22 Mayıs 2016

Bir ömre onca hayal kırıklığı çok geldi...

Şimdi tam da bu kırılma noktasında o CHP'li vekillere soruyorum: Hâlâ o partide ne işiniz var?

Doluya koyuyorum olmuyor, boşa koyuyorum olmuyor; sağa dönüyorum, sola dönüyorum olmuyor. İnsanın içi daralıyor.  Demek bu günleri görmek de varmış...

Çocuktum.  Neler olduğunu gözyaşlarına boğulan dedemden öğrendim. Bir başbakanla iki bakan asılmışlardı. Başbakan, bakan ve asılma sözcüklerini ilk kez o zaman duydum. 

Gençtim. Gazeteler "Üç Fidan Asıldı" diye manşet attılar. Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in "asılsınlar" oylamasında Demirel'in gevrek gevrek gülüş fotoğrafı kazındı beynime...

CHP mi? O günlerde neyse bugün de aynı. 140 milletvekilinden 28'i kabul oyu veriyor, 2'si çekimser kalıyor, 66'sı oylamaya katılmıyor...

Orta yaşlıydım. "Asmayalım da besleyelim mi" zamanına varılmıştı.  "17 yaşındaki Erdal Eren'in gülümseyen yüzü ve yazdığı "dimdik" mektubu kaldı içimde.

Tam 22 yıl önce, bugün yaşadıklarımın aynısına tanıklık etmeye gelmişti sıra. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in istemiyle toplanan TBMM, DEP milletvekillerin dokunulmazlıklarını kaldırdı. Çok aceleleri vardı. Milletvekillerinin meclis çıkışı boyunlarına basarak arabalara bindirilişini izledi tüm dünya...

Şimdi yaşlıyım...

Her gün gencecik fidanların ölümleriyle kavruluyorum. Şehit cenazelerinden medet umanların rezilliklerini izliyorum.

Gündem yine dokunulmazlıklardı...

HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve bir an önce bunlardan kurtulunması için oy verenler kahkahalar atarak poz veriyorlardı. Demirel'in o "ünlü" fotosundan fırlamış gibiydiler...

Vekillerimiz sandığımız insanların doldurduğu o mecliste yalnızca intikam, kin ve nefreti gördüm. Biraz hoşgörülü, uzlaşmacı olanlar hiç sevilmedi.

AKP'lileri anlayabiliyordum. "Seni başkan yaptırmayacağız" tümcesi onlara çok dokunmuştu. MHP'lileri de anlayabiliyorum. Onlar da HDP'nin çok gerisinde kalmanın ezikliğini yaşıyorlardı.

Tamam da CHP'ye ne oluyordu?

Tıpkı "Üç Fidan"ın idam sehpasına gönderilmelerine yaptıkları katkının aynısını tekrarladılar. Neymiş, referanduma gidilirse çok kötü sonuçları olurmuş. Nereden biliyorsunuz? Referandum sonuçları size vahiy olarak mı geldi...

Kendini solcu, sosyalist, demokrat sanan milletvekillerinin hala CHP'nin kanatları altına sığınmalarını bir türlü anlayamıyorum.

Şimdi tam da bu kırılma noktasında o CHP'li vekillere soruyorum:

Hâlâ o partide ne işiniz var? Emekliliğiniz de garantide. Daha ne bekliyorsunuz? Neden terk etmiyorsunuz? Hem görüp hem nasıl içinde olabiliyorsunuz? Şu üç günlük dünyada torunlarınıza tiksintiyle bakacakları fotoğraflar bırakmaya değer mi?

Murathan Mungan'ın o güzel sözünü anmadan geçemeyeceğim: "Bu ülkede her şey olabiliyorsunuz, rezil olamıyorsunuz..."

Mış gibi hayatların sarmalında fenalıklar geçirerek yaşlandık. Yalanlardan, dolanlardan, afralardan, tafralardan her yanımız yara bere içinde.

Hep hiddetlilerin, şiddetlilerin, nefretlilerin bağırtısı duyuldu. Güzel insanların payına yalnızca acı düştü.

Bir ömre bunca hayal kırıklığı çok değil mi?

Bana çok geldi...

Ya size?

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"