03 Temmuz 2016

Sahici ol canımı ye...

Lütfen tüm kirliliklerini güzelim kelimelere, tümcelere sarmalayıp benim burnuma sokma, fena oluyorum, deliriyorum...

Süfli hayatlar güzelim tümcelerle sarmalanıp önüme konulmuyor mu, işte o zaman deliriyorum.

O güzelim kelimeler, büyülü tümceler bazılarının ağızlarında çöpe dönüşüveriyor. Sizler de çok rastlamışsınızdır. Tabii kelimelerin gerçek dünyasında gezinmeyi sevenlerdenseniz...

"Hep kalbimin gösterdiği yolu izledim şekerim..."

Hadi ya...

"Hayatım boyunca yüreğimin götürdüğü yere gittim hep..."

Yapma ya...

Nasıl bir yürek o, kevgir olmuş, delik deşik olmuş...

Şöyle oluyor:

Çöpe döndürdüğümüz, maskelerle, çıkarlarla , yalanlarla, dolanlarla hınca hınç doldurduğumuz hayatları temize çıkarmak gerekiyor. Bütün "sözüm ona hatalardan" kurtulmanın, kendimizi tereyağından kıl çeker gibi aklamanın yolu güzel bir ambalaj...

En güzellerinden bir tümce seçiyoruz. Tüm hinliklerimizi o güzel tümceyle sarmalıyoruz ve aradan sıyrılıveriyoruz.

Yav o hayata benzemeyen hayatının yürekle na alakası var?

Çıkarlarını kolladın, işine gelenleri seçtin, bile bile göre göre çöplüğün içine daldın, kokuştun... Sonra, yüreğinin götürdüğü yere gitmiş oldun.

Oldu canım...

Bir de kurtarıcı bir kelimemiz var ki, sanki can simidi:

Hata..

"O mu? Hataydı şekerim..."

En çok da politikacıların sığınma yeridir "hata"

Gerçi konumuz politikacılar dışı ama yine de bir örnek vermek istiyorum.

Politikacı diyor ki, "Ne istediniz de vermedik..."

Yani ne istendiyse vermişler.

Oysa bir kez verirsin, bakarsın hata, dönüverirsin değil mi?

Hayır...

Yıllarca sürüyor ve ne istenilirse veriliyor. Sonra işler sarpa sarıyor.

"Niye, ne istedilerse verdiniz" diye sorulduğunda yanıt hazır:

"Hataydı..."

İşte tam da bu anlarda deliresim geliyor, yok yok resmen deliriyorum.

Açıyorum Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünü. Neymiş bu "hata" bakalım:

"İstemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, kusur, yanılma, yanılgı..."

Özene bezene planlıyorsun, yapıyorsun, ne haltlar yediğini en iyi sen biliyorsun. Aylarla yıllarla sürdürüyorsun. Sonuç, gelsin kurtarıcı kelimem.

Bir şey yaparsın üç adım yürüyüp ayılırsın. Hadi diyelim iki üç gün sonra ayılırsın. "Ben ne yaptım ya" dersin. Bir daha asla tekrarlanmaması gerektiğini bilirsin. 

Ama seçiminse bile bileyse, artık yalan hayatlar başlıyor. Sahte, çıkarcı, sürüklenen, içini çürüten, kokan, kokuşturan hayatlar...

Günlerdir sevdiğim kişilerle bu konu üzerinde konuşup, tartışıp durduk. Başka kelimeler ve tümceler üzerine de ahkamlar yürüttük.

Böyle bir yazıya sıvanmaya da hiç niyetim yoktu. Ancak Ulus Baker'in "Spinoza ve Aşkın Diyalektiği" başlıklı yazısının son bölümü, kafanızı şişirmeme neden oldu:

"Aşkı artık pek ciddiye almayan, onu hemen bir ailevi düzene, 'özgür aşk' sanılan bir savurganlığa, giderek bir ideolojiye dönüştürmeye çok elverişli bir çağda yaşıyoruz... Şefkati analığa, burjuva aile değerlerine yükleyip yok eden bir dönem Spinoza felsefesini unutturdu. Şimdi yeniden aramaya bu yüzden başlıyoruz..."

Biz kelimelerle debeleşirken daha hangi ambalajlar varmış...

Günübirlik, çıkarcı, hesapçı, planlı ilişkileri "özgür aşk" diye paketlemişiz. Şefkat deyince, bizde pek rastlanmadığı için onu da analarımıza havale etmişiz.

Velhasıl eğmişiz, bükmüşüz, güzelim tümceleri, durumları, yaşamları zıvanadan çıkarmışız.

Ben diyorum ki, hangi çöplükte ne yaparsan yap, istediğin kadar leş kok, istediğin kadar sürdür. O senin hayatın, senin seçimin, senin kumaşın, senin kaliten...

Amaaaa...

Lütfen tüm kirliliklerini güzelim kelimelere, tümcelere sarmalayıp benim burnuma sokma, fena oluyorum, deliriyorum...

Sahici ol, canımı ye... 

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"