28 Eylül 2020
"Baba bak uçuyor" diye eliyle uçağı gösteren oğluna, "Elleme uçsun" (1) yanıtı ile bir yaşam sanatı dersi veren 2001 yılında kaybettiğimiz gazeteci Berat Yurdakul, bocalayan siyasetçi için ise Karadeniz şivesi ile şu marşı okurdu
Tuna nehri akmam diyor, kenarımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa Plevne'den çıkmam diyor.
Sonra eklerdi:
- Ee be paşam! Niye girdin ki, çıkamıyorsun?
"Ulusalcılık" da böyle... Bir süre önce, Medyascope'ta, Ruşen Çakır, "Ulusalcı lafını yabancılara anlatamıyorum. Çünkü çevirisi bu anlama gelmiyor" dedi. Yabancılara "Ulus devletçiler" diye çeviriyormuş. Doğru duruyor ama "girince" çıkılmıyor işte, kavram uyduruk olunca çevirmesi güç... "Milliyetçilikten, ulusçuluktan" ayrı bir "Ulusalcılık" sözcüğü (Kavram demek zor, anlamı ve içeriği yok çünkü); "Türk tipi başkanlık sistemi" ve benzerlerinden doyamamış fast food terminoloji obezlerine iyi gelmesi olası. Önemlisi, "sol" , "komünist" ya da "milliyetçi-ulusçu" adından haz etmeyenler için de bir tür örtünme hâli olabilir. İlginçtir, sözcük Kemalizme (Atatürkçülüğe) doğrudan saldıramayanların da gözdesi, hâlâ kullanılıyor. Ancak, ortak hareket etmeyen, farklı dünyevi pratiklerdeki insanların hepsini aynı kavramın/sözcüğün altına sokmanın, tanımlamaya girişmenin (cehd etmenin) ciddi sorunları var. Bir yandan "ulusalcıları" iktidar ile işbirliği yapmakla suçlarken, Özdemir İnce ile Metin Feyzioğlu'nu bir kefeye koymak, yanlıştan fazlası; vicdansızlık...
Aslında, "Ulusalcı" kavramından yüksünmeyen, gurur duyan Özdemir İnce, Ruşen Çakır gibi "tercüme" sorununu yaşıyor. O Çakır'dan farklı olarak, yabancıların "Ulusalcı" sözcüğüne "Nationalist" dışında bir karşılık bulacaklarını (bulmak zorunda kalacaklarını) düşünüyor, umuyor (2) olabilir. Ancak siyasi duruş olarak birbirinden uzak, İnce ve Çakır'ın sorunları aynı. Affetsinler, bu kadar zorlamaktansa, "Sağ Kemalist", "Sol Kemalist", "Milliyetçi" gibi daha net ve anlaşılır (eski) kavramlara dönmek daha iyi. Örnek, Fatih Yaşlı'nın makalesi (3) ya da daha aktüel haliyle "Cumhuriyetçiler" kavramı doğru duruyor. Cumhuriyetçi sol Uğur Mumcu, Cumhuriyetçi Sağ Meral Akşener gibi, daha yerli yerinde...
"Ulusalcılık" sözcüğü karışık muhteviyatını, 1980 sonrasında getirilen nizamın "hercümercine" borçlu. 1978 - 79 yıllarında, "ulusalcı"; PKK'nın da adıydı. "İşçi Partisi" anlamına gelen "Partiya Karkeren Kürdistane" PKK'dan önce, yine sol literatürden çaldığı, "Ulusal Kurtuluş Ordusu" adını kullanıyordu. Kısaca, "UKOCU" ya da "Ulusalcılar" diye anılıyorlardı. "Ulusalcılık", PKK'yı o zamanlar, içinde bulunduğunu iddia ettiği sol şeritteki; "milliyetçilik" suçlamasından kurtarıyordu. Çünkü sol, karşı durduğu, ayrımcılık olarak gördüğü "milliyetçiliğin" değil, "vatanseverlik, yurtseverlik" kavramlarının sahibiydi. Kurulan dernek adlarından başlayarak, solun simgelerinden Patriot Hayati'ye kadar pek çok olgu bu anlayışın karinesidir. (4) Sol milliyetçi değildir, her türlüsünü reddeder.
1970'lerin sonlarına kadar, 61 Anayasası'nın getirdiği hak ve özgürlükleri savunanlar; sol kemalistler, liberaller, Kürtler ve sosyalistlerdi. Karşılarındaki ise, islamcılık ve milliyetçilik vardı. Konuya dikkat çeken Mümtaz Soysal'ın toprağı bol olsun; Anayasayı muhafaza etmeye çalışan devrimciler, onu ortadan kaldırmaya, devirmeye çalışan muhafazakârlar, acayip bir Türkiye klasiğiydi. Türkiye'de sağ soldur, sol ise sağdır, islamcılık, ilericilik ve demokrasidir" gibi orijinallikler o aralar türetildi.(5)
1961 Anayasası'nın özgürlük ortamında ortaya çıkan Kürt hareketinin, sonlarında gelen ilk ayrılığından ardından, 1970'lerin sonundaki ikincisi çok düşmanca oldu. Sol, kürtler, kemalizm ayrılığı askeri darbenin boşaltıp oluşturduğu ideolojik saldırı alanında derinleştirildi. Doğal müttefiklerin üzerinde durdukları eksen paramparça edildi. (6)
1970'lerin sonundaki kıyamet ise, Türkiye solunun, Kürt ayrılıkçılığına karşı çıkarak, "önce birlik ve milli demokratik devrim sonra referandum ve ayrılığı konuşuruz" demesiyle kopmuştu. Sol'da, Kürt sorunu; "ulusal sorun ya da milli mesele" olmaktan çıkarken, çatışma da başlamıştı. 1980 askeri darbesiyle Türkiye neoliberal dünya düzenine kenetlendiğinde PKK kendi bölgesi ilan ettiği Doğu ve Güneydoğu'da, "sömürgeciler" diye suçladığı Türkiye solundan taş üstünde taş bırakmamıştı. Başlangıçta, solun bölgeden sürülüp, yok edilmesini "gözlemci" gibi izleyen PKK dışındaki ayrılıkçı Kürt örgütleri de benzer akıbetten kurtulamayacaktı. (7)
1990'ların başında Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle eşzamanlı giden süreç, "tarihin sonu, solun yenilgisi" olarak ilan edildiğinde, "Devrimin zamanı geldi" diye kurulan PKK, içinde olduğunu iddia ettiği sol şeridi zaten terketmişti. Örtünmeye ihtiyacı kalmamıştı. 2000'lerde her değişimi da makyajdan ibarettir.
Bugün artık kimse Kürtlerin, Türkiye solu ile iç içeyken veya sosyalist Sovyetler Birliği ile elde ettiği hak ve kazanımlardan söz etmiyor bile. "Sovyetler yıkıldığında kardeşliğimiz de yıkıldı" (8) diyen farklı coğrafyalardaki Kürtler azınlıkta; Amerikan bayrağı altında kurdukları birlik ile Kürtlerin hak ve özgürlüklerini elde etmek peşinde olanlara kuşkuyla bakıyorlar. Bir kısmı ise Amerika'nın bu birliği neden, hangi amaçla istediğini açıklamaya çalışıyor. Yön belirlemek için Kandil'e bakan ya da milletvekili olmak için HDP ile ortak manevralara girişen bazı sol ve demokratların durumu ise politik açıdan içler acısı. PKK'nın geldiği son noktayı, ABD ile yaptığı ve hükümetin sessizce geçiştirmeye çalıştığı petrol anlaşmasını çok kısa bir süre önce Yalçın Doğan da T24'de yazdı (9). Kürt sorunu, halen kimlerle hangi ittifaklar içinde olduğu, şaibeli PKK ile çözmek imkansız, eşyanın tabiatına, çözümün künhünü aykırıdır.
Bugün, "CHP, neden HDP ile açık ittifak yapmıyor" diye soranlar, Abdullah Öcalan ve PKK görüşmeleriyle başlayan 2013'deki Açılım sürecinde ittifak yapılması gereğini akıllarından dahi geçirmiyordu. Türkiye'deki rejim evrilirken, (Türkiye'de rejim o zaman değişmeye başladı, bugün değişiyor değil, değişti) en acil sorun olarak beliren demokrasi güçlerinin ittifak etmeleri gereğini önerenleri, "Kürt meselesini inkar etmek ile suçluyorlardı. Oysa o günlerde CHP - HDP ittifakının gerekliliğini (ben dahil) bir çok kişi yazmıştı (10). Yapılacak iş basitti ama HDP, CHP'yi baş düşman etmişti. MHP ile fiili ittifak halindeki (Ulusalcı) CHP ise "Kürt" sözcüğüne dahi alerjikti. İttifak etmek şöyle dursun, düşmanlıklarına somut neden aramakta birbirleriyle yarış ediyorlardı. Namık Durukan'ın, olay yaratan "İmralı Tutanakları" Milliyet'te yayımlanmıştı (11). Açılım retoriklerinin seçim kazanma manevralarını ve Öcalan'ın dışarıya çıkarılması pazarlığını saklamaya yarayan bir vodvile dönüşeceğini aralarında "yetmez ama evet" diyenlerin de olduğu pek çok kişi tahmin ediyordu (12). Türkiye'de ne olacağı, neler yaşanacağı, basın özgürlüğü, hak, hukuk, parlamenter rejimin başına neler gelebileceği ise elbette ne PKK'nın ne de HDP'nin umrundaydı.
Bugün öyle değil. Türkiye'de parlamenter rejimin rejenerasyonu (yeniden doğuşu) ilk ve öncelikli biçimde HDP'nin de dahil olduğu en geniş muhalefeti oluşturan öncelikli biricik ortak payda haline geldi. Zor olan ilk adımı HDP'nin atması gerekiyor. Kürt sorununu PKK sorunu haline getiren PKK ile ideolojik ve duygusal bağlarını keserek ve hesaplaşarak, Türkiye soluna, ana yatağına dönmesi gerekiyor. Bu parçalı haldeki solun birleşmesine dahi önayak olabilir. "Türkiyelileşmek" dediği demogojik hale gelen söyleminin tam tersini yapmak, gerçekten Türkiyeli olmak ontolojik olarak da Kürt sorununun çözümü açısından da önemlidir. Bunu yapabilir mi? Solu kendine değil, kendisini sola katabilir mi, Demirtaş'ın söylediklerinin üzerinde durmaya değer. Cumhuriyet gazetesinde yaptığı söyleşide, çok net bir "sol" vurgusu yapıyordu. (13)
Liberal illüzyon bitti ama pes etmez, bildiğini okumaktan vazgeçmez, "biz değil, AKP yanlış yaptı" diyen "arsız teorisyenlerin" diyecekleri bitmedi. Onlara göre, CHP, AKP'nin boşalttığı siyasi merkeze yerleşmeli. Liberal AKP, 2000'lerin ortasına kadar, hak özgürlükler ve demokrasiden yanaydı. Ne olduysa oldu tam Kürt sorununu çözecek iken liberallikten, Avrupalılıktan, merkez partisi olmaktan vazgeçti.
Günün modasına bürünerek bu yolda Kılıçdaroğlu'na övgü üstüne övgü yağdıranların söylemedikleri şu: Boşaldığını iddia ettikleri alanın isteklileri; CHP'nin açık bir müttefiki İyi Parti... İki talibi daha geliyor. Kurucu merkez parti ve muhalefetin fiili liderliğini üstlenmiş olan CHP, sözde boşaltıldığı iddia edilen bu alana doğru devindikçe, ayağına yeni prangalar takılıyor, hareket edemez hale geliyor. Yüzde 25'lik oy dilimine çakılıyor, kalıyor. Akılları "Eski" AKP'de olan liberal açmazın kuramcıları ise kimseye fırsat bırakmadan soruyor:
- CHP yüzde 25'e çakıldı kaldı; ne yapmalı?
Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur; yine kendileri yanıtlıyor:
- Liberal olmalı, demokrat olmalı, Kemalizm'den vazgeçmeli, devletçilikten vazgeçmeli ve HDP ile açık ittifaka girmeli.
"PKK ile masaya oturulmalı" diyenler de var. HDP ile açık ittifak etmiş, PKK ile görüşmelere başlayacağını ilan etmiş bir CHP, merkezi terketmiş, iktidarın istediği noktaya gelmiş, ne gam! Kuram eskisi kadar pürüzsüz:
Küreselleşme gelecek, diktatörlükler gidecek;
Asker gidecek, vesayet bitecek, sivil idare edecek;
Özelleştirme olacak, devlet küçülecek, ekonomi düzelecek;
Dini cemaatler geri gelecek demokrasi güçlenecek
Türkiye Milenyum'a böyle inançlarla başlamıştı. Süreçte, CHP'nin Cumhuriyet'in kurucu partisi olmaktan aldığı referansları; Kemalizm'i, devletçiliği, altı oku vb. terk etmesi gerektiğini bıkmadan vaaz edenler, "yanıldık" demeseler de bugün "Mustafa KemalAtatürk'e" ve kurduğu rejime minnetlerini gönderiyorlar. Ama söylemiyorlar ki, CHP Cumhuriyet referanslarını kaybederse, Kürt sorununun çözümünün meşru gücü olmaktan çıkar, merkez olma iddiasını ise zaten kaybeder.
