21 Ağustos 2016

Hassas kalplere göre değil buralar...

Hiç mi değişmez hayatımıza, hayatlarımıza yaptığımız kötülükler?

Sabrediyoruz, katlanıyoruz, "hadi bir umut" deyip bekliyoruz...

Nafile...

Düğünler, dernekler ve bizi var eden, insan eden tüm güzellikler, şiddetin, nefretin, bombaların, patlamaların hedefi halinde...

Kan revan içindeyiz...

Her gün başka bir şaşkınlığa, başka bir hüzne, başka bir acıya uyanıyoruz.

"Kahır mektubu" gibi...

"Dünya, hassas kalpler için cehennemdir" demiş Goethe...

Dünyayı bilemem, ama buralar gerçekten öyle.

İnsana dair ne varsa cehennemi yaşıyor.

Ya "onlardansın", ya hiçbir şey değilsin.

Ya peşlerine takılıp yalanlarına ortak olup şakşakçılık yapacaksın, ya ortalarda görünmeyeceksin, buhar olacaksın.

Kaz Dağları'nda hiçbir çam ağacı, zeytinliklere düşmanca bakmıyor. Hiçbir çiçek "Ben daha güzel kokuyorum" diye böbürlenmiyor. Hiçbir keçi, "Burası benim buradan geçemezsin" demiyor. En dik yerleri bile birbirlerini ezmeden, itelemeden aşıp gidiyorlar. Aşk pınarları, güzelliğe, sevgiye, özgürlüğe çağırıyor, çağıl çağıl süzülürken...

Biz ne hallerdeyiz...

Kötü hallerdeyiz.

Sanki daha dün büyük bir saldırıdan kurtulmamış gibiyiz.

Meydanlarda, "demokrasi, demokrasi" diye bağırmamış gibiyiz, unutmuş gibiyiz.

Kitapları tüm dünyaca bilinen, yurt dışında "keyfine bakacakken", kendi yurdunda yaşamayı seçen, üstelik hasta ve tedavi görmesi gereken bir yazarımızı tutuklayıp hapislere atmanın kime ne faydası var?

Diyelim ki size göre "suçlu". Tutuksuz, hapisiz yargılanmasında ne gibi bir sakınca var?

Oya Baydar'ın sorduğu gibi: 

"Aslı Erdoğan’ın tutuklanmasını hangi deliğe sığdıracaksınız?" 

Yine de tüm iyimserliği ile bize selam gönderiyor Aslı Erdoğan:

“Moralim iyi. Neden burada olduğumu biliyorum. Herkese selamlarımı iletiyorum. Benim yazılarımda sadece düşünce özgürlüğü değil, ‘yargılanan’ vicdan oldu. Önyargılarıyla hapsedilen ‘vicdandır.’ Edebiyat, insana bu vicdanı kurabilmek için vardır."

Yalnız Aslı Erdoğan mı?

Tüm tarihimiz yazarlarımıza, aydınlarımıza, çektirdiğimiz acılarla dolu.

Şu an kimin kitabını okuyorsanız okuyun. Yazarının hayat hikayesine bir bakıverin. Mutlaka bir "acıklı öyküye" rastlayacaksınız. Orhan Kemal'ler, Kemal Tahir'ler, Nazım'lar, Nesin'ler, Sabahattin Ali'ler, Ruhi Su'lar, Hasan İzzettin Dinamo'lar, Kerim Korcan'lar, Sevgi Soysal'lar, Pınar Selek'ler, Eren Keskin'ler... 

Saymakla bitecek gibi değil.

Bütün darbeleri, darbe sonrası acıları yaşamış biri olarak, ruhum kararıyor. 

Hiçbir şey mi değişmez? 

Hiç mi değişmez hayatımıza, hayatlarımıza yaptığımız kötülükler?

Hande Kader'i hala duymayanınız var mı? 

Yakılarak öldürülen trans Hande Kaderi?

Hep birlikte Hande için ağladığımız kadar insanlaşacağız.

Bu karmaşada üzerinden atlayıp geçtiğimiz ne çok olay, ne çok vurdum duymazlık... 

"Beterin beteri " tümcesi daha ağzımızda tamamlanmadan ne kadar "beter" varsa önümüze yığılıyor.

Kadınlara şiddet haberlerinin arkası kesilmiyor. Erkekler kadınlarını öldürüyor. ‘Dokuz aylık bebeğe tecavüz’ insanın kanını donduruyor. İnsan olmaktan utandırıyor.

Acılar sıradanlaşıyor mu?

Ruhlarımız buz devrini mi yaşıyor?

Şaşırmaktan şaşkına döndük, yorulduk,  bitap düştük. 

Tıpkı Murathan Mungan'ın dediği gibi:

"...Sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum... Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtmaz beni sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum..." 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"