07 Ocak 2024

Yayaların özgürlüğü ya da kaldırım babaları: Günlük hayattan örnekler (6)

Kaldırım babalarının kaldırılıp kaldırılmaması konusunda dünya çapında pek çok tartışma yaşanıyor. Kimileri, çok gerekli olmadıkça bariyer takılmasına karşı bir karinenin olması gerektiğini söylüyor. Kimileri daha güçlü yasaların bu işi çözeceğini iddia ediyor

Fotoğraf: Gençer Yurttaş

Kaldırımlarda yaya alanını genişletmek amacıyla konmuş olsalar da bariyerlerden hepimiz rahatsız oluyoruz, değil mi? Özellikle küp taş ya da yarım küre gibi yere yakın model bariyerlerde yayaların dikkat etmediği ve takılıp düştüğü durumlar da var.

Ama durun, neden şikâyet ediyoruz?

Kaldırımda park etmiş arabaların arasından yolumuzu bulup yola çıkıp seyir halinde olan araçların çarpma riskiyle karşı karşıya kalsaydık daha mı iyi olurdu? Görme ya da yürüme engelli olanlar için durumun ne denli zor ve çoğu durumda neredeyse olanaksız olduğunu bir düşünsenize.

Her ne kadar bariyerler ya da kaldırım babaları görsel dağınıklığa yol açıp sokak mimarisinin karakterini bozsalar da onların öncelikle kaldırım alanını araçların erişiminden korumak için yapıldıklarını unutmamak gerek. Yani sonuçta babalar temel olarak arabaların yayalara ait alanlara park etmesini engellerler. Kurulum yerlerine bağlı olarak bariyerler, kavşaklarda, geçitlerde hareketli araçları yönlendirmek ve yayaları korumak için de kullanılabilir. Biz bu yazıda yalnızca kaldırım alanını araçların erişiminden koruyan bariyerlere odaklanacağız.

8 Ağustos 1969 sabahı John Lennon, Paul McCartney, George Harrison ve Ringo Star, kariyerlerinin en ünlü fotoğraf çekimlerinden biri için EMI Stüdyoları'nda bir araya geldi. Fotoğrafçı Iain Macmillan, Beatles'ın son kaydedilen albümü Abbey Road'da yer alan ünlü fotoğrafı çekti. Çekim Paul McCartney'nin fikriydi ve taslağını kendisi çizmişti.

McMillan, trafiği durduran bir polisin yardımıyla toplam 6 fotoğraf çekti. Albümde kullanılan fotoğraf 5 numaraydı. 1969'da arabaların kaldırımlara park etmesi suç değildi. Bu konuda herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştı. Beatles'ın albüm fotoğrafında da gördüğünüz gibi, beyaz böcek (Volkswagen) ve diğer bazı arabalar Abbey Sokağı'nın solunda kaldırıma park etmişti. Londra'da sürücülerin kaldırımlara park etmesinin suç kabul edilmesi bir 5 yıl daha alacaktı.

Beatles'ın ünlü Abbey Road albüm kapağı. Fotoğraf: Iain McMillan

İsviçre'de Collonge-Bellerive'de yaşadığımız sokak küçük bir ara sokak, soldaki kaldırımda dar kalem babalar var.

Kaldırım babaları koruyucu bir kontrol önlemidir.

Muz kabuğu (tehlike) kaldırıma park edilmiş araçlardır.

Kaldırım babaları, arabaların kaldırımlara çıkmasını fiziksel olarak engelliyor. Kaldırım babalarının olmadığı durumlarda, kaldırımlara sorumsuzca park edilen araçlar, tüm yayaların, özellikle de görme ve yürüme engellilerin, yaşlıların ve bebek arabalı ailelerin özgürlüğünü kısıtlayacak ve hayati tehlike yaratacaktır. Asagidaki iki fotoğraf, İstanbul'dan, kırılmış kaldırım babalarını fırsat bilen sürücülerin kaldırımı yaya geçişine tümüyle kapatan park edişlerini gösteriyor.

Fotoğraf: Gençer Yurttaş
Fotoğraf: Gençer Yurttaş

Bariyerler yalnızca yayalara mı daha fazla özgürlük vererek yardımcı olur? Kaldırımların arabalardan zarar görmesini de engellemiyorlar mı? Kaldırımlar arabaların üzerlerine çıkabileceği şekilde tasarlanmamış olduğundan kaldırıma tırmanan araçlar zamanla kaldırımlarda, özellikle de kenar taşlarında hasara neden olur. Bu bakımdan kaldırım babaları hem yayalar için hem de kaldırım için olmak üzere iki farklı tehlikeli duruma yönelik koruyucu bir kontrol önlemi olarak karşımıza çıkar.

Bizim sokaktaki kalem direkler arabaların kaldırıma park etmesine izin vermiyor, çünkü aralarındaki mesafe küçük bir aracın geçmesine bile izin verecek yeterli genişlikte değil. Bununla birlikte Cenevre'de bariyerler arasında bulunması gereken mesafeye ilişkin herhangi bir düzenleme de yok.

Tabii burada göremediğimiz bir kontrol önlemi daha var. Kaldırıma park etmek İsviçre Federal Yasası uyarınca bir suçtur (Madde 43, paragraf 1 ve 2, CRL/741.031 Cezalara ilişkin 4 Mart 1996 tarihli karar/228.1) ve 120 CHF (4.000 TL civarında = bu parayla Cenevre'de 40 ekmek alabiliyorsunuz) para cezasıyla sonuçlanır. Burada suçun gerçekten işlenip işlenmediğini tespit etmek için başka bir (tespit edici) kontrol önlemine ihtiyacınız var. Cenevre'de doğası gereği tespite yönelik iki kontrol önlemi biliyoruz: Bu tür ihlâlleri tespit etmek için şehirde dolaşan belediye polisleri ve hemen her köşede olan güvenlik kameraları. Türkiye'de de kaldırıma araç park etmek yasak, yasak ama, yakalandığınızda vereceğiniz ceza yalnızca 437 TL (bu parayla İstanbul'da toplam 87 ekmek alabiliyorsunuz).

Bariyerler çoğu durumda sabit olmakla birlikte taşınabilir olarak da yapılabilir. Benim çalıştığım dönemde, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ana binasının önündeki kaldırımda, Dünya Sağlık Asamblesi ya da Yönetim Kurulu toplantıları gibi özel etkinlikler sırasında kaldırılan, arabaların kaldırıma park etmesine olanak sağlayan portatif bariyerler bulunuyordu. Aşağıdaki fotoğrafta da göreceğiniz gibi, böyle günlerde kaldırımda yürümek mümkün değil, zorunlu olarak yola inmek durumundasınız. Doğal olarak DSÖ sınırları dahilindeki yollarda hız sınırı yalnızca 20 km olduğundan (başka bir koruyucu kontrol önlemi), yoldayken yayaya arabanın çarpma olasılığı çok düşüktür (ancak bu, tüm sürücülerin kurallara uyacağı varsayımıyla yapılmış bir tahmindir). DSÖ'de çalıştığım 18 yıl boyunca defalarca kaldırımlara araçların park etmelerine izin verildiği halde, bir aracın yayaya çarpması gibi bir olayı hiç duymadım.

Araçların DSÖ'nün kaldırımına park etmesine olanak sağlamak için portatif direklerin kaldırılması. Fotoğraf: Ümit Kartoğlu

Kaldırım babalarının kaldırılıp kaldırılmaması konusunda dünya çapında pek çok tartışma yaşanıyor. Kimileri, çok gerekli olmadıkça bariyer takılmasına karşı bir karinenin olması gerektiğini söylüyor. Kimileri daha güçlü yasaların (daha yüksek para cezaları) bu işi çözeceğini iddia ediyor. Kimileri daha yüksek kaldırımların arabaların bu kaldırımlara tırmanmasını kesinlikle önleyeceğini öne sürüyor. Elbette kaldırım yüksekliğini arttırmak bir an için iyi bir kontrol önlemi gibi gelebilir, ancak aynı zamanda çok da büyük (yeni) bir tehlike de oluşturacaktır. Araçların kaldırıma çıkmasını önleyecek ancak yüksek kaldırımlar insanlar ve yine özellikle yaşlılar, hele görme ve yürüme engelliler için yeni bir tehlike oluşturacaktır. Bu nedenle önerdiğimiz kontrol önlemlerinin ek yeni bir tehlike oluşturup oluşturmayacağını her zaman düşünmeliyiz. Bu kalite risk yönetiminde oldukça önemlidir. Önerilen her kontrol önlemi için (uygulanmadan önce) ek analiz yapmazsanız, kontrol önleminizden kaynaklanabilecek yeni zararlar yaratabilirsiniz.