Kurultayda yapılan, "İttifakları değil, CHP'yi genişletmek gerekir; kurucu pozisyona dönmeliyiz, siyasetsizleştirme değil daha sol ve kamucu bir alana gitmeliyiz" saptamaları yerinde görünüyor (14). Kurultay ardından, "Ben genel başkan olarak bu sorunu (Kürt sorunu) demokratik standartlar içinde, Türkiye'nin bağımsızlığı çerçevesinde çözeceğime söz veriyorum" diyen Kılıçdaroğlu'nun da sorunun farkında olduğu görünüyor.
Çözebilecekler mi ya da çözmeye girişebilecekler mi?
Kılıçdaroğlu ve Demirtaş: zamanın ruhunu yakaladıkları için ilki prangalarından, diğeri cezaevinden serbest kalmıyor. Gidişat gösterecek. Onlar ruh avcısı. Sihirli sözcük ise "Cumhuriyet"...
(1) Hasan Cemal yazdı, "Elleşme gidecekler" dedi. Dedi ama pek öyle "gidecekler" gibi değil. Daha ötesi gerekiyor. https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/hic-ellesmeyin-ikisi-de-gidici,27188
(2) https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/milli-egitim-1-1758706 Özdemir İnce, "Ben, bu bağlamda, ulus, ulusal, ulusçuluk, ulusalcılık sözcüklerini tercih ediyorum. “Halk” sözcüğü ve kavramını içerdikleri için." diye yazdı. Aydınlık gazetesindeki daha önceki bir yazısında da benzer biçimde "Ulusalcı” ve“ulusalcılık”ın Fransızca karşılıkları yok. Bu iki sözcük benim için hangi anlamları kapsıyor bakınız: Aydınlanmacı, sol, toplumcu, sosyal adaletçi, eşitlikçi, demokrat, cumhuriyetçi, laik, devrimci ve evrimci, dinin, askerin ve her türlü vesayetin karşıtı, sömürü karşıtı, çağdaş devletçi, antikapitalist, antiemperyalist, antirarist, feminst, antihomofobik, antiseksist,.. Laik, cumhuriyetçi, demokrat olmayan bol miktarda milliyetçi var. Ayrıca Türkiye milliyetçileri, tam anlamıyla laik, cumhuriyetçi ve demokrat değiller." görüşünü ortaya koymuştu.
(3) https://editor.sol.org.tr/yazarlar/fatih-yasli/ulusalcilik-nedir-ne-degildir-31938
(4) https://www.evrensel.net/yazi/77600/patriyot-hayati
(5) İdris Küçükömer'in görüşlerini 1980 sonrası vulgarize edilerek, İslami cemaatlerden sivil toplum kuruluşları, İslamcılıkdan demokrasi müttefikleri oluşturmaya kadar gitti. 15 Temmuz 2016'da islamcı bir cemaatin darbe girişimiyle biten bir illüzyon da budur. İslami cemaatleri kitleselleşemeyen solun yayılma alanı ve demokrasinin motoru olarak görmek.
(6) Menderes demokrasi kahramanı değildir. Seçime dahi gitmemiş, 1960 ihtilali onun meşruiyetini kaybetmesi ve yükselen muhalefet dalgası üzerine oturmuştur. Özgürlükler anayasası ile askeri darbe kendine meşruiyet sağlamıştır. Menderes'e karşı oluşan birleşik muhalefet de dağılmıştır. Zaman içinde hak ve özgürlüklerin budanması karşısında tekrar hukuk ve anayasa diyerek fire vererek de olsa birleşmiş ve Anayasa savunuculuğu yapmıştır. 60'ların sonuna gelindiği parçalanan bu muhalefettir, 1980'de kimliklerinden, ortak kavramlarından tamamen boşandırılarak birbirine düşman edilecektir.
(7) Haluk Yurtsever. Türkiye solu. Yükseliş ve Düşüş 1960-1980. (Yordam) sayfa 318 ve devamında, PKK ile en büyük çatışmayı yaşayan THKO'nun devamı olarak kendini gören TDKP'nin "Kürt ulusal meselesi emperyalizme, komprador burjuvazi ve toprak ağalarına karşı, ulusal (özünü toprak devrimi oluşturur) ve sosyal kurtuluş mücadelesi ile birleştirilerek çözülmeye çalışılmalıdır" dediğini aktarır. TDKP bu dediği anda PKK'nın ana hedefi olmuştur. Oysa kitapta da belirtildiği üzere, kongre raporunda TDKP'yi, yüzde 54.2'sini Türk, yüzde 38.5'ini Kürt kalan yüzde 8.5'inin de diğer milliyetlerden üyeler oluşturuyordu. Parti Bayrağı adlı teorik yayın organında (sayı 5) Önce milli demokratik devrim (ulusal kurtuluş halk devrimi) yