27 Ocak 2024

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim!

Siz, bunca insanın sessizliğinize son nefesini yolladığı sesiniz, aklınız, hafızanız… Size onca şey vaat edip yapmayanları, onca sözünün tam tersini yapanları ve darbecilerle "ne istedilerse veren" işbirliği için de, depremdeki gecikmeler üzerine de hep "Hakkınızı helal edin… helallik almaya geldim" diyen, ağzına geleni söyledikleri devletlere ülke varlıklarını sunan, "NATO'ya matoya giremez" dediklerini törenle oraya sokan, "Biz oldukça faiz çıkmaz" deyip ülkeyi batırdıktan sonra faizi katlayıp duranları, yalanları, dolanları, "helal soygunlar"ı nasıl hazmediyor bu sessizliğiniz!

Adım Okan, soyadım Bayram…

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

Siz "bedeli mukabilinde uzaya giden ilk Türk"e bakarken, Uzay Mühendisliği mezunu ben, hani soyadı Bayram olanlardan biri, üniversitem İTÜ'nün kafesinde çalışan idim, kafesimde tükenmiş idim.

Son nefesimi üniversite kampüsünde bir inşaattan atlayarak sesinize gönderdim.

Adım Behiye, soyadım Ediz.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

Henüz 12 yaşında, bir sıvasız hane çocuğuydum.

Siz duymadınız ama bıçak darbeleriyle gittim ben; son nefesimle sesinize seslendim.

Desen: Selçuk Demirel

Adım İsacan, soyadım Süzmeli.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

4 yaşındaydım ben, kardeşim Doğa ise 1 yaşındaydı ya, biz depremden kurtulalı neredeyse bir yıl olacaktı ki, kurtulamadık. Yıkılan evimizin bahçesindeki prefabrik evde alevlere verirken canımızı, sesinize gönderdik son nefesimizi.

Adım Yılmaz, soyadım Çakır.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

42 yaşındayım, hâlâ öyle, neredeyse paramparça, ama ölmedim.

Marketlerin çöpe attığı tarihi geçmiş ürünlerle, bir de kağıt toplayarak tutunmaya çalıştığımız bu hayatta, şıkıdım bir AVM'de boşluğa fırlattım kendimi; belki de son nefesim sesinize gelir diye.

Adım Merve Şevval, soyadım Elmas.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

18 yaşındaydım. Tek dileğim sakin, sessiz bir yerde ders çalışabilmekti. Ancak Antalya'da bir kıyıya vurunca gördünüz beni, bedenimi; ruhum kaçıverirken bu ruhsuzluklardan. Son nefesimi suya bıraktım, kıyıya çarpıp sesinize karışsın diye.

Adım Petek, soyadım A.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

24 yaşındaydım, aynı yaşlardaki kocamın eli boğazıma, bıçağı gırtlağıma vurduğunda. İstanbul Sözleşmesi bilmezdim belki ama olsaydı o beni bilirdi.

Soyadımın tüm harflerini son nefesimle gönderdim size, sessiz sesinizde sesli harfler çoğalsın diye.

Adım Vatfa, soyadım Ecevit.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

25 yaşındaydım, doğum yaptığım gün. Evladımı dünyaya getirip eve de getirmiştim ki, 17 bıçak darbesi vurdu kocam. 17'incide artık, nefesimi size gönderdim, pavyon dansına kaptırmış hemcimslerim de dahil, sesinize nefes olur ümidiyle.

Adım Arda, soyadım Tonbul.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

14 yaşındaydım, 14 yaşında metal işçisi. Kafam saç büküm makinesine sıkıştı, kimsecikler duymadı, fark etmedi ya bir süre. Ben işte son nefesimi sesinize gönderdim, sesiniz belki başımı okşar diye.

Adım Bahadır, soyadım Canbulat.

Ben sizin sessizliğinizin sesiyim.

25 yaşındaydım. Elbet başka türlü de olabilirdi ama ben tatbikatta, eğitimde dalışta fenalaşıp "şehit" oldum. Bilirsiniz, bayrağa sarılı son yolculuğa uğurlandı tabutum. Biliyorum, böyle şeylerde duyguludur sesiniz. Ben son nefesimi, ister derinliklere bırakarak, ister kıyıya vurarak, size ulaştırmak isterdim ki, biz hayattayken ya da emekli olunca maruz kaldıklarımızı da görsün gözünüz ve bunca eşitsizliği, adaletsizliği dile getiren abilerimin, ablalarımın isyanını duysun sessiz sesiniz.

Adım M, soyadım A.

Ben sizin sessizliğinizin sessizliğiyim.

Yok, ben ölmedim. Burada ne arıyorsun derseniz, anlatayım.

İnternetten elektrikli bisiklet satıp 5750 lirayı cebe attım. Sonra bir de alıcıya mesaj: "Ürünü göndermeyeceğim, hakkını helal et" dedim. İşte verdiğim "ticari" sözü tutmadığım ve "helal et" diye kapatmak istediğimden 3 yıl 4 ay hapis aldım.

Ben cezamı çekerim, hak etmişimdir.

Peki siz, ya bunca insanın sessizliğinize son nefesini yolladığı sesiniz, aklınız, hafızanız…

Size onca şey vaat edip yapmayanları, onca sözünün tam tersini yapanları ve darbecilerle "ne istedilerse veren" işbirliği için de, depremdeki gecikmeler üzerine de hep "Hakkınızı helal edin… helallik almaya geldim" diyen, ağzına geleni söyledikleri devletlere ülke varlıklarını sunan, "NATO'ya matoya giremez" dediklerini törenle oraya sokan, "Biz oldukça faiz çıkmaz" deyip ülkeyi batırdıktan sonra faizi katlayıp duranları, yalanları, dolanları, "helal soygunlar"ı nasıl hazmediyor bu sessizliğiniz!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?

Aklı ve duyguları esir düşürmemek!

Bu dayatmalara, bu esaret zincirine, bu zihinsel ve duygusal işgale karşı, gerçekten ülkeleri ve çocukları için özgür, adil, hakkaniyetli, bilime ve eleştirel düşünceye dayalı bir gelecek isteyen aileler "evde eğitim"e de önem vermeli. Ne yapıp edip önce öğrenerek belki; zaman ayırarak sıkılmadan