27 Temmuz 2016

İdamseverlere mektubumdur...

Astığınızda, öldürdüğünüzde, aslında cezalandırılan kim oluyor?

"İdam geri gelsin" diye ayağa kalkanları, ülkemizde yüz yılı aşkın sürede yaşanan idamları yeniden düşünmeye, içselleştirerek düşünmeye, tüm duygularına sığınarak düşünmeye davet ediyorum...

Başbakan astık, bakanlar astık. Gencecik delikanlılar astık, yaşını büyültüp çocuklar astık.

"Bir onlardan", "bir bunlardan" astık. "Asmayalım da besleyelim mi" çılgınlıklarında şoklar yaşadık.

Ne oldu?

Bugün neleri yaşıyoruz?

O korkunç gecenin acısıyla, aklına hemen idamları getiren genç insanlar neyse de,  bu ülkede onca acıya yaşamları boyunca tanık olanlara ne demeli bilemiyorum.

Hele, bir zamanlar idamların kalkmasına imza verenlerin bugün "geri gelsin" ironisini anlatacak kelime bulamıyorum.

AB şöyle yapacakmış, Batı şunu diyormuş. Bunlardan öte ruhumuzla, içimizle buluşalım diyorum. Duralım, sakin kafayla bir kez daha düşünelim diyorum.

Astığınızda, öldürdüğünüzde, aslında cezalandırılan kim oluyor?

Ölen artık hiçbir şey bilmiyor...

Geriye analar, babalar, yakınların acısı kalıyor.

Siz oğlu asılmış bir anayla yüz yüze geldiniz mi?

Ben geldim.

İlyas Has12 Eylül sonrası idam edilen İlyas Has'ın anasını gördükten sonra günlerce uyuyamadım, yemek yiyemedim, kendimi kaybettim.

İlyas Has'ın anası saçlarını yolmaktan başında hiç saç kalmamıştı. Kel olmuştu. Aslında bir süre konuşmak için gitmiştim. Kaçtım oradan.

Bakınız, yazar Zeynep Uzunbay, tam da bugünlerde ne güzel dile getirmiş anaların hissiyatını:

"Annem, kim işkence gördüyse, kim işkence görüyorsa onu seviyor. Yarın sizi de sever. Annem hep seviyor."

Ne zaman idam sözü geçse aklıma hep analar gelir. Analarımız...

Ülkeyi kana bulayanları, dehşet yaratanları yargıya teslim edelim. 

Ülkemizin hukuk devleti olma yolunda hızla yürüdüğünü dosta düşmana gösterelim.

Bize de zarar veren içimizdeki şiddeti durduralım...

Acele yargılarla, kararlarla çok şeyler kaybettik. Çok hüzünlü, acılı hayatlar yaşandı bu ülkede.

Kendi hayatlarımızda da öyle olmuyor mu?

Sağına, soluna, önüne, arkasına bakmadan, küçücük bir ayrıntının heyecanına kapılarak acelece aldığımız kararlar, önümüze hiç beklemediğimiz "faturalarla" çıkmıyor mu? 

Çıkıyor...

Biraz düşünürsek, "hatalarımızın mezarlığında" ne çok acele alınmış kararlar olduğunu görebiliriz...

Şimdi biraz duralım. 

Aklımızla, ruhumuzla buluşalım...

Şimdi, kurunun yanında yaşın yanmaması için gerekli duyarlılığı gösterme ve izleme zamanı. Sakin olma ve her şeyi hukukun "ellerine" teslim etme zamanı.

Söylediklerimden tatmin olmadıysanız, hoşunuza gitmediyse, size çok uzak yerlerden Çin'den bir ses getirdim. Lao Tzu, sanki bu günler için söylemiş:

"Acele karar vermeyin... Hayatın küçük bir bölümüne bakarak tamamı için bir sonuç çıkarıp, bir karara varmayın. Karar, aklın durması demektir. Karar verdiğiniz yerde durur aklınız, artık ötesine gitmez, gelişmez." 

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"