09 Ağustos 2016

Utanç bizi terk mi etti?...

Böyle zamanlarda "durumdan vazife çıkaranlar" çok olur...

Sanırım utanma duygumuzu yitirdik...

Yok yok, yitirmedik de bilerek isteyerek hafızalarımızdan sildik...

Belki de utanma duygumuz bizden utandı o terk etti, çok uzaklara gitti..

Ardı ardına ne yürek paralayıcı olaylar, acılar yaşandı bu topraklarda. 

Yaşanıyor da.

Çok mu kanıksadık?

Sıradan mı gelmeye başladı?

FETÖ'nün ülkeye yaşatmaya çalıştığı felaketin ayrıntıları tüm medyada ortaya dökülürken, "küçükmüş" gibi, "ayrıntıymış" gibi görünen olaylara bakmaya takatimiz mi yok?

Oysa "şeytan ayrıntıda gizli" değil miydi?

Gözaltında fenalaşarak hastaneye kaldırılan  öğretmen Gökhan Açıkkolu'ya doktor,  "Nezarethanede kalmasında sakınca yoktur" raporu veriyor. Tekrar nezarete alınan öğretmen orada yaşamını yitiriyor.

Anadolu Üniversitesi’nde  "Barış için Akademisyenler Bildirisi"ne imza atan 20 akademisyen görevden uzaklaştırılıyor. Altı ay önce açılmış bir soruşturmayla, 15 Temmuz faciasının ne alakası var?

Böyle zamanlarda "durumdan vazife çıkaranlar" çok olur.  Öyle vazifeler çıkarılır ki, "Hainler Mezarlığı" mucitleri bile solda sıfır kalabilir.

Bir zamanlar FETÖ'ye çekmedik yağ bırakmayanlar, bugün bakıyorsunuz en önde bağırıyorlar. Hepsini arşivlerde, attıkları tweetlerde görebilirsiniz.

Hadi, bunları "önemsiz" buldunuz diyelim...

Bir de önemlilere bakalım...

Hep bir ağızdan ne diyoruz?

"Demokrasi..." "Uzlaşı..."

Yetmiş dokuz milyon hep birlikte darbeye karşı çıkılmadı mı?

"Evet..."

Şimdi uzlaşarak demokrasimizi imar etmeyi düşünmüyor muyuz?

Evet..

Peki, milyonlarca oy alarak TBMM'de üçüncü parti olan, darbeye karşı hemen ilk anda şiddetle karşı çıkan HDP neden yok sayılıyor? Bir tarafı yok sayarak, görmezden gelerek nasıl uzlaşacağız, gerçek bir demokrasiyi nasıl kuracağız?

Sözüm ona sevenlerle çıkılan yolda başımıza neler geldiğini hep birlikte yaşadık. Bu da ders olmadıysa geriye alınacak ders de kalmadı.

İteleyerek, görmezden gelerek bir yere varamadık.

Bizden olmadığını sandığımız yığınların başına gelenlere yüreğimiz yandığında ancak kendimize kavuşmuş olabileceğiz.

Roboski'de öldürülen çocukların suçlusu sanki bizmişiz gibi utandığımızda...

Hrant'ı öldürdüklerinde, sorumlusu bizmişiz gibi utandığımızda...

Gözaltında bir öğretmen, doktor raporuna kurban edilip ölmesinin suçlusu bizmişiz gibi utandığımızda...

Cezaevlerinde hala gazeteciler olmasının suçlusuymuşuz gibi utandığımızda...

Kadına taciz, şiddet uygulayan, öldüren sanki bizmişiz gibi kahrolduğumuzda...

Hiç sevmediğimiz birinin başına "kötü bir hal" geldiğinde suçluymuşuz gibi utandığımızda...

İnsanlaşacağız...

Utandığımız kadar insanlaşacağız.

Öncelikle bu duygumuzla buluşmamız gerek.

Nerelerde unuttuk, nerelerde terk ettik, hafızalarımızdan ne zaman sildik?

Umarım, utanma duygumuz bizden utanıp bir yerlere kaçmamıştır.

Umarım, çok uzak, ulaşamayacağımız bir yerlerde değildir...

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"