16 Ocak 2024

Sıfır çocuklar: Birol'dan Müslüm'e 13 yıl… Evladı verdin, elektrik aldın!

Birollar hep arkada dört sıfır, Birollar hep yuvarlak sayı, Birollar sıfır kadar yokmuş, var olmamış, öldürülene dek hiç yaşamamış gibi. Sıfır çocuklar hep hükmen mağlupmuş gibi!

Birol Elmas'ın haberi annesine geldiğinde Müslüm Özdemir 10 yaşındaymış.

Müslüm'ün haberi annesine geldiğinde Birol "şehit" düşeli 13 yıl olmuş.

Birolgillere elektrik bağlandığında Müslümgillerin belki sıvasız da olsa bir hanesi varmış.

Müslimlerin evi depremde yıkıldıktan sonra kaldıkları çadıra elektrikli ısıtıcı geldiğinde… Ne Birol yaşarmış, ne Müslüm kalmış!

Bir masal değil, destan da değil! Hanelerine bayrak asılan, hanelerine elektrik koşturulan bu çocuklar canlarını verdi, haneye elektriği miras bıraktı!

Elbette sadece onlar değil, elbette sadece 13 yıl değil. Kanlı milat sayılan 1984'ten beri (ki mesele elbette çok eski, çok derin tarihte) binlerce çocuk can aldı, can verdi; karşılığında ailelere, çoğu sıvasız hanelere "kayıp mirası" kaldı!

Onca yılda onca iktidar, onca yıldır bu iktidar, onca vaat, onca devlet ve onca vicdan bir şey değiştirmedi.

Birol'u toprağa verirken 2011'de, 2024'te toprağa vermek üzere Müslüm çocuk büyüyordu sadece!

Sözleşmeli er Müslüm Özdemir son kayıplardan, biliyorsunuz, çünkü bu çocukları "şehit" olunca bağrımıza basıyoruz. Nasılsa yoklar! Biliyorsunuz çünkü depremzede ailenin yaşadığı "şehit çadırı" vicdanınıza kuruldu bir süreliğine.

Ben size 13 yıl önce Birol için yazdığım yazıyı da vereyim o zaman. O zaman da Birol için kanamıştı vicdanlar. O zaman da "yetkililer" koşturmuştu "şehit hanesi"ne! Ne ki, adı üstünde "şehit" işte, çocuk artık yaşamıyordu ki!

Sıfır çocuklar!

Aşağıdaki haberlerden hangisinden hangimizin haberi oldu da, hangi zamana kadar hangimiz ne kadar umursadı?

1. Adapazarı'nda Mübyen Elmas'ın biri engelli üç çocuğuyla yaşadığı evin elektriği, borcu yüzünden kesildi.

2. Elektrik borcunu dahi ödeyemeyen Mübyen Hanım'ın oğlu Birol askerde.

3. Birol Çavuş'un aklı, biri engelli kardeşleri ile anasının gömüldüğü karanlıkta.

4. Borcunu ödeyememişsen; yoksuldur, bir oğlu askerdir, bir çocuğu engellidir diye düşünecek bir piyasa yok.

5. Birol Çavuş katliam saldırıda şehit oldu.

6. Sakarya Elektrik Dağıtım, şehit evine koşup elektriği açtı.

7. Mübyen Hanım'ın can evladı gitti, elektrik geldi; oğlu söndü, ampul yandı!

5'inci "haber"e gelene kadar, Birolların, Mübyen Hanımların hayatının haber değeri yoktur; hayatının da bir değeri yoktur!

Evladının canını bir nevi, elektrik faturasıyla takas ettirir kahpe felek!

Önce bunu kabul edin; sonra istediğiniz kadar bayrak açın!

Çocukları üniformasıyla delik deşik olana; genç bedenleri musalla taşına yatana; tabut tahtasına bayrak sarılana kadar; sıvasız evlerin boyasız kadınlarının, engelli, engelsiz çocuklarının sayısı, pek kimsenin onlara saygısı yoktur.

Önce bunu kabul edin; sonra istediğiniz kadar demeç verin!

Onlar "sıfır çocuklar"dır…

Başka "sıfır çocuklar" onları vursun, onlar da onları vursun, sıfırlar çığ gibi yuvarlansın memleketin tüm dağlarından diye.

Bu çocuklar "30000"di mesela.

Sonra "40000" oldu.

Şimdi deniyor ki, "50000".

İyi bakın:

Sıfırlar hiç değişiyor mu?

Baştaki sayılar, baştaki liderler, baştaki komutanlar, baştaki şefler değişiyor…

Ama sıfırlar hiç değişiyor mu?

Birollar hep arkada dört sıfır, Birollar hep yuvarlak sayı, Birollar sıfır kadar yokmuş, var olmamış, öldürülene dek hiç yaşamamış gibi.

Sıfır çocuklar hep hükmen mağlupmuş gibi!

Alın öteki çocukların hikâyelerine bakın.

Yoksunluktan çıkma genç teğmen; yoksullukların, tahakkümlerin, hoyratlıkların ya yıllarını ya canlarını aldığı astsubaylar, uzmanlar; yurdun her yanından yoksul erler, erkekler! Kimliği yüceltilip kişiliği ezilmeye mahkûm edilenler!

Medya efendisinin asansörde ter kokusunu; iktidar efendinin meydanda itirazını; muhalefet efendinin oyunu; profesör efendinin kılığını; paşa efendinin dokusunu; hoca efendinin sorusunu; beyaz efendinin rengini; yazar efendinin göbeğini, kafasını; patron efendinin yürüyüşünü; cemiyet hamfendinin duruşunu, gülüşünü, bakışını beğenmediği, ölüsü törenle mekânı cennet olsun diye mezara konan ama canlısı öyle her mekâna kabul edilmeyen çocuklar!

Onların talihsiz hayatına sıfır diye bakmasaydı tarihimiz; ölüsünü de yuvarlayıp amorti bir piyango bileti gibi 50000'e, 5'in ardına sıfırlamazdı!

Demokrasi, özgürlük, hak vesaire adına delik deşik edilen de bu sıfır çocuklar…

Millet, devlet, birlik ve beraberlik vesaire adına delik deşik edilen de bu sıfır çocuklar!

O yüzden, yuh dedim; "İşveren Sendikaları Konfederasyonu" TİSK'in; "şehitler"inyani "Birollar"ın sıra sıra cesetleri üzerinden hücum borusu çalan kibirli buyruğunu okuyunca.

12 Eylül darbesi öncesi dili kana bulanmış bir tarihten gelen; hakkı hayatı gasp edilen işçiye, memura, emekliye, köylüye, asılan çocuklara, başta Diyarbakır mezbahası, tüm işkenceli bedenlere, cesetlere nanik yaparak, "Bugüne kadar onlar güldü; artık sıra bizde" diye darbeyi iki büklüm, yalaka yılışık selamlayan yarım yamalak Türkiye burjuvazisinin kara kutusu!

Diyorlar ki, "Tam da işçi, işveren, hükümet kesiminden oluşan kurulda endüstri ilişkileri sistemini yeniden yapılandırdığımız dönemde yapılan saldırı…

Mücadelenin daha da yoğunlaştırılması zorunludur."

Doğru!

Birol Çavuş'un anası zaten TİSK üyesiydi, enerji, elektrik dağıtım işiyle uğraşırdı; Birol şehit düşmese, Hulusi Kentmen'in yanında hemen dolgun ücretle işe alınacaktı!

Doğru!

"Mücadele daha da yoğunlaşınca", böyle buyruk verenlerin kendileri (çocukları demeye hakikaten utanıyorum!) Çukurca'da ön safta yerini alacaktı.

Doğru!

3 çocuk babası Uzman Çavuş Halil Özdoğru'nun ailesi Sinop Uzungürgen Köyü'nde değil, dikenli tel, yüksek duvar, özel korumayla çevrili sitede yaşıyordu. Çukurca'ya Afganistan cehenneminden değil, Maldivler'den gelmişti! 41 yaşında olduğu için 44'ünde emeklilik hakkı bile olmadan işten atılmayacak, ölümlerden dönüp üç çocuğun rızkı için çaresizce iş aramayacak, TİSK onu, "emekli komutan" diye, bir şirkete CEO, bir ötekine hissedar, bir diğerine murahhas üye yapacak, ömür boyu huzur hakkı dağıtacaktı!

Bak çok bilmiş usta…

Bu kan ve acı dolu hususta…

Birol Çavuş'un annesi konuşsun; kardeşleri konuşsun.

Uzman Çavuş Halil'in anası, babası, eşi Nuray konuşsun.

Sıfır çocukların kısacık ömürleri; huzursuz ruhları konuşsun.

Ama siz biraz susun!

Sıfırın asla sıfır olmadığını kabul edin önce!

Önce onların hayatının kıymetine doğru bir "sıfır ötesi harekat" bitiversin kalbinizde!

Bu çocukları binlerce binlerce sıfırlayan bu katliam tarihine de lanet olsun!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yeter mi? Yetmez!

Kobani "suç" ise Süleyman Şah ne der, "şehit astsubay" ne düşünür, peşmergelerin Türkiye topraklarından yolculuğu tarihten silinmiş midir?

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?