18 Haziran 2016

Makyajsız yüzler, duru hayatlar...

Makyajsız bir dünyadan başka çıkış yolumuz var mı?

Kadınların "işine" burnumu sokmuş gibi olacağım, ama ne yapayım kendimi durduramıyorum.

Çok dikkatli olmalıyım. 

Her kelimemi bin defa düşünmeliyim…

Aman diyeyim...

Biliyorsunuz, şarkıcı Alicia Keys bundan sonra makyaj yapmayacağını ve makyajsız kendini daha güzel hissettiğini belirterek  "Makyaja Hayır" kampanyası başlattı. Makyajsız yüzünü de internette paylaştı.

Kampanya büyük ilgi gördü ve aralarında Cindy Crawford, Salma Hayek, Jennifer Love-Hewitt'in de bulunduğu çok sayıda sanatçı makyajsız yüzleriyle destek verdi. Kimileri artık makyaj yapmayacağını açıkladı.

Benim ilgimi çeken bizim buralardaki sessizlik. Eften püften şeylere bile zaman ayırıp sayfalarca döktürenler, bu konuda kılını oynatmıyordu. Üşenmedim aradım, taradım dişe dokunur bir şey bulamadım.

Şimdi bu konuya neden daldım?

Hep düşünürdüm, aynaya her bakıldığında değişik bir yüz görmek nasıl bir duygudur? Biz erkekler pek alışık değiliz ya. Yüzümüzü yıkar, yüzümüzü görmeden aynadan ayrılırız çoğunlukla. Diyeceksiniz son zamanlarda erkekler de değişti. Tamam ona da kabul…

Sabah bir yüz görüyorsunuz aynada, sonra üzerini boyayıp başka bir yüze dönüştürüyorsunuz, gece yine eski yüzünüzle buluşuyorsunuz.

Erkek tarafından bakınca da şöyle oluyor:

Sokakta el ele kol kola gezdiğimiz, karımız, sevgilimiz başka bir yüzle yanımızda. Akşam ya da gece başka bir yüz. Bir karmaşa yaşanmıyor mu acaba? Kokteyllerde, etkinliklerde başka bir yüz evde başka bir yüz bana hep tuhaf gelmiştir.

Kadınlar buna ne der. Fazla abartılıysam salaklığıma versinler, olsun bitsin.

Ama biraz ahkam kesmek de geliyor içimden.

Duru, gerçek bir yüz benim için her zaman daha etkileyici olmuştur. Başka erkekleri bilemem. Yüz kaslarının hareketlerini, kızdığı zaman nasıl seğirdiğini direk görmek isterim. Sevinçlerini, mutluluğunu rimellerin arasından arayıp bulmak bana hiç cazip gelmiyor.

Bir de şöyle bir düşüncem var:

Bütün kadınlar güzelleşmek için yarışıyor gibi. Sonunda herkes farklı bir "güzellik" yaratıyor. O zaman şöyle bir soru geliyor aklıma: Zaten tüm duru yüzler birbirinden farklı. Ellemeyelim öyle kalsın.

Tabii ki cilt bakımı olacak, tabii ki sağlıklı bir yüz için bazı şeyler yapılabilir, ama "kozmetik baronları" kadınların yüzlerini futbol sahasını arşınlar gibi arşınlıyor. Ayak basmadık yer bırakmıyorlar. O ne kadar çok ürün. "Daha güzel olacaksınız", "herkes sizi beğenecek", "her yerde siz görüneceksiniz", "ilgi odağı olacaksınız", "yirmi yaş daha genç yüz..." Say say bitmiyor…

Ben, şahsen "makyaja hayır" kampanyasına bayıldım. Çok sevdim.

Yarından itibaren tüm dünya kadınlarının "makyaja paydos" dediklerini hayal ettim. Büyük bir dünya serveti artık boyaların dünyasına akmayacaktı. Güzelleşmek uğruna kimyasallarla erken büyüyen, yaşlanan yüzler kendi duruluklarına kavuşacaklardı. O "en güzel", "en şahane", "en çarpıcı" diye başlayan tümceler unutulacak, "en'lerin dünyası" buhar olup uçacaktı…

Hayal mi,  dediniz…

Olsun...

Çokların, en'lerin dünyası bizi hep tahrip edip hem yormuyor mu?

Daha güzel, daha çok, daha gösterişli, daha görkemli, daha alımlı, daha, daha, daha…

Nereye kadar?

Son zamanlarda gözüme bir reklam ilişiyor.

Küçük bir kız elinde pamuk şekerini keyifle yiyor. Ortaya görünmez bir kadın çıkıyor ve o pamuk şekerini büyütüyor kocaman yapıyor... Ayyy çocuk ne kadar mutlu oldu. Ardından süpermarketten tıklım tıklım dolu alışveriş sepetiyle çıkmakta olan bir aile görüyoruz. Yine görünmez kadın olaya el koyuyor. Sepetin ucunu çekip büyütüyor ve içini dağlar gibi dolduruyor. Ayyy aile ne kadar da mutlu. Paranız mı yok, al sana kart. Tepe tepe kullan...

Başına "daha" koyduğumuzda ne oluyor? Fazlası, aslında ihtiyacımız olmayan.

Ne pahasına?

Tek evimiz dünyamızı, susuz, havasız, doğasız bırakma pahasına…

Kendimizi parçalama, ruhumuzu unutma pahasına, yüzümüzü kaybetme pahasına…

Peki geriye kalan?

Yalanlara boğulmuş, "mış" gibi hayatlar…

Oysa duru yüzlerle, duru hayatlar kurtaracak bizi ve dünyamızı…

Makyajsız bir dünyadan başka çıkış yolumuz var mı?

Bence yok.

Sizce?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"