27 Şubat 2024

Attım, tuttum… Ben bunu yuttum!

AB'nin çöpünü alıp pazarda belki de çocuğunuza alamadığınız elmayı, armudu Gazzeli çocuğa ölüm satan İsrail'e ikram ediyorsunuz

Bugün mevzumuz dış ticarette gelişmeler… Eminim hepiniz çok merak ediyorsunuzdur.

Müsaadenizle Yeni Türkiye'nin birinciliği yakaladığı iki kalem, kalem demeyeyim de, ağır maddi ve vicdani yük konusuna değineceğim.

Bu arada 70 yaşında bize bu gururu yaşatan Sayın Cumhurbaşkanını da kutlarım!

Efendim birinci birinciliğimiz Avrupa Birliği'nin birlik ve beraberlik içinde atıklarını ihraç ettiği ülkeler sıralaması.

Pırıl pırıl cennet ülkemiz, bu konuda nüfusu bizimkinin 10 katından fazla ve kimilerinin hep "temizliği" ile andığı Hindistan ile çekişiyor diyeceğim ama…

12,4 milyon ton atık veya çöp Anadolu'yu işgal etmiş, Hindistan'ı sömürgeleştiren ise 3,5 milyon ton.

Tabii çokbilmişler diyebilir ki, o çöp çöp değil, ayrıştırılıp işleniyor, geri dönüşüm neyin oluyor; tabii gülüm. Senin o çok göz bebeğin tekstil şirketlerin batarken mesela, Çöp Sanayii'ni geliştirmiş olmakla gurur duyabilirsin.

Oturur kafiyene bakıp ıhlamurunu da içersin: Batık ülke, Atık ülke… Attık, tuttuk, sattık ülke!

İkinci gururumuz, onca afra tafra arasında, kuru sıkı palavra ile ticareti asla karıştırmadığımız bir mevzuda.

Gazze'de çoluk çocuk 20 binden fazla insan öldürülürken, hastaneler ve uçurtma uçuran çocuklar dahi bombalanırken, birtakım hempalar sağda solda karton bardaktaki kahveleri dökerken…

İsrail'e meyve sebze ihracatında memleketimizin, tabii AKP iktidarımızın iş bilirliği sayesinde aldığı birincilik. İkinci de Ürdün ki, Müslüman dayanışması böyle bir şey zaten!

Şimdi bunu yazdık ya, antisemitizmle ilgisi yok, tamam mı! İsrail devletinin yaptıklarını protesto eden onca İsrailli ve dünyanın her yerinde binlerce Yahudi antisemitse, tamam o kadarız işte!

Bunun şununla ilgisi var:

1. Hakikate değil yalana inanmak daha kolay

2. İnancın ve ezberin katıysa, onlara hitap eden yalanı hiç sorgulamadan yutmak ve inandıklarını onlarla tahkim etmek çocuk oyuncağı!

AKP'nin 22 senesi ve liderinin 1994-2024 yazılı 30 senesinin esas formülü bu. Tamam, hizmet de var hezimet de, ama ikna formülü bu.

Bir blok seçiyorsun ve onu sürekli dinle, inançla, milliyetle, ırkla, ümmetle, ezberci tarihle, kinle, nefretle, düşmanlıklarıyla betonlaştırıyorsun.

Buna elbette bir dönem herkesi nemalandıran ama bir azınlığı servete boğan ekonomik büyüme de eklemişsin; öyle ki milyonlarca insanı yoksullaştırırken bile onları zenginleştirdiğine inandırabilirsin artık.

İsrail'e atıp tutarken esasında satıp tutarsın.

AB'ye atıp tutarken esasında atık yutarsın.

Suudi Arabistan'a, Birleşik Arap Emirlikleri'ne, Sisi Mısır'ına sallarken bir bakmışsın kollarındasın!

Yeni Türkiye böyle sürekli yenilenen bir ruh hâli işte… Sürekli yenilen milyonlarca insan ve milyonlarca gelecek!

Düşmanımız diye milleti ayaklandırdığı herkesle barışabilen, atıp tuttuklarıyla oynaşabilen, kiminin çöpünü alıp kimine elma armut ikram eden bu yüce gönüllülük, içeri gelince mesela, Hatay'ı affedemiyor. Mesela Can Atalay'a, Osman Kavala'ya, Tayfun Kahraman'a, Çiğdem Mater'e ve diğerlerine kini bitmiyor.

Katil dediği Prens Selmanlarla kucaklaşıyor, katil dediği Sisi ile el ele tutuşuyor, katil dediği İsrail'in masasına meyve tabağı gönderiyor, posta attığı AB'nin çöpünü, atığını bağrına basıyor, mültecileri içeride tutup AB'den harçlık alıyor…

Ama Cumartesi Anneleri'ne nefreti bitmiyor.

Kayıp çocuklarını, eşlerini, onlardan bir izi, bir kemiği arayıp duran, bir mezarı, bir duası, toprağına dökülecek bir maşrapa suyu, dikilecek bir kök çiçeği olsun diye çırpınan insanlarına bir Sisi, bir Selman kadar değer veremiyor; bir vicdan borcu hissedemiyor!

İnsan yaşlandıkça vicdanı olgunlaşır, çünkü bir dolu acıya da tanık olarak süzülüp gelmiştir. Yani öyle umarsın. Ama olmuyormuş işte!

Kısacası, AB'nin çöpünü alıp pazarda belki de çocuğunuza alamadığınız elmayı, armudu Gazzeli çocuğa ölüm satan İsrail'e ikram ediyorsunuz.

Hepsi mümkün ama bir de bunları din kardeşliği, milliyetçilik, dürüstlük, iman, inanç, "doğru adam"lık ile pazarlıyorsunuz.

Afiyet olsun yalanlara doymayan güzel insanlar! Helal olsun çöpü de sebze meyveyi de yalanlarla, ezberlerle, palavralarla örtüp gemiciklerini yürütenler!

Nice yıllara, nice yalanlara! 

"Dolu Kadehi Ters Tut"arsak… "Bana senden geri kalan… Hep yalan, hep yalan!"

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?

Aklı ve duyguları esir düşürmemek!

Bu dayatmalara, bu esaret zincirine, bu zihinsel ve duygusal işgale karşı, gerçekten ülkeleri ve çocukları için özgür, adil, hakkaniyetli, bilime ve eleştirel düşünceye dayalı bir gelecek isteyen aileler "evde eğitim"e de önem vermeli. Ne yapıp edip önce öğrenerek belki; zaman ayırarak sıkılmadan