15 Aralık 2016

Kanamış bir solukla bakmaktan yoruldum...

Evlatlarını yaşatamayan toprak, vatan olmaz

Kalabalık erkek topluluğu sanki sözleşmişçesine hep bir ağızdan bizi ölüme çağırıyor.

Yaşamda buluşmak kimsenin işine yaramıyor. 

Çocuklarımız, yavrularımız önümüzden akıp gidiyor.

Görevi yaşatmak olan yetkili ille de "şehitlik" diyor.

Ekranlarda izliyorsunuzdur. 

Şah damarları yerinden fırlayacak gibi, hiddetli, şiddetli ve çoğu zaman nefret kusan suratlar.

Hepsi erkek.

Hepsi vurdu mu deviriyor.

Hepsi ölüme çağırıyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nü ziyaret ederek, polislerle sohbet ediyor. Yaşamlarının baharında, kimi evli, kimi nişanlı kimi sevdalı o genç çocuklara bakın ne diyor:

"Hepimiz birer şehit namzediyiz. Allah nasip ederse ben de şehit olurum inşallah sizler de şehit olun." 

Ülkeyi yönetmeye sıvanmış siyasetçilerin, yetkililerin ilk görevi "yaşam hakkı"nı savunmak ve bu uğurda çalışmak değil mi?

Öğretmen demeye dilimin varmadığı bir "ölümsever", minicik çocukların eline idam urganlarını vermiş, sırıtıyor. İnsanın kanı donuyor.

Yaşamı kutsamak varken ölümü kutsamak neyin nesi? 

Evlatlarımızı yaşatamayacaksak geriye konuşacak ne kaldı?

Analar ağlıyor. İçleri alev alev. Öyle bir yangın ki, evrenin tüm suları söndüremez. 

Bir kadın çıkıyor, "ölüm sever" erkeklere meydan okuyor.

Duvar'dan Berrin Sönmez, "Şehit değil aşık olmalı gençler" diyor:

"Bugünün yetişkinleri olan bizler hepimiz kusurluyuz. Kendi gelecek tahayyüllerimizi evlatlarımızın mutluluğu üzerine kurmadığımız için kusurluyuz. 

Her zaman olduğu gibi yaşlılar karar verip gençler öldüğü için yaşadığımız bu acıların vebali bize, hepimize.

Kimse intikamdan, kalan evlatlarımızın şehit olmasından söz etmesin.

Evlatlarını yaşatamayan toprak, vatan olmaz.

Siz sağ olun çocuklar. Siz yaşayın. Mutlu olun. Aşık olun. Varsa çekeceğiniz bir acı sevdaya dair olsun." 

Onca acısına karşın, hiddetle, şiddetle ölüme çağıran ana gördünüz mü? 

"Ölmeye, ölmeye geldik" diye slogan atan bir tek kadın gösterebilir misiniz?

Doğurmadıklarımızı "ölüme buyur etmek" nasıl da kolayımıza geliyor. 

Erkekler mecliste birbirini yumruklarken, başkanlık kavgası yapan taraflar ahkamlara doymazken, analarımız ağlıyor. Ama onlar, "Ben yandım, başkaları yanmasın" diyor. Ölümün adını ağızlarına almıyor. 

Çünkü onlar doğuruyor bizi. Onlar var ediyor.

Çünkü onlar yaşama kattıklarının ömrüne ömür katmak için saçını süpürge ediyor.

İstiyorlar ki çocukları mutlu olsun, sevdaya boğulsun… 

İstiyorlar ki bu şiddet, nefret, ölüm zamanı donsun... 

İstiyorlar ki çocukları kendileriyle kalsın, "uzaklara" gitmesin.

İçim daraldı...

Yazıdan utanasım geliyor.

"Bunca acıya beni ortak etme" diyor yazı… 

Git kendine bir kahve yap, bir sigara yak, kendini sokaklara at, dağlara at… 

Git yangınını başka yerlerde söndür, söndürebilirsen diyor yazı…

Kalkıyorum masadan…

İçimde bir kadın, Bejan Matur dolaşıyor:

"Sabahın efendisi sen değilsin.
Kimse değil.
Kanamış bir solukla bakmaktan
Y
oruldum…"

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar