22 Haziran 2018
Seçim kapıda… Oylarınızın rengine karar vermişinizdir artık… Gene de, siyasi partilerin sanatla ilişkileri üstüne bir değerlendirme için geç değil. Farklı çizgilerin kültür-sanata nasıl baktığını öğrenmekte yarar var. Ortak yanlarını, ayrıştıkları noktaları…
Siyasetin sanatla ilişkisi üstüne en doğru genellemeyi, değerli besteci Muammer Sun yapmıştı, yıllar önce; “Siyasi partiler sanatçıyı alayın önüne yerleştirdikleri mızıka takımı olarak görür” diyerek. Gerçekten de, sanatçıyı bir reklam unsuru olarak değerlendirmenin ötesine geçebilen çok az politikacı vardır. Geçtiğimiz yılların milletvekili listelerine bakmanız yeterlidir, bunun kanıtlarını görmeniz için. Siyasi partilerin kültür-sanat politikalarını, bu politika çerçevesinde geliştirilecek yasal düzenlemeleri oluşturmakta yararlanacakları bir kültür-sanat insanını aday yapmak gibi bir kaygıları pek olmamıştır.
Popülizm, yalnızca ülkemizde değil, kapitalizmin egemen olduğu tüm toplumlarda geçerli bir ideoloji olmuştur. Eğer parti listesine bir sanatçı aday konulacaksa, bunun geniş kitlelerle bağı olan bir sanatçı -mesela Alevi kimliği ile tanınan bir saz ozanı- olması istenir. Yani, bir taşla iki kuş hesabı!
Özellikle 1950’ye kadar uzanan Cumhuriyetin ilk dönemini bu değerlendirmenin dışında tutmak gerekir. Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Hamdi Tanpınar, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Memduh Şevket Esendal, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu; 1950 sonrasında da Halide Edip Adıvar, Remzi Oğuz Arık, Çetin Altan, Yılmaz Karakoyunlu gibi yazarlar TBMM çatısı altında görev yapmıştır. Ama, gene de bunlar istisna olmuş, siyasetçiler Osmanlı’dan günümüze, her dönemde sanatçının özgür ve eleştirel bakışından çekinmiş, çoğu kez onu hapislerle ya da sürgünlerle cezalandırmıştır. Namık Kemal’den Nazım Hikmet’e yüzlerce sanatçının yazgısını anlatmama gerek yok herhalde.
Bu gerçeğe rağmen, ülkesinin yazgısı üstünde söz sahibi olmak isteyen pek çok sanatçı seçimlerde aday olmuş, ama bunlardan çok azı siyasi partilerin tercihine mazhar olmuştur. Bu seçimde de, benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Önseçimlerin-zorunluluk nedeniyle- yapılamamasına, listelerin Genel Merkezlerce hazırlanmasına karşın, çok az sayıda sanatçı siyasi partilerin aday listelerinde yer alıyor.
Örneğin CHP, geçen dönem milletvekili olan müzisyen Hilmi Yarayıcı ve yazar Zeynep Altıok’u listeye almayıp, yayıncı Işık Öğütçü’yü de son anda liste dışı bırakınca, partinin tek bir sanatçı adayı kalmadı; CHP’nin Kültür-Sanat’tan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi ve Oyuncular Sendikası’nın avukatı Sera Kadıgil dışında… Bir de, seçilme şansı pek olmayan bir sırada, ressam Canan Sezenler var.
Diğer partilere gelince, ‘Millet İtiifakı’ndan İYİ Parti’nin listesinde genç bir sinema yönetmeni, Onur Aydın yer alıyor. HDP’nin listelerinde-üstelik liste başına konulmuş- iki isim var: Hatay’da oyuncu-yönetmen Barış Atay, Aydın’da müzisyen Ferhat Tunç.
Vatan Partisi listesi ise, -kazanma şansı olmayan yerlere/sıralara konulsalar da- en fazla sayıda sanatçının yer aldığı liste: besteci Sarper Özsan, koro şefi M.Ali Özbek, müzisyen Doğan Canku ve orkestra şefi İnci Özdil.
Seçime katılması engellenen TKP’nin adaylarının yer aldığı listede bir sanatçı dostumuz yer alıyor. Tiyatro ve sinema oyuncusu Orhan Aydın, yarışa İstanbul 2. bölgeden bağımsız aday olarak katılıyor.
Aday olan tüm sanatçılara başarılar dilerken, aday yapılmasalar da, pek çok sanatçının kendi inisiyatifleri ile seçim sürecine müdahil olduklarını vurgulamak isterim. Tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi, demokratik muhalefet saflarında mücadeleye katıldıklarını görüyoruz; yazıları, çizgileri, şarkıları, videoları ile… CHP’den Saadet Partisi’ne, İyi Parti’den HDP’ye, neredeyse tüm siyasal partilerin, genç yaratıcılardan yararlanma doğrultusunda bir çaba içinde oldukları yadsınamaz bir gerçek.
2018 seçimlerinde -Saadet Partisi dışındaki- tüm siyasi partilerin seçim bildirgeleri kültür-sanat alanına ilişkin vaatler içeriyor. Dilerseniz bunlara bir göz atalım. Ortak yönleri olduğu gibi, ayrıldıkları yanları da var bu bildirgelerin.
En uzun ve ayrıntılı ‘Kültür-Sanat’ bölümü AKP bildirgesinde yer alıyor. Bunun nedeni , Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu partinin elinde olması. Dolayısıyla 16 yılda yapılan icraatlar bir bir sıralanmış. Şu kadar Kültür Merkezi yaptık deniyor, ama elbette bu merkezlerin nikah dışında başka bir amaca, sanatsal etkinliklere ne derece elverişli olduğunu sorgulamadan! Şu kadar kültürel miras restore edildi deniyor, ama bu mirasa nasıl ihanet edildiğinden, yapılan restorasyonların garabetinden söz edilmiyor.
Bildirgede, özgürlükten, desteklerden bolca söz ediliyor ama, yasaklardan, kösteklerden bahsedilmiyor. Yandaş şirketlere yönlendirilen (sinema ve tiyatro) yapım desteklerinden, kapatılan kütüphanelerden, yerle bir edilen sanat mekanlarından söz açacak değiller ya!
AKP’nin ifade özgürlüğüne ilişkin vaatlerine kargalar bile gülerken, “…kültürel farklılıkları zenginlik olarak gören, herkesin kültür ve sanat faaliyetlerine katkıda bulunduğu ve erişebildiği, estetik duygusu güçlü bir toplum oluşturmak”tan söz edebiliyorlar, yüzleri kızarmadan.
“44 ülkede hizmet veren Yunus Emre Enstitülerimizin Türk Kültür Merkezi sayısını, 2023 yılına kadar 54’ten 100’e çıkarmayı hedefliyoruz” deniliyor bildirgede. Bu merkezlerde hangi sanatçıların yapıtlarının sergilendiğini, sanatımızın hangi örneklerle tanıtıldığını anlatacak değiller ya!
“Milli kültür endüstrisini geliştireceğiz. Tarihimizin önemli şahsiyetleri ve olayları ile masal kahramanlarının belgesel, dizi ve çizgi filmlere dönüştürülerek tanıtımının yapılmasını destekleyeceğiz” vaadine inanabiliriz rahatlıkla. Böylelikle, iş vererek, sektörden adam devşirme faaliyetleri hızlanabilir. ‘Dindar ve kindar nesiller’ yetiştirme gayretleri de…
“ İhtiyaç duyulan şehirlerde belediye, STK ve özel girişimcilerin kurduğu tiyatro ve sinemalara daha fazla destek vereceğiz” vaadi de inandırıcı. Yandaş şirketler, şimdiden kapıda kuyruk olmuştur… “Sinema sektörümüzün gelişimini ve güçlenmesini sağlamak için sinema Kanunumuzu gözden geçireceğiz” diyorlar da, yıllardır gündemde olan bu tasarıyı neden bir türlü Meclis’e getirmediklerini anlatamıyorlar. “Sinemada kültürümüzün temel öğeleri olan milli, dini, ahlaki ve folklorik değerlerin işlenmesine yönelik etkin çalışan bir teşvik mekanizması oluşturacağız” sözleri ise, faşizmin sinema anlayışı ise bir bir örtüşüyor.
“ Özel müzeleri teşvik” edeceklerini söyleyen bildirgede, açılacak tematik müzeler arasında ‘Millî Doğa Tarihi Müzesi’, ‘ Millî (!) Çağdaş Sanatlar Müzesi’ de sayılıyor. Doğa Tarihini de milli yaptıktan sonra, Fosil Müzesi’ni niye milli yapmamışlar anlayamadım…
‘Cumhur İttifakı’nın partilerinden Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) bildirgesinin, AKP ile uyumlu vaatleri var. “Milli kültür değerlerlerinin millete tanıtılması ve benimsetilmesini sağlayacak çalışmalar” yapılacağından, ‘Milli Kültür Endüstrisi’ kurulacağından söz eden… MHP, ‘Milli Çizgi Film Endüstrisi’ni geliştirecek, ‘Milli Bilgisayar Oyunları Yazılım Endüstrisi’ni teşvik edecekmiş… Hayırlısı olsun!
CHP 2018 Seçim Bildirgesi, kültür-sanat alanına özgürlük ve özerklik vaat eden sözleri ile umut veriyor. “AKP, tek tipçi anlayışla belirli bir kültürü ve yaşam tarzını topluma dayatmakta, tarihsel ve kültürel çeşitliliğimizi yok etmeye çalışmaktadır” denildikten sonra, AKP’nin “çağdaş ve evrensel değerlerden uzaklaşan kültür ve sanat politikası”nın uluslararası alanda itibarımızı zedelediği vurgulanarak, CHP’nin “katılımcı, çoğulcu, bütüncül, özgür ve demokratik bir kültür sanat politikası“ oluşturacağı, “kısıtlayıcı yasal düzenlemelerin uygulamadan kaldıracağı, sanatsal faaliyetleri desteklemek, sanat kurumlarının özerkliğini ve kurumlar arası eşgüdümü sağlamak amacıyla Sanat Üst Kurulu’nu kuracağı” vaat ediliyor.
“Kültür ve sanat alanında devletin düzenleyici rolünü altyapı ve olanak sağlamakla sınırlandıracağız” sözlerini , ‘düzenleyici rol’ çerçevesinde algılamak gerek. Aksi, kültür ve sanatın bir insan hakkı olduğunu ve devletin kamusal sorumluluğunu inkar anlamına gelir (Kültür-sanat alanında devletin rolünü sınırlandırmayı öngören programlar, ‘neo liberal’politikanın bir sonucudur), zaten bildirgenin ileriki satırlarında bu sorumluluğun gereği olan pek çok görev sıralanıyor.
Sanat emekçilerinin başta telif ve sendikal haklar olmak üzere tüm haklarının güvence altına alınacağını, tüm yurttaşların sanata erişim hakkından eşit bir şekilde yararlanabilmesi için sanatsal ve kültürel etkinliklerin ülke genelinde yaygınlaştırılacağını söyleyen bildirgenin en somut vaatleri arasında, “Sanatsal faaliyetler üzerindeki vergileri kaldıracağız. Kültür sanat alanındaki destekleri ve teşvikleri artıracak, bunların dağıtılmasında tarafsızlık ve şeffaflık ilkelerini benimseyeceğiz. Bütün düşünce, değer ve inanç sistemlerinin eşit biçimde temsil edilebilmesinin önündeki engelleri kaldıracağız” sözleri yer alıyor.
CHP’nin getirmeyi vaat ettiği kurumsal ve yasal düzenlemeler içinde belki de en önemlisi, Kültür Bakanlığı’nın Turizm’den ayrılıp bağımsız bir bakanlığa dönüştürülmesi. ‘UNESCO Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi’nin imzalanarak yürürlüğe sokulması, TÜSAK kanun tasarısı taslağının iptal edilmesi ve “sanat kurumlarının özerkliğini ve özgürlüğünü koruyacağız” vaatleri de bildirgenin en önemli maddeleri arasında.
Dağıtım ve yayın ağlarında tekelleşmeye son verileceği, eserlerin yayın, yayım ve dağıtımında fırsat eşitliğinin sağlanacağı; sanatçıların ve kültür endüstrisi emekçilerinin sosyal haklarının güvence altına alınacağı, gerekli durumlarda sanat emekçilerinin sigorta primlerinin Kültür Bakanlığı’nca ödeneceği; kültür ve sanat alanındaki vergilerin asgari düzeye çekileceği, özel tiyatroların eğlence vergisinin kaldırılacağı; ulusal sinemanın destekleneceği ve sinema endüstrisinin geliştirilmesine yönelik teşvikler ve vergi kolaylıkları getirileceğine ilişkin vaatler, sanat dünyasına taze bir kan sağlama potansiyeli taşıyor.
Mali desteklerin yanı sıra öngörülen kurumsal değişikler arasında, Koruma Kurullarının ve Müze yönetimlerinin özerk yapıya kavuşturulması, eğitimde kültür ve sanata daha geniş yer ayrılması, Güzel Sanat liselerinin sayılarının artırılması ve özel yetenekli çocuklar için ileri düzeyde eğitim olanakları yaratılması yer alıyor. Özetle, ayrıntılandırılmaya muhtaç olsa da, tutarlı ve kapsamlı bir projeler dizisi.
‘Millet İttifakı’nı oluşturan partilerden İYİ Parti’nin bildirgesinde, ana hatlarıyla CHP’nin bildirgesine benzer öneriler yer alıyor. “Sanat ve Kültür alanına ilişkin ayrı bir strateji hazırlayacağız. Geniş katılımlı bir Kültür-Sanat Konseyi kurularak, kültür-sanat politikalarını bu Konseyin tavsiye kararları doğrultusunda oluşturacağız” vaadi, CHP’nin ‘Sanat Üst Kurulu’ önerisinden daha demokratik.
Ama, hemen ardından gelen cümle, bu Konsey’in özerk olamayacağını, resmi politikalar çerçevesinde çalışmak zorunda kalacağını gösteriyor: “Kültürümüzün estetik kodlarını keşfederken tasavvuf felsefesi ve edebiyatından kopuk olmayan bir estetik dil oluşturacağız. Kültürel kodlarımız ve kültürel tarihi imgelerimiz ile ilgili yapılacak tüm çalışmaları teşvik edeceğiz”. Peki, evrensel yaklaşımlar aynı desteğe mazhar olamayacak mı?
İyi Parti’nin Devlet Tiyatroları’nın özerk bir yapıya dönüştürülmesi, özel tiyatrolara vergi indirimi, sanatçıların sosyal hakları, sinema alanındaki dağıtım ve yapım tekellerine karşı duruş, her ilçede kütüphane, tiyatro ve sinema salonları içeren Kültür Merkezleri v.b. önerileri, CHP projeleri ile çakışıyor. Kültür Sanat alanındaki yatırımlarına devlet teşviki, Milli Sayısal Kütüphane kurulması , ülkemizin bozulan imajını düzeltmeye yönelik kültür-sanat proje ve organizasyonlarına özel bir önem verilmesi gibi konular İyi Partinin vaatleri arasında yer alıyor.
Vatan Partisi, Seçim Bildirgesindekültür-sanat alanında Devletin rolünü ön plana çıkartan öneriler getiriyor: “Güzel sanatların günlük hayatın bir parçası haline getirilmesi ve geliştirilmesi; devletin, sanata ve sanatçıya sahip çıkması; fikir ve sanat eserlerinde korsanlığın önlenerek, eser sahiplerinin emekleri ve yaratıcılıklarının korunması; sanatçıların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklilikteki hak kayıplarının önlenmesi; radyo, televizyon, basın ve yayınevleri ile sinemacılığın “düzeyli sanat uğraşına hizmet amacıyla” desteklenmesi ve özendirilmesi; devlet tiyatroları, devlet opera ve baleleri, senfoni orkestraları, çoksesli korolar, sanat galerileri, sanatçı yetiştiren eğitim kurumları, devlet konservatuarları, güzel sanat liseleri, yerel yönetimlerin sanat kurumları, halk müziği ve oyunlarını geliştiren kurumların yaygınlaştırılması ve niteliklerinin yükseltilmesi; özel sanat kurumlarının desteklenmesi” v.b.
HDP, Seçim Bildirgesinin “Kültürel haklarımızı koruyup yaşatacağız” başlıklı bölümünde, AKP iktidarında yaşanan kültür-sanat düşmanlığına ilişkin örnekleri sıraladıktan sonra, “Halklar arasında yeni yaşam kültürünü örgütlemeye, üretmeye, paylaşmaya, anlatmaya devam edeceğiz; Sanatın ve sanatçının özgür bir ortamda üretebilmesinin bütün koşullarını yaratacağız; Kültür ve Sanat alanındaki devlet baskısını bitireceğiz; Yerelden genele sanatın örgütlenmesinin ve gelişmesinin önündeki her türlü engeli kaldıracağız; Sansüre neden olan tüm yasaları yürürlükten kaldıracağız; sanatçıların örgütlenme haklarını destekleyeceğiz; Çok dilli, çok sesli, çok renkli bir sanat ve kültür politikasını benimseyerek, sanata yönelik destek programlarını rant kapısı olmaktan çıkarıp, yaratıcı sanatı teşvik edeceğiz” diyor. Partinin diğer vaatleri arasında, Hasankeyf, Sümela, Efes, Zeugma ve Göbeklitepe gibi insanlık mirasına denk düşen varlıkların korunacağı, özellikle sinema ve televizyon sektöründe rastlanan sömürü ve insanlık dışı çalışma koşullarına son verileceği, Kültür ve sanat alanında Devlet Sanatçısı uygulamasının kaldırılması (zaten kaldırılmamış mıydı?) gibi hususlar yer alıyor.
Görüleceği üzere, birbirine oldukça yakın, hemen hepsi toplumsal gerçeklerden kaynaklanan önerileri, projeleri var siyasi partilerin... Birden fazla partinin iktidarı paylaşması durumunda, temel ilkelerde anlaşmaları çok da zor olmayacak. Peki, CHP’nin ve HDP’nin çoğulcu kültür politikaları ile İYİ Parti’nin (Bildirgede Kültür Sanata ilişkin bir bölüme rastlayamadığım için Saadet Partisi için bir şey söyleyemiyorum) milli hassasiyetleri öne çıkartan yaklaşımı uzlaşabilir mi?
Bence, bal gibi uzlaşabilir. Yeter ki, sanatın özgürlüğü ve özerkliği üzerinde, kültür ve sanatın bir insan hakkı olduğu konusunda ve bunun doğal bir sonucu olarak, bu alana ilişkin sorumluluğun özel sektöre devredilemeyecek kamusal bir görev olduğu bilincinde anlaşılsın.
Şimdilik, sorumluluk bizim üzerimizde. Pazar günü mutlaka sandığa gidip, ülkeyi düzlüğe ulaştırma, özgürlüğe kavuşturma potansiyeli taşıdığına inandığımız bir lidere ve bir siyasi partiye ‘Evet’ diyeceğiz… Sandığa gitmeyen kimse kalmasın diye çaba göstereceğiz; sandık başında oy kullanmakla yetinmeyip, müşahitlik yapacağız, tutanakları alana kadar Seçim Kurullarından ayrılmayacağız… Hepimize kolay gelsin…
'Joker'in, tıpkı 'Parazit' gibi sistem karşıtı bir mesajı olduğu açık ama bu mesajı gölgeleyen unsurlar da yok değil. Toplumdaki eşitsizliği, ayrımcılığı sergilerken bireysel motifler öne çıkıyor. Joker'in gülme hastalığından muzdarip olması sınıfsal konumunun önüne geçiyor
Anlaşılan o ki, 56. Festivalde yarışan filmlerden çok jüri tartışılacak
Uluslararası Kısa Film Yarışması, bizden bir yönetmenin zaferi ile sonuçlandı; “Ayakkabı” adlı filmi ile ödülü kazanan Nehir Tuna, konuşmasında Kültür Bakanlığı’ndan destek alamadığını vurguladı
© Tüm hakları saklıdır.