28 Eylül 2013

Ak medya, merkez medya

İtiraf etmeliyim, bazen AKP sempatizanı köşe yazarlarının dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” sözlerini fazla ciddiye aldıklarını düşünüyorum

 

İtiraf etmeliyim, bazen AKP sempatizanı köşe yazarlarının dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” sözlerini fazla ciddiye aldıklarını düşünüyorum. Sanki aradan 16 sene geçmemiş; kendini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlayan AKP üst üste üç genel seçim kazanmamış; askeri vesayet büyük ölçüde sona ermemiş; devletin bütün ideolojik aygıtları, bu arada elbette medya da, hala MGK’nın kontrolünde; Hürriyet de Türk basının “amiral gemisi”.

Markar Esayan’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan “Umut Veren Yeni Türkiye” (22 Eylül 1997, pardon 2013!) yazısı bu anlayışın mükemmel bir örneği. Esayan’a göre “Türkiye'de ‘beyaz medya’, tıpkı cumhuriyet ideolojisinin merkezinde olduğu gibi, halka tepeden bakan bir zihniyetin yarattığı algı mühendisliği işlevi üzerine kurulu. 28 Şubat'ı gerçekleştiren medya, yerinde sapasağlam duruyor.” Üstelik “bu aslında medya değil, bir ideolojik aygıt” Bu koşullar altında “Erdoğan nefreti ile dengesini yitirmemiş, liberal, özgürlükçü sol veya gayrımüslim yazarlar (da) kendilerine ancak muhafazakar basında yer bulabiliyorlar.” Merkez medya ise bırakın bu yazarlara köşe vermeyi, kitaplarının paralı ilanlarını bile geri çeviriyor. “Öyle katı bir sansür uygulanmakta alttan alta. Ama bakıyorsunuz, yegane ve en büyük mağduriyeti de bu kesimler yaşıyormuş gibi gösteriliyor.”

Ne anlıyoruz bu satırlardan?

1. 28 Şubat hala sürüyor!

2. 28 Şubat koşulları sürdüğüne göre, rejimin ideolojik aygıtı  “merkez medya” şu anda da Kemalizmin, askeri vesayetin borazanlığını yapıyor.

3. Muhafazakar basın hala “marjinal”; anaakımı temsil etmiyor.

Bu “sürreel” tespitleri tek tek ele alıp cevaplamak mümkün elbette. Ancak bu tür bir tartışmanın Esayan ve onun gibi düşünenlerin yaşadığı paralel evrende bir değeri olacağını sanmıyorum. O nedenle gelin söz konusu tespitlerin doğruluğunu daha basit, daha nesnel bir yolla test edelim ve Türkiye’nin en çok satan 20 gazetesinin tirajlarına bakalım. Medyatava’nın 16 Eylül-22 Eylül 2013 haftası için verdiği rakamlara göre Türkiye’nin en çok satan (bayi dağıtımı-abonelik ayrımı yapmadan) 20 gazetesi ve satış rakamları şöyle:

\

\

Bu tablodan spor gazeteleri Fotomaç ve Fanatik’i çıkartalım. Geriye kalan gazeteler sırasıyla Zaman, Posta, Hürriyet, Sözcü, Sabah, Habertürk, Türkiye, Milliyet, Star, Bugün, Vatan, Takvim, Yeni Şafak, Akşam, Güneş, Taraf, Aydınlık ve Yeni Mesaj. 

Bu gazeteleri yayın politikaları göre AKP yanlısı ve AKP karşıtı olmak üzere iki gruba ayırmaya çalışalım. Bu ayrımı “bilimsel” ölçütlere göre yapmak mümkün elbette (belirli bir zaman aralığında yayımlanan tüm haber ve köşe yazılarını içerik ve söylem analizine tabi tutarak örneğin); ama bilimsellik iddiası taşımadan kabaca bir ayrım yapmak da mümkün. Buna göre Sabah, Habertürk, Türkiye, Star, Takvim, Yeni Şafak, Bugün, Güneş ve Akşam’ı son dönem yayın çizgilerine bakarak AKP yanlısı kampa yerleştirebiliriz. Aynı şekilde Posta, Hürriyet, Sözcü, Milliyet, Taraf, Vatan, Aydınlık gazetelerini AKP karşıtı kampta sayalım. Zaman ve Yeni Mesaj gazetelerini ise bu iki kategoriye sığdırmak – kabaca bile olsa – zor, o yüzden geçelim.

Hemen belirteyim, bu sınıflandırma epey sorunlu. Gerek AKP yanlısı, gerek AKP karşıtı gazetelerde genel yayın çizgisine uymayan yazarlar var örneğin (“amiral gemisi”  Hürriyet bile “su almaya” başladı, malum). Bu gazetelerden bazılarının Genel Yayın Yönetmenlerinin yukarıdaki yerleştirmelere itiraz etmesi beklenebilir. Star, Yeni Şafak gibi “tescilli” AKP gazetelerinden gelecek itirazları ciddiye almamıza gerek yok. Ama son dönemde AKP karşıtı yazılar yazan pek çok yazarın işine son veren Milliyet’in ya da yine Demirören grubuna ait Vatan gazetesinin ne ölçüde “iktidar karşıtı” sayılabileceği tartışılır. Keza Taraf gazetesinin AKP karşıtı bir politika izlediğini sadece AKP medyası iddia ediyor (bu mantıkla bakacak olursak eski Taraf da “AKP yanlısı” idi – ki Taraf’tan ayrılan yazarların ciddi bir bölümünün kariyerlerini hangi gazetelerde sürdürdüğü malum). Ama madem örnek olarak Markar Esayan’ın yazısını seçtik, sınıflandırmayı da o ve onun gibi düşünenlerin bakış açısına göre yapalım ve Milliyet, Vatan ve Taraf’ı AKP karşıtı sayalım.

Nedir toplam satış rakamları? AKP yanlısı gazeteler 1.380.977; AKP karşıtı gazeteler 1.598.597. Yani Markar Esayan ve onun gibi düşünenlerin kafalarındaki ölçüleri temel alarak yaptığımız bir sınıflandırmaya göre bile Türkiye’nin en çok satan 20 gazetesi arasında  AKP karşıtı 8 gazete var. Bunun karşısında yer alan, AKP yanlısı muhafazakar kampta da yine 8 gazete var. İki kampta yer alan gazete sayısı eşit olduğuna göre “Erdoğan nefreti ile dengesini yitirmiş” merkez medya-mağdur muhafazakar basın ayrımını belirleyen ne? 217.990 okuyucu mu?

Şaka gibi değil mi? Son derece sorunlu bir sınıflandırmaya ve kaba bir hesaba göre bile Esayan’ın merkez medyası ile “gerçek mağdurların” medyası arasında satış sayılarına göre komik bir fark var. Tekrar edeyim: Merkez medyayı oluşturduğu iddia edilen 8 gazete ideolojik aygıt da, muhafazakar medya değil mi; 11 yıldır iktidarda olan bir siyasi partiyi destekleyen yayın organlarının neresi mağdur; son dönemde iktidarı savunan gazeteciler mi işlerini kaybediyor, eleştirenler mi; ve benzeri onlarca soruyu vakit kaybı olarak gördüğüm için yanıtlamıyorum.

Yalnız Esayan ve onun gibi düşünenlere hatırlatalım. Yıl 2013, 1997 değil! Siz Kıvrıkoğlu’nu ciddiye almayın, 2010 referandumunu kırılma noktası kabul edersek, 28 Şubat 987 yıl kısa sürdü! Sizin kafanızda sürüyorsa bilemem. Ama toplumun sizin gibi düşünmeyen kesimlerini ikna etmek istiyorsanız, önce onların zekalarıyla dalga geçmeyi bırakın derim...        

 

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan nefreti ve Soma; Gülay Göktürk’e bir cevap

Tokatladığı vatandaşa/göstericiye “İsrail dölü neden kaçıyorsun” diye hitap eden, yani açıkça ırkçı bir terim kullanan bir Başbakanla karşılaştınız mı

Türkiye kendi kaderini tayin etti: Ayrışma!

Ünlü Fransız tarihçi Ernest Renan 1882 yılında yaptığı bir konuşmada milleti bir ruh olarak tanımlar. Bu ruhun varlığını sürdürebilmesi her gün tekrarlanan bir halkoylamasına (plebisit) bağlıdır. Yani millet inşa süreci, milletin kendi kaderini tayin etmesiyle bitmez

Gülen cemaati de yenilgiye uğruyor...

AKP Türkiye genelinde yüzde 40-45 bandında kalacak gibi. Bu sonuç, birçok yorumcunun söylediği gibi, seçmenin yolsuzlukları, vs. onayladığı anlamına gelmese de seçmenin AKP etrafında kenetlendiğini, seçim döneminde yaygınlaşan amiyane tabirle tabanın Erdoğan’ı “yedirmediğini” gösteriyor.

"
"