Bu noktada yayaların özgürlüğü açısından kaldırımların düzgünlüğüne de bakmak gerek. Hiç de yabancısı olmadığımız, takanak tukanak, düzgün olmayan zemini olan kaldırımlar başlı başına bir tehlike zaten yayalar için. Kaldırım babaları olmuş olmamış, birçok yaya bu yüzden zorunlu olarak yola inmek durumunda kalmıyor mu?

Kuşkusuz yayaların özgürlüğü konusunda belediyelere yayaların rahat, güvenli ve sıkıntısız bir şekilde yolda yürüyebilecekleri düzenlemeleri yapmak konusunda büyük görevler düşüyor. Buna güzel bir örnek İngiltere'den, Alphington'daki Coverdale yolunda kaldırıma parkeden araçlarla ilgili Alphington mahalle polis ekibinden Ben Jones'un yaptığı girişim. Ekim 2016'da kaldırımlara park eden araçlarla ilgili sorunların ve Aplington'da yaşam kalitesi ve güvenlik kaybıyla ilgili olarak bölge sakinleri adına ciddi çekincelerin ardından Polis Toplum Destek Memuru Ben Jones, bölgedeki tüm sakinlere aşağıdaki mektubu dağıtıyor:

"Değerli bölge sakinleri,

Coverdale Yolu civarında kaldırıma çok sayıda sakinin arabasının park ettiği dikkatimi çekti.

Kaldırıma park etmek suçtur ve sabit cezai uyarı ve para cezasıyla cezalandırılır. Sürücünün başlangıçta kaldırımlara park etmekten kaçınması konusunda daha iyi davranmasını rica ediyorum.

Kaldırımlara park etmek, yola adım atmak zorunda kalan vatandaşlar ve ayrıca görüşleri kısıtlanabilecek yol kullanıcıları için her zaman yüksek risk oluşturur.

Şu anda durumu izliyorum ve kaldırıma park etme suçu sabit görülenlerle ilgili cezai yöntemlere başvurulacaktır.

Birden fazla arabası olan aileler için park yeri bulmanın zor olduğunu anlıyorum; ancak bunun yayalar için ne kadar ciddi bir durum yaratabileceğini de takdir edeceğinize eminim.

Bu sorunla ilgili iş birliğiniz için çok teşekkür ederiz. Saygılarımla,

PCSO Ben Jones 30716

Alphington Mahalle Polis Ekibi"

Önümüzdeki hafta parklarda, yollarda dolaşacağız, duraklarda otobüs bekleyeceğiz… yorulduğumuzda yol üstü bir banka oturacağız birlikte…

AMSTERDAMMERTJE

Babalar 17. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahiptir; o dönemde eski toplar sıkça rıhtımlarda baba olarak kullanılırdı ve bu kalıcı yapılar olarak kullanılan demirleme noktaları gemileri yan yana güvenli bir şekilde bağlamak için kullanılırdı. 1800'lerde Amsterdam'da birçok kişi babaları evlerinin önündeki kaldırımı korumak için kullanmaya başladı. 1915'ten itibaren, Amsterdam'ın armasındaki üç Aziz Andreas Haçı ile süslenmiş, 70 kg ağırlığındaki standart bir dökme demirden yapılmış, kaldırımı sokaktan ayırmak için kullanılan tipik kırmızı-kahverengi trafik bariyeri ortaya çıktı. Amsterdammertje diye anılan bu bariyer, Hollandaca "Küçük Amsterdam" anlamına geliyordu. Zamanla, Amsterdammertjesler kamyonların çarpması sonucu zarara uğradı, aralarının da çok açık olması nedeniyle arabalar aralardan geçebiliyor, dolayısıyla babalar etkili olmaktan çıkıyordu. Araçların kaldırımlara girmesini engellemek amacıyla, kaldırımlar 2000'lerde hafifçe yükseltildi. Şimdi, her yıl yaklaşık 2.000 Amsterdammertje, Amsterdam Kent Konseyi tarafından sökülmekte ve satışa sunulmaktadır.

