10 Şubat 2024

Antakya, Cumhuriyet Mahallesi, Gündüz Caddesi, M. Yiğit Apartmanı… Buyrun lütfen!

Kat kat, tek tek tanıştıracak sizi. Hiçbir iz yoktu ya, izninizle, izleri kalacak aklımızda, kalbimizde, gözümüzde, gönlümüzde!

Siz de okuyun Ey "Oy vermezsen böyle garip kalırsın" diyebilen efendiler!..

Siz de okuyun Ey "Allah razı olsun, evimiz iyi ki yıkıldı, villamız oldu diyor insanlar" diyebilen pişkinler…

Siz de okuyun Ey maden katliamlarında "Güzel öldüler… Bu işin fıtratında var bunlar" diyecek kadar şaşırmışlar…

Siz de okuyun ey depremin hemen ardından enkaz önünde pis pis sırıtanlar… Milletin yardımlarıyla, kanıyla, canıyla alınmış çadırları satan, yardımları kendilerine yontanlar; protesto edeni coplayan ve dava edenler, halkın elinde kalanı da seçtiği milletvekilini de gasp edenler, siz de okuyun!

Bu bir yazı değil… Bir anma.

Hiç tanımamış olduğum insanları, belki de depremin hemen öncesinde önünden öylesine geçmiş olduğumuz bir apartmanın sakinlerini, onlarla yıllarını geçirmiş bir komşularının, kardeşlerinin sayesinde ölümsüzleştirme çabası.

Onları güler yüzleriyle, gülen yüzleriyle, hayat dolu kayda geçirmek için…

Bir "okur dostum" olan Sabra Can Ural'ın yaptığı düzenlemeyle; onun izni, onun sözleri, onun anıları, onun acısı ve gözyaşlarıyla, onun sevgisi ve vefasıyla bu sütunda kucaklama çabası.

5 katlı apartman, Cumhuriyet Mahallesindeydi; Cumhuriyet'in 100'üncü yılında yıkılana, on binlerce insanla birlikte bağrındaki çoluk çocuk hemen herkesi de paramparça yutana kadar.

Gündüz Caddesindeydi apartman; gündüz vardı, gece yok oldu içindekilerle.

Vali evine 300 metre vardı yoktu. Karşısında ise ironi gibi, Tapu ve Kadastro Müdürlüğü. Dendiğine göre, 8 gün sonra müdahale edilebildi. Kurtarılan sadece 3 kişiydi.

Kayıpları ise sayıyla ölçmek imkânsız; çünkü her biri bir hayat. Ve bir hayat demek, aileden okula, işyerinden mahalleye, yüzlerce insana dokunmuş, sokulmuş, gülümsemiş, birlikte dertlenmiş, belki tartışmış barışmış yüzlerce hayat demek.

Her kayıp bir tek sayı değil o yüzden; kendisi kadar hepimiz!

"Tamamen şans eseri orada değildim. Sömestreydi, aslında orada olmam gerekirdi" diyor Ural.

"Yandaki apartman üzerimize çöküyor. Biz de yanımızdakinin üzerine, onları altımıza alarak. Domino taşları gibi" dediğinde "Biz"i anlıyorsunuz. Orada bir "Biz" var, kendisi o sırada orada olmasa, ölmese de. Orada "Biz" ölüyor, biz de ölüyoruz.

"Orası bir ova gibi şimdi. Kimse yaşamamış gibi. Hiçbir iz yok. Bazılarının mezarlarına gidecek kimse de yok. İsimleri, hikâyeleri, yaşadıkları yer kayda geçsin istiyorum. Bu yaptığımızla mutlu oldum, teselli buldum. Kaybolmasınlar istemiştim. İsimleri ve yüzleri bir yerde, burada kalacak şimdi."

Şimdi buyrun Cumhuriyet Mahallesi, Gündüz Caddesi, M. Yiğit Apartmanına, Sabra Can Ural ile birlikte. Kat kat, tek tek tanıştıracak sizi. Hiçbir iz yoktu ya, izninizle, izleri kalacak aklımızda, kalbimizde, gözümüzde, gönlümüzde!

M. Yiğit Apartmanı

1. KAT

2. KAT

3. KAT

4. KAT

5. KAT

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?

Aklı ve duyguları esir düşürmemek!

Bu dayatmalara, bu esaret zincirine, bu zihinsel ve duygusal işgale karşı, gerçekten ülkeleri ve çocukları için özgür, adil, hakkaniyetli, bilime ve eleştirel düşünceye dayalı bir gelecek isteyen aileler "evde eğitim"e de önem vermeli. Ne yapıp edip önce öğrenerek belki; zaman ayırarak sıkılmadan