11 Kasım 2023

Siz de bir düşünün artık!

Kendilerini otoriter buyruklara kuyruk olarak teslim eden halklar ve bireyler uzun, koyu, kesif, karanlık pişmanlıkları da peşinen kabul eder! Allah geçinden versin tabii, kendi ömrü yetmeyenin çocuklarına bırakacağı da böyle bir pişmanlık mirası olur

Çizim: Aydan Çelik

Tamam, herkes, hepsi demiyorum; çünkü herkesin herkes olması da imkansız; hepsinin, hepimizin böyle düşünmesi de mümkün değil!

Fakat öncelikle AKP'ye oy verenler, ister tereddüt ederek ister gönülden oy vermiş olsunlar, bu ülkenin ve halkının istiklal ve istikbalini, çocuklarının geleceğini düşünüyorlarsa, bunu da bir düşünsünler.

21 yıllık iktidarımız ve lideri ile emirlerindeki sözde "kuvvetleri ayrı" kurumlar; ilk yıllardaki onca demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, özgürlük ve hatta laiklik vaatlerine rağmen bugün hepsini birden törpülemede, kazımada yeni bir boyuta geçtiler.

Bunu hiçbir şeyden anlamamışsanız; "muhalif" olanların, hatta bazen sadece biat-itaat etmeyenlerin başına gelen işsizlik, hapis, itibarsızlaştırma, piyasa dışı bırakma gibi ameliyelerden anlamamışsanız da belki buradan yakabilirsiniz.

Ortada öyle böyle, hem de bu otoriter iktidar zamanında üzerinde oynanmış ama kâğıt üstünde geçerli bir Anayasa var…

Ve otoriterlerimiz bunu göbekten çatlatıp çiğnemekte.

Ne Anayasa Mahkemesi kararı tanınıyor, ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ninkiler!

Anayasa Mahkemesi'nin mesela "seçilmiş bir milletvekili (Can Atalay)" hakkındaki "hak ihlali" kararını, normal mahkeme takmadığı gibi, Yargıtay bir de Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor.

Bu kadarını 12 Eylül Anayasasını silah zoruyla dayatanlar bile düşünmemişti!

Üstelik Çankaya'da, pardon Külliyede bir zamanlar insan hakları, hukuk devleti, demokrasi filan gibi şeyler üzerine titremiş bir "hukukçu" hem de kilit noktada varken!

Neden "Siz de bir düşünün artık" dedim?

Muhalif olanlar zaten öyle ya da böyle düşünüyor ama hukuksuzluk, keyfilik, otoriterlik, kadın haklarına saldırı, küçücük, minicik, ufacık çocukları "laik" okullarda mecburi din derslerinde sıraya dizmek size uyuyor mu?

Kadınların kızların okumasına, meslek sahibi olmasına, çalışmasına, nefret ve şiddetten korunmasına, küçük çocukların taciz, tecavüz, çocuk evliliği şiddetinden uzak durmasına karşı bir iktidar, devlet ve hukuk yapılanması evlatlarınız için parlak bir gelecek mi?

Bu sadece "ötekiler"in çocuklarını ilgilendiren bir karanlık, manevi hatta maddi erkek şiddeti, otoriterliği, dayatması mı?

Özellikle genç kızlar düşünmeli:

Otoriterliğin nasıl laik kılıklısı onların ya da annelerinin geleceğini, hayatını tehdit etmişse, otoriterliğin bu erkek zalimliği türü, din kılığına sokup adım adım yerleştirmek istedikleri şirret şiddet, bu hukuksuzluk, adaletsizlik fırtınası çok ama çok daha beterini dayatır.

AKP iktidarı zaten tek adam otoriterliğinde bilhassa son 10 yılda yurdu yeni baştan yaratma konusunda epey yol almıştı ama yeni iktidar ortaklarıyla, bunu tam bağnaz bir hukuk, kadın ve çocuk esareti karşı devrimiyle betonlaştırmak niyetinde olmalı!

Kendilerine kişilikli, bağımsız, özgür, özgüvenli, saygı gördükleri bir gelecek kurmak isteyenlerin başörtülü veya örtüsüz olmasında bir fark yok.

Başın açıkken de yüreğin, vicdanın, aklın esir düşebilir…

Başın örtülüyken de yüreğin, vicdanın özgür atabilir, aklın bağımsız düşünebilir.

Mesele nasıl bir ülkede yaşamak istediğiniz…

Kendinize nasıl bir gelecek umduğunuz, çocuklarınıza nasıl huzurlu, olabildiğince mutlu, güvenli güvenceli bir hayat sunabilen bir ülkede yaşamak, yaşatmak istediğiniz!

Hadi böyle şeyleri de umursamadınız, diyelim.

Bu otoriter, dayatmacı, Meclis'i rehin almış ferman düzeni, belki de mütevazı hanenize el koyup sizi oradan gerekirse polis zoruyla kovalamak üzere de kılıç kuşanıyor…

Halkın, milletin ortak serveti olan kamu servetini başta Katarlılar olmak üzere, yabancılara sunarken bir yandan, bir yandan kıyıları, ormanları "havuz sermayesi"nin hiç doymayan midesine indirirken; sizin hanenize de "deprem riski" diyerek keyfi el koyabilen bir hukuk düzeni de mi bir şey anlatmıyor acaba?

Kendilerini otoriter buyruklara kuyruk olarak teslim eden halklar ve bireyler uzun, koyu, kesif, karanlık pişmanlıkları da peşinen kabul eder!

Allah geçinden versin tabii, kendi ömrü yetmeyenin çocuklarına bırakacağı da böyle bir pişmanlık mirası olur.

Bir düşünün artık, bu iyi bir şey mi!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?

Aklı ve duyguları esir düşürmemek!

Bu dayatmalara, bu esaret zincirine, bu zihinsel ve duygusal işgale karşı, gerçekten ülkeleri ve çocukları için özgür, adil, hakkaniyetli, bilime ve eleştirel düşünceye dayalı bir gelecek isteyen aileler "evde eğitim"e de önem vermeli. Ne yapıp edip önce öğrenerek belki; zaman ayırarak sıkılmadan