Fotoğraf: Stacey Newman, Shutterstock
 

Ümit Kartoğlu kimdir?

Ümit Kartoğlu 1981 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu, aynı üniversiteden Halk Sağlığı uzmanlığını 1984 yılında aldı.

Türkiye'de sağlık sisteminde her kademede çalıştı. 1993 yılında Halk Sağlığı alanında doçentliğini aldı. 1988-1990 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeliği yaptı.

İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü'ndeki üç yıl görevden sonra, 1994'te ülkeden ayrılarak UNICEF'te sağlık danışmanı olarak göreve başladı.

2000-2001 yıllarında Güney Sudan'daki savaş sırasında uluslararası kuruluşların sağlık çalışmalarını koordine etmekle yükümlü Operation LifeLine Sudan'da Sağlık Koordinatörlüğü'ne getirildi.

2001-2018 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Cenevre Genel Merkezi'nde aşı kalitesi ile ilgili danışman olarak görev yaptı. Şimdi Extensio et Progressio danışmanlık şirketinin kurucusu ve CEO'su olarak görev yapıyor.

Dr. Kartoğlu'nun yayımlanmış birçok bilimsel çalışması ve kitapları bulunuyor (Bu kitapların hepsi Kartoğlu'nun web sitesinden PDF ve ePUB3 olarak ücretsiz olarak indirilebiliyor).

Dr. Kartoğlu 2011 ve 2013 yıllarında yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle iki kez Ludwig Rajhman Halk Sağlığı Ödülü'ne değer bulundu. http://kartoglu.ch/

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir milyon uçurtma ve 100 yılın hikayesi: Çocuk Hakları Bildirgesi

Geçtiğimiz Kasım ayındaki altı günlük insani duraklama dışında, tüm yıl boyunca bombardımanın olmadığı sadece iki gün vardı. Her üç saatte bir sivil altyapı vurulurken, her 17 saatte bir çadır ve geçici barınma, her dört günde bir okullar ve hastaneler, her 15 günde bir de yardım dağıtım noktaları ve depoları İsrail ordusunca hedef alınıyor

Sağlıkta dönüşümün gölgesinde yenidoğan çetesi-bir sorgulama

“Güya mevcut sosyal güvenlik mekanizmalarının SGK çatısı altında birleştirilmesi, SGK’ya hastane sektöründe hizmetin ve rekabetin yönetilmesi olanağını verecekti. Hatta buna Dünya Bankası tarafından ‘yönetilen rekabet’ gibi bir isim bile verilmişti. Ancak SGK’nın mevcut personel nicelik ve niteliğiyle hastane denetimlerini yapması mümkün değildi. Kamu hastaneleri başhekimlik kurumu üzerinden kendi iç denetimlerini en azından bir ölçüde gerçekleştirebiliyordu. Ancak aynı şeyi tamamen kar odaklı olan özel hastanelerden beklemek zaten akıl dışıydı. Dolayısıyla özel hastaneler tamamen başıboş kaldı ve SGK da bu hastanelere para pompalayan bir tulumba olarak işlev gördü. Bugün yaşadığımız bebek katliamı sorununun özünde bu mekanizma yatar”

Beyaz önlük efsanesi ve madalyonun iki yüzü

Beyaz önlüğün taşıdığı sembolik anlamın ötesinde, hekimin günlük pratikte nasıl davrandığı, hastalarla nasıl iletişim kurduğu ve profesyonel ilişkilerini nasıl yönettiği, hasta deneyimini ve tedavi sürecinin başarısını doğrudan etkiliyor. Her ne kadar beyaz önlük güven sembolü olarak algılanıyorsa da asıl olan hekimin hasta odaklı bütüncül bir yaklaşımla, hastaya değer verildiğinin hissettirilmesi, yani ‘sen’ söylemini, ‘emir kipini’ bırakmış, empati kuran, konuşurken hastasının gözüne bakan, özetle beyaz önlüğün arkasına gizlenmemiş etik ve insani bir davranışlar bütünü sergilemesidir hastada güveni oluşturacak. Önemli olan beyaz önlüğü çıkartmak değil, nasıl giydiğimizdir

"
"