31 Mart 2024

Evdeki yüzde 50'yi tutamadı!

Onca eziyet görenlerin, yoksullaştırılanların, hayatlarını ve umutlarını kaybedenlerin, aşağılananların, kibir kurbanlarının, hiddet hedeflerinin, kalbi kırıkların sessiz nefesi öyle ya da böyle birleşti…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi önü (Fotoğraf: Gözde Yel)

Yoksulluğa hapsedilenler zincirlerini kırmaya başladı…

Yoksunluğa hapsedilen emekliler kabuklarını kırmaya başladı…

Yokluğa hapsedilen gençler hayal kırıklıklarını kırmaya başladı…

Aşağıda görülen, aşağılanan başörtülü başörtüsüz kadınlar maçoların tahakkümünü kırmaya başladı…

Hakkı, özgürlüğü, umudu gasp edilenler darpçıların, gaspçıların hegemonyasını parçalamaya başladı…

Kul köle sanılan kimi AKP seçmeni buyrukçulara rehineliğini kırmaya başladı…

Evlerinden çıktılar, sandığa gittiler, sıkı bir ders verdiler!

Faizde yalancı çıkan, Gazze'de yalancı çıkan, kalkınmada yalancı çıkan…

Devleti de dini de, medyayı da cini de, tehdidi de tahdidi de milleti aşağılayarak kullanan…

Kendini yanılmaz, kendini yenilmez sanan…

Artık bir gün önceki yerinde değil.

Kin yenildi…

Nefret yenildi…

Hiddet yenildi…

Tehdit yenildi…

Kibir yenildi.

Elbet bitmedi, tükenmedi, aynen duruyordur muhtemelen ama yenildi!

Nasıl oldu?

Elbette CHP, lideri, öncü belediye başkanları, kadroları, adayları, eski ve yeni seçmeni; partilerine rağmen tabanda "muktedirlere karşı" gönülden ittifaka girenler kazandı.

Elbette yoksullaştıran, kayırmacı ekonomisiyle dar bir çevrenin servetine servet katan, halkı çantada keklik gören, atıp tutan, tutarlılıktan yoksun, yalanla donanmış; insanı, tabiatı, tüm canlıları hor gören ise, tam da bu nedenlerle de kaybetti.

Ama en çok kibir kaybetti.

Yıllar önce yazdığım gibi, "Kibrin sonu da kabir"di ama insanların tahammülü ve hayatlarıyla oynayıp bir de hiç sıkılmadan tepeden bakıyorsan, kibrin de hayatta alacağı bir ders varmış işte!

Ama geç, ama zor, ama nihai değil; fark etmez, varmış işte.

İşsizlikten utanıp intihar eden gençler, tacize tecavüze uğrayan çocuklar, korumasız bırakılan kadınlar, aşağılanan tüm toplumsal cinsiyet bileşenleri, emeği çalınanlar, ürünü çalınanlar, sofrasından çalınanlar, emeklilikleriyle alay edilenler gitti, bir ders verdi.

Ne kurum kurum sırıtanlar, ne altıok karşısında servetiyle çuvallayan altınoklar, ne partisinin liderini de amblemini de utanıp saklayıp küçük dağları ben yarattım zannedenler, ne İstanbul için ahkam keserken kendi ili Bartın'ı da kaybeden boş bakanlar esas büyük kaybeden.

Onları imar aflarına, çevre katliamlarına, rant değirmenliğine kul köle edip mahkûm etmiş olan; Cumhuriyet'in 101'inci yılında Ankara'ya bir servet ve mülk firavununu aday yapabilmeyi akıl edebilen kaybetti.

(Altınok'a muhtemelen kendi mülklerinin önemli kısmı da oy vermemiş olmalı!)

Esas büyük kaybeden, onları tayin eden, onları kuklaya çevirmiş olan, onları bir biat itaat düzeninin, bir rant ve servet iktidarının bekçisi yapmak isteyen işte!

Bu seçim kibrin büyük yenilgisi.

Özgür Özel, Mansur Yavaş ve benzeri konuşmacılar zafere rağmen tevazuu elden bırakmadıkça, kibir balkonu, kaybettiği seçimi bir daha kaybetti.

Büyük Kibir büyük kaybetti ama küçük kibirler de kaybetti bu seçimde.

Tepeden bakıp atan tutan, kendisini ülkenin kaderini belirleyecek "Demir Leydi" zanneden Meral Akşener kibri de kaybetti.

Gördüğü desteği halkın topyekûn teveccühü zanneden Ümit Özdağ kibri de kaybetti.

Muhalifliği kendi kibriyle bezemiş, sıvamış kim varsa, onlar da kaybetti!

CHP bu zaferi taşıyabilirse, Türkiye'de cumhuriyet ve demokrasi için en azından bir umut doğmuş olur.

Çünkü nasıl AKP'nin yükselişi yerel seçimlerden ivme almışsa… 1970 sonrası CHP (ve SHP) de geçmişte önce yerel yönetimlerle ivme kazanmıştı.

AKP artık "büyükşehir partisi" değil. Her yerde kazanabilen tek "Türkiye partisi" değil. Sadece büyükşehir belediyelerini değil, ilçeleri de kaybeden bir düşüş partisi artık.

Onca eziyet görenlerin, yoksullaştırılanların, hayatlarını ve umutlarını kaybedenlerin, aşağılananların, kibir kurbanlarının, hiddet hedeflerinin, kalbi kırıkların sessiz nefesi öyle ya da böyle birleşti…

Kibir partisine, kibir iktidarına, kibir buyrukçu ve kuyrukçularına tarihi bir ders verdi!


Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Al sana ‘sınırsız’ internet!

Neden bu kadar sahip çıkıyorlar? Sadece Elon Musk’ın müthiş zekasına hayranlıkla mı? Yoksa henüz Trump başkan bile değilken, misal X’in tam da onun sevdiği türden “yalan haberler ve söylentiler”i yayabilme hızından da ötürü mü?

Tahakküm düzeni, Maçokrasi!

Neden öncelikle kadınlar? Çünkü her yerde, bir biçimde bu manevi ve maddi şiddeti, baskıyı, tahakkümü en çok hisseden onlar

Tramvayın son durağı!

Çocuklarınızın haklarını, özgürlüklerini, kişiliklerini, kimliklerini, geleceklerini, umutlarını, hayallerini, ülkenin ortak aklını böyle bir “tramvay”ın raydan çıkarmasını aklınız ve kalbiniz kabul edebiliyor mu?

"
"