02 Haziran 2016

Yeniçarohori sanatçılara emanet...

Ülkenin tanınmış bir çok sanatçısı yöreye ilgili, bu ilgi giderek artacak gibi görünüyor

Orada bir şeyler oluyordu...

Taş yapıların neredeyse tümü ya satılık ya restore ediliyordu. Unutulmuş, gözden ırak o küçücük  köye sanki bir el dokunmuş, sanki yeniden ayağa kalkmak için çırpınıp duruyordu. Yeniçeriler zamanındaki hareketlilik yıllar sonra çok daha anlamlı bir "telaşa" dönüşüyor gibiydi.

Bazı hayatlara koştururken, güzelim hayatların üzerinden atlayıp geçiyoruz. Soluklanmak için bile olsa duramadığımız için göremiyoruz...

Adı da kendi gibi Küçükköy, Ayvalık'ın neredeyse burnunun dibinde. Sarmısaklı, Cunda telaşına yenik düşmüş yıllarca.

Hava sıcak mı sıcak. Köy halkı kalın taş duvarların arkasına çekilmiş. Sokaklar neredeyse bom boş. Köyün açılan ilk kafesinden çay kokuları sokağa taşıyor. "Cafe Zet"in fotoğraflarını çekip, şirin masalarından birine ilişiyoruz.

Sönmez Alçınkaya, Ankara'dan gelmiş, 27 yıldır Ayvalık'ta yaşıyor. Kafesine  Boşnakça'da damat anlamına gelen "Zet" adını uygun bulmuş. Çoğunluğunu Boşnakların oluşturduğu köye yakışmış isim. Yöre halkı da beğenmiş.

Boşnak demişken biraz gerilere gidelim.

Yıl 1462...

Midilli Adasında abisini öldürüp yönetime geçen Prens Gateluzya, Osmanlılar'a vergi ödemekten "kaytarmaya" başlıyor. Vergi ödemesi için yapılan uyarılar işe yaramayınca Fatih Sultan Mehmet`in komutanlarından Mahmut Paşa 200 gemilik donanmasıyla Midilliye gidiyor ve kısa zamanda adayı teslim alıyor. Midilli adasında kaleye 200 yeniçeri ve 300 muhafız yerleştiriliyor.

Küçükköy'ün öyküsü de tam burada başlıyor.

Midilli yeniden korsanların eline geçmesin diye Küçükköy'e de Yeniçeriler yerleştiriliyor. Köyün adı bu nedenle uzun yıllar Yeniçeri anlamına gelen “Yeniçarohori” oluyor. 1893 ve 1913 yıllarında Boşnak diye bilinen Yugoslav Türkleri yöreye yerleştiriliyor.

Azamatli yürüyüşleriyle Yeniçerilerin volta attığı sokaklarda bugünlerde sımsıcak bir hava esiyor. Burası artık savaşçıların değil, sanatçıların mekânı...

Bakımsız güzelim taş binalar hızla restore edilerek sanata ev sahipliği yapıyor. Onu aşkın galeri,  dört müze ve altı tasarım atölyesiyle küçücük köy bir sanat merkezine dönüşüyor.

Her şey güzel hoş da, abartısız köyün neredeyse tüm taş evlerinde "satılık" ilanları ve her köşe başında bir emlakçı. Fiyatlar uçmuş gidiyor.

İnsan bazen iki arada bir derede kalıyor. Keşfedilmek güzel de biz önce keşfedip sonra mahvedip çöpümüzü bırakıp terk edenlerdeniz. Küçücük beldelere akın başlatıp sıkış tepiş hayatlar kurarız. Yöre halkı büyük paraların cazibesine kapılıp yerlerini satar ve gerilere çekilir. O belde artık başkalarının olmuştur. O şirinliklere kentlerin alışkanlıkları, doymazlıkları, vurdum duymazlıkları çöreklenir. 

Ama Küçükköy'de sanatçılar var. Sanatçı duyarlılığı karmaşaya izin vermeyecektir diye ummak istiyor insan.

Bakımsız taş evlerini satışa çıkaranların şu an oturmakta oldukları evler var. Onlar betonarme, "gıcır gıcır"

Küçükköylüler yörelerini terk edeceğe benzemiyor. Amaçları, sanatın tüm alanlarının boy göstereceği köylerini dünyada anılır kültür ve tarihin harmanlandığı bir "cennete" dönüştürmek.

Çayın yanına Pita olmalı. Boşnakların çoğunlukta yaşadığı yerde doğal olarak isimler de onlardan. Pita bir boşnak böreği. Boşnak şekerparesi Dudovi. Yoğurtlu börek Ribitza.

Küçükköy'ün taş binaları büyüleyici, ama yeşili az. Bazı sokaklarda yalnızca taş, sıkıntılı bir atmosfer yaratıyor. Tüm boşluklar "yeşil"le doldurulmalı. Restorasyonlar sürerken sokaklar da düşünülmeli.

Ülkenin tanınmış bir çok sanatçısı yöreye ilgili. Bu ilgi giderek artacak gibi görünüyor. Ressamıyla, tasarımcısıyla, fotoğrafçısıyla, müzisyeniyle, yazarıyla Yeniçarohori, bir sanat köyüne dönüşüyor.

Onca acının, yalanın, dolanın, bağırtının, çağırtının, ipe sapa gelmez nutukların arasından bir çiçek gibi fışkırmış Küçükköy. Bir anlığına da olsa başka dünyalara uçuruyor, güzel hayaller kurduruyor.

O dar sokaklarda gezinirken, taş binalara dokunurken, galerilerin penceresinden bakarken hep aynı soru dolandı içimde.

Bu topraklar da bir gün sanat köyüne dönüşür mü?

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"