"Ben birebir yaşadım, TV'lerde gösterilen bağış kampanyasında, bazı kişilerin ilan ettikleri miktarı daha sonra ödemediğini, o kişilerin TV'de söz verdikleri miktarı ödemeleri için arandıklarında, telefonlara bile çıkmadıklarını birebir yaşadım."
Bu sözler, adını vermek istemeyen, bir zamanlar Devlet Bakanlığı yapmış bir siyasetçiye ait. Bağış kampanyasını bir zamanlar fiilen yürütmüş bir Devlet Bakanı'na.
Bu tecrübeden hareketle...
"-TV'lerde ilan edilen bağışlar, ilan edildiği miktarda gerçekten ödeniyor mu?..
-Ödeniyorsa, o paralar nerede harcanacak?..
-Harcamaları kimler, nasıl denetleyecek?.."
Bu soruların yanıtlarını bulabilmek amacıyla Barolar Birliği bir platform oluşturuyor.
Yerinde ve gerekli bir girişim.
"Türkiye tek yürek"
Geçen akşam 213 televizyon kanalı, 562 radyo, Türkiye çapında bir organizasyonla on ili kapsayan çok büyük felakete maddi destek sağlamak amacıyla ortak yayına geçiyor.
"Türkiye Tek Yürek" adı verilen bağış kampanyasında, canlı yayında 115 milyar 146 milyon 528 bin lira gibi, ciddi bir para toplanıyor.
Ancak, bunun 86 milyar 100 milyon lirası kamu banka ve kurumlarına ait.
Gerek o yayında, gerekse yayın dışında belediyeler, özel firma ve yurttaşlar yardımlarını esirgemiyor.
Temiz yürekli insanlar
Öyle esirgemiyor ki... Örneğin:
"Çoban" dağda bayırda dolaşıyor, sürülerin otlatıyor.
"Biriktirdiğin değil, paylaştığın senindir" diyerek, erdemli bir felsefeyle, "bir koyun sattığını, ondan elde ettiği 5 bin lirayı depremzedelere bağışladığını" söylüyor.
Burslu okuyan üniversite öğrencileri, "burslarından biriktirdikleri 15 bin lirayı bağışlıyorlar."
Ya sekiz, on yaşlarındaki çocuklar?..
"Kumbaralarında biriktirdikleri 100, 200 liraları bağışlıyorlar."
Türkiye'nin büyük kentlerinde giyim, gıda, hijyen malzemeleri, küçük ocaklar ve hür türlü malı satan çeşitli dükkan sahipleri, depremzedelere gönderilecek ürünleri satarken...
"Kendiliklerinden, tek kuruş kar almadan" satış yapıyorlar, onlar da öyle "bağış" yapmış oluyor. Zar zor geçinmeye çalışan emekli aylığını, askerler üç kuruş, beş kuruş aylıklarını depremzedelere gönderiyor.
Benim ülkemin temiz yürekli insanları.
Bunun yanında, birkaç yıl önce Bergama'da SMA hastası bir yaşındaki çocuğun tedavisi için toplanan 930 liranın yüzü maskeli şahıslar tarafından çalındığını da, unutmamak gerekiyor.
"Millet yapar"
Toplumun bir bütün olarak yardım kampanyası açtığının ilk örneği 1965 Mayıs ayı.
1963 yılında Kıbrıs'ta, o sırada henüz KKTC yok, Rum terör örgütü EOKA Noel akşamı Türklere saldırıyor ve 400 yakın Kıbrıs Türkü'nü öldürüyor.
Başbakan İsmet İnönü Kıbrıs'a askeri müdahale etmek istediğinde, acı bir gerçek ortaya çıkıyor:
"Türkiye Kıbrıs'a çıkacak ama, çıkarma gemisi yok."
Bu gerçekten yola çıkan Cumhuriyet Gazetesi 1965 yılında bir bağış kampanyası düzenliyor:
"Millet Yapar!.."
Bu sembolik bir girişim.
Ancak, donanmanın çıkarma gemisine sahip olabilmesi için ülkede gerekli olan duygu, düşünce ve birlikteliği ateşlediği bir gerçek.
Türk Deniz Kuvvetleri sonradan birden fazla çıkama gemisine sahip oluyor ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında o gemilerden yararlanıyor.
"Biz bize yeteriz"
2020... Dünyayı ve bizi sarsan pandemi dönemi...
Bütün ülkeler kendi yurttaşlarına milyarlarca dolar ya da Euro yardımı yaparken...
"AKP iktidarı:
‘Biz Bize Yeteriz' başlığı altında halktan para toplamak için kampanya başlatıyor."
Halktan kişi başına onar lira toplamak için banka hesap numaraları veriliyor.
Çok fazla eleştirilen kampanya hiç mi hiç tutmuyor, toplanan para 2 milyar 30 milyon 380 lira ile sınırlı kalıyor.
Dayanışma ruhu
"Türkiye Tek Yürek" kampanyası depremzedelere yardım açısından önemli bir dayanışmaya sahne oluyor.
Her ne kadar toplanan115 milyar 146 milyon liranın 86 milyar 100 milyon lirası kamu kurumlarından gelse de, özel firmaların ve tek tek insanların bağışı 29 milyar lirayı aşıyor. Pandemi dönemindeki kampanyaya göre, "dayanışma ruhu" kendisini bu kez daha net gösteriyor.
Ancak, tartışma yaratan konu kamu kurumlarının ve Merkez Bankası'nın bağışı.
Varlık Fonu
Merkez Bankası ve kamu bankaları, kurumları kesenin ağzını açıyor.
"Ziraat Bankası 20, VakıfBank 12, Halkbank 7 milyar lira bağış sözü veriyor.
Kamu bankalarını Türkcell 3.5 milyar lira ile THY, Türk Telekom, Borsa İstanbul, Türkiye Sigorta da 2'şer milyar lira bağışla izliyor."
Bu kurumlara bakınca, ortak özellikler göze çarpıyor:
"-Bunların hepsi Varlık Fonu'nda yer alan kurumlar.
-Bankalar hariç, çoğunun zarar ettiği bildiriliyor.
-Varlık Fonu'nda oldukları için Sayıştay denetimi dışında, yani denetlenmiyor.
-Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı da, tanıdık biri, Recep Tayyip Erdoğan."
Bunlar devletin kurumları.
Bunların para bağışlaması, aslında devletin parasını devlete vermek, bir cepten öteki cebe aktarmaktan başka bir şey değil.
Daha Aralık ayında bu üç bankaya Hazine'den 60 milyar lira sermaye aktarılıyor. Aynı üç banka şimdi 60 milyar liranın 7, 12 ve 20 milyar lira olmak üzere 39 milyar lirasını yeniden Hazine'ye aktarıyor!..
O paralar kimin?..
Oraya para yatıran yurttaşların.
Kimin parasını, kime aktarıyorsunuz?..
Merkez Bankası
Tartışılan konuların başında, Merkez Bankası'nın 30 milyar liralık bağışı geliyor.
Merkez Bankası bu parayı hangi kaynağından veriyor?..
Bir varlığından mı veriyor?..
O varlığı mı satıyor?..
Borç mu alıyor?..
"Hayır, hiçbiri değil.
Para basarak karşılıyor. Para basacak yani. Başka nereden bulacak ki?..
Ne kadar basacak?..
Döviz kurundan elde ettiği kârdan bağışa aktaracağı miktar kadar basacak.
Merkez Bankası kur yükseldikçe kâr elde ediyor. O kârın belli bir miktarını bağış için kullanacak.
Aktaracağı 30 milyar lirayı da, masraf yazacak."
Merkez Bankası ve diğer kamu bankaları Hazine'den alıp, Hazineye veriyor, bir cepten ötekine, dolayısıyla bağış kampanyasına katılmış olmaları gösterişten ibaret.
Matrahtan düşülecek
Asıl kampanya, özel firmaların ve tek tek kişilerin bağışları.
Orada da, ince bir hikâye var.
"Firmaların yapacakları bağışlar o firmaların vergi matrahından düşülüyor."
Ne demek bu?..
Örneğin, 100 bin lira kazancı olan bir firmanın yaptığı bağış 20 bin lira olsun. 20 bin lira 100 bin liradan düşülüyor. Firma geriye kalan 80 bin lira üzerinden vergi ödüyor, böylece ödeyeceği vergi azalıyor.
Başka örnekler
Şili'de, Endonezya'da, Meksika'da, Haiti'de, Japonya'da 8 ve 9 şiddetinde depremler meydana geliyor.
Hiçbirinde bizdeki gibi, çok sayıda TV ve radyonun katıldığı böyle bağış kampanyaları yok. Hatta, Suriye'de bile yok.
Bizdeki bağış kampanyası şova dönüşüyor.
Dünyadaki kampanyalar daha çok sanatçıların konserleri ya da spor karşılaşmaları üzerinden gerçekleşiyor.
Biz her zamanki gibi, bize özgü şov türü kampanyalar yürütüyoruz.
Temel soruyu unutmadan:
Toplanan paralar nereye, ne kadar harcanacak?..
Zamanı geldikçe, bunun açıklamasını hepimiz bekliyoruz.
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|