28 Haziran 2019

24’ten 24’e Tayyip Erdoğan  

“Tek adam rejiminin” bir yıllık bilançosu ki, daha bunun dış politikası var, hepimize ağır yük getiriyor

Parmak izi, avuç izi, ses tanımı, yüz taraması...

Maçlarda seyircilere dönük uygulama... Seyircileri izlemek amacıyla...

Demokrasiyle, hukuk devletiyle uzak yakın ilgisi yok. Nasıl olsun ki, her gün yeni bir kısıtlama!..

Malum bir yasa var, “Sporda Şiddeti Önleme Yasası”. Şimdi o yasaya bazı ekler yapmak için AKP yeni bir taslak hazırlıyor.

Şu korkuya bakın!..

Yeni sezonda maçlar başladığında, tahmin o ki, statlarda seyirciler marşlar söyleyerek, sloganlar atarak, AKP aleyhinde seslerini yükseltecek...

O marşları ve sloganları yasaklayan, söyleyenleri cezalandıran bir taslak.

Hâlâ aynı kafa, hiçbir şeyden ders almayan bir anlayış!..

Tek adam rejimi

Tayyip Erdoğan geçen yıl 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı seçiliyor ve “rejim değişiyor”. Cumhurbaşkanlığı sistemi denilerek, dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan garip yönetim biçimiyle “tek adam rejimine” geçiliyor.

O rejim dört gün önce bir yılını dolduruyor. “Tek adam rejiminin ilk yılı”.

Bu bir yılın muhasebesi gerek. AKP içinden bile yükselen sesler, “tek adam rejiminin işlemediği, ülkenin yönetilemediğine” ilişkin görüşleri paylaşıyor.

“Tek adam rejimi” en başta hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıyor, demokrasiyi biçiyor.

Giderek yalnızlaşıyor

Her fırsatta “sandık ve milli irade” nutukları atan Erdoğan, Türkiye’nin önemli merkezlerinde belediye başkanlıklarını kaybedince, sandığı ve milli iradeyi unutuyor.

AKP MYK’sında söylediği şu sözlere bakın:

“İmamoğlu Ordu Valisi olayında ceza görürse, görevden alınabilir”.

Hiçbir olaydan ders almadığını gösteren sözler.

Bu söz üzerine, 1990’lardan beri yanında bulunan, avukatlığını yapan, “çekirdek ekipten geriye kalan son birkaç kişiden biri olan Hayati Yazıcı” itiraz ediyor:

“Suçlu bulunsa dahi, hukuken görevden alınamaz, bu doğru değil”.

Yazıcı ile de arası açılıyor!..

Erdoğan hızla yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça, hukuku hiçe sayması daha da artıyor.

Yetkileri tırpanlamak

Aslında “sandık ve milli irade” sadece onun nutuklarında var.

İşte, bir başka örnek:

“Seçilmiş belediye başkanlarının bazı yetkilerini elinden almak, atamalarını geçersiz kılmak amacıyla genelge çıkartıyor”.

Belediye seçimlerini özellikle büyük kentlerde neden kaybettiğini hala anlamadığını gösteren, tam tersine “halkla, milli irade ile zıtlaşan” örnekler.

Kaybettikçe:

1-Yalnızlaşıyor,

2-Hırçınlaşıyor,

3-Demokrasiden daha da uzaklaşıyor,

4-Türkiye çapında uğradığı güven kaybı daha da büyüyor,

5-Ülkeyi yönetemez hale geliyor.

Bir yıllık “tek adam rejimi” sonunda, “bu iş olmadı” diyenlerin sayısı hızla artıyor, kendi partisi içinde yer alan bazı isimler dahil.

Kapalı ekonomiler

Bir yıllık bilançoya bakıldığında, Erdoğan’ı hâlâ kimler destekliyor?

Pazara çıkmayan, nispeten kapalı ekonomiyle yetinen, geleneksel yaşam tarzları ağır basan kesimler...

Dünyaya nispeten kapalı yerler...

Orta Anadolu’da, Karadeniz’in bir bölümünde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bir bölümünde.

Buna karşılık, milli gelirin yüzde 60’ını aşan bölümünü üreten, dünyaya açık merkezler AKP ile bağlarını artık kopartıyor.

Bir yıllık “tek adam rejimi” Türkiye’de büyük nüfusun, özellikle büyük kentlerin gözünü açıyor. Orada yerleşik insanlar bu rejimi artık istemiyor.

Çünkü demokrasi yok, hukuk yok, temel hak ve özgürlükler sonuna kadar kısıtlı.

Ve “Spor Yasasında” olduğu gibi, kısıtlama hâlâ devam ediyor.

Ve ekonomik bilanço

Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerle birlikte, bir yılın en ağır darbelerinden biri de ekonomide.

“Derin bir ekonomik kriz”.

Geçen Ağustos’ta başlayan ekonomik krize önce, her zaman olduğu gibi, büyük öfkeyle ve tehditle karşı çıkıyor:

“Kriz miriz yok, bunu söylenenler bize içerden ve dışardan saldıranlardır”.

Aradan üç, beş ay geçiyor:

“Kriz artık bitti!..”

Nasıl bittiyse, işte kısa bir bilanço. Bir yıl içinde:

-TL dolar karşısında yüzde 18 değer kaybediyor.

-Faizler yüzde 18’den yüzde 24’e çıkıyor.

-Net döviz rezervi 32 milyar dolardan 26 milyar dolara düşüyor.

-Bütçe açığı 21 milyar liradan 66 milyar liraya yükseliyor.

-İşsizlik yüzde 10’dan yüzde 14’e fırlıyor.

-Tüketici fiyatlarıyla enflasyon yedi puan, üretici fiyatlarıyla enflasyon dokuz puan artıyor.

-Sanayide, tarımda, inşaattaki gerilemeler büyüme hızını düşürüyor.

-Buna karşılık bazı vergiler artıyor, bazı ürünlerdeki ÖTV artışları gibi.

-Değişik ürünlerde, özellikle benzin ve mazotta zamların arkası kesilmiyor. Ve de elektrikte.

Bir yıllık ekonomik uygulamalar sonucunda, halk biraz daha yoksullaşıyor, buna karşılık örtülü ödenek harcamaları fren tutmuyor.

Ekonomiye sözde çeki düzen vermek üzere, son bir yılda yedi paket açılıyor, sonuç ortada.

“Enddoğan” ve sonbahar

“Tek adam rejiminin” bir yıllık bilançosu ki, daha bunun dış politikası var, hepimize ağır yük getiriyor. Onun açısından tam bir başarısızlık.

Öyle ki, dünya artık onu farklı değerlendiriyor.

Örneğin, bir Alman gazetesi “Erdoğan” yerine, “Enddoğan” başlığını atıyor, “Erdoğan’ın Sonu” anlamında.

Bir Fransız dergisi “Erdoğan’ın Sonbaharı” kapağıyla çıkıyor.

24 Haziran 2018’den 24 Haziran 2019’a...

24’ten 24’e Erdoğan sınıfta kalıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"