal olarak seçim meydanlarında söylediklerimi attığım tweetlerle de paylaştım".
Dokuz yıl önce seçim meydanlarında, milletvekili adayı olarak attığı tweetlerden bugün hesap soruluyor!.. Dokuz yıl sonra!.. Kaldı ki, muhalif tweet ise, muhalif, ne var bunda?..
Neden dokuz yıl sonra?.. Çünkü, Doç. Dr. Levent Akçay bugün Korona'ya karşı mücadelede bazı uygulamaları eleştiriyor. Devamında ne oluyor?..
Dr. Akçay mahkemeye veriliyor!.. (Aktaran İyi Parti Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan, 10 Nisan 2020, TBMM Tutanak, s.19).
Demokrasinin "D'sine" bile teğet geçmeyen, Türkiye'deki siyasal rejimi bir çırpıda özetleyen örneklerden bir yenisi...
Ayrıca, MHP o tarihteki adayına, bugün yapılan uygulamaya karşı çıkar mı?.. Sanmıyorum. O tarihte AKP'ye ne kadar muhalifse, bugün o kadar kankası. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyor.
On bin siyasi tutuklu
Meclis'te af yasa tasarısı görüşülüyor ya... Kimleri affediyor AKP - MHP ortaklığı?..
Gaspçıları, hırsızları, dolandırıcıları, kasten adam yaralayan magandaları ve benzeri adi suçları işleyenleri... Yaklaşık doksan bin kişiyi... Buna karşılık:
"Siyasetçilerden, akademisyenlerden, gazetecilerden, avukatlardan, aydınlardan oluşan on bin siyasi mahkumu...
Onlarla beraber 840 bebekli ve çocuklu anneyi, 2 bin 500 çocuk tutukluyu, 1.333 hasta tutukluyu hapiste tutuyor".
Filmi biraz geriye saralım... Önce 1980'lere gidelim... O tarihte böyle bir af çıksaydı...
12 Eylül'de mahkum olan Necmettin Erbakan ve o günkü MSP kadroları, Alpaslan Türkeş ve o günkü MHP kadroları şu anda görüşülmekte olan af tasarısıyla yine hapiste kalıyor...
Filmi biraz daha saralım, 1990'ların ikinci yarısına gelelim... O tarihte böyle bir af çıksaydı...
Okuduğu şiir nedeniyle o tarihte hapse mahkum olan Tayyip Erdoğan'ın da bu af tasarısıyla serbest kalması mümkün olamıyor.
Basın İlan Kurumu
"Af" derken, afla karışık pek akla gelmeyecek bir karara daha imza atıyor AKP. Af tasarısında bir de "basına denetim" maddesi var, dolaylı yoldan. Tasarıya göre:
"Basın İlan Kurumu istediği gazetenin cezaevlerine ve ilgili kurumlara girmesini engelleyebiliyor".
Bunun koşulu ne?.. Kapsamı ne?.. Ölçüsü ne?.. Neye göre yasaklayabiliyor?.. Cezaevleri dışında hangi kurumlara girmesini engelleyecek?.. O konuda bir açıklık yok. Hangi basına denetim?.. Elbette muhalif basına!..
Bu konudaki eleştirilere AKP'nin Adalet Komisyonu sözcüsü, şu doğrulamayla yanıt veriyor:
"Kamu düzeni açısından denetim konusunda devlet birçok sıkıntı yaşıyor. Burada Basın İlan Kurumu'nun takibiyle birlikte disiplin sağlanması öngörülmektedir. Aksi halde, başıboş kalıyor".
"Denetim... Disiplin..." Günümüze uygun kavramlar... "Kamu düzeni" diyor ve kendine göre bazı gazetelerin kamu kurumlarına girmesini engelliyor. Örneğin THY uçaklarına, devlet hastanelerine, cezaevlerine, akla gelebilecek her türlü devlet dairlerine...
"Devlet denetim konusunda nasıl bir sıkıntı yaşıyor" ki, Basın İlan Kurumu yoluyla "disiplin sağlamak" yoluna gidiliyor?..
Ayrıca, böyle bir maddenin af tasarısıyla ne ilgisi var?..
Kaldı ki, basını denetleyen Basın Savcılığı var. Bu düzenleme Basın Savcılığını by-pass ediyor.
Kimin aklına geliyor bu saçmalıklar, "Basın İlan Kurumu'nu denetim ve disiplin kuruluna dönüştürmek?.." Haberlere, yorumlara karışmıyor ama, belli gazetelerin, elbette muhalif olanların kamu kurumlarına girmesini engelleyen bir işleve sahip kılınıyor.
Tweet attın, dokuz yıl sonra, sen gel buraya, muhalif manşet attın, senin gazeten şu kurumlara girmez!..
Akla hayale gelmez kısıtlamalarla her geçen gün demokrasiye biraz daha veda ediyoruz, şu korona günlerinde bile!..
23 kuruşu 24 kuruş yaptı
İşlerine son verilenler önce derin bir nefes alırken... "İşten çıkarmak üç ay yasaklanıyor" derken, yani üç ay süreyle insanlar çalışmasa bile, ücretlerini alacaklarını sanarken, verilecek ücret kısa sürede açıklık kazanıyor:
"Günde 39 lira 24 kuruş..."
Bu para nasıl hesaplanıyor, nereden yola çıkarak?..
En düşük işsizlik ödeneği 1.177 lira. Bu rakam 30'a bölününce, gün başına 39 lira 23 kuruş düşüyor, tam bölünmüyor 23...3...3... diye gidiyor.
AKP Hükümeti "büyük cömertlik" gösteriyor.
23 kuruşun 3... 3... 3... diye giden küsuratına, bir kuruş ekleyerek, 24'e yuvarlıyor!..
Eh, bu bir kuruşluk yuvarlama da, iktidar karşıtı atılan tweetlerin, yeni denetim ve disiplin kurullarının diyeti olsun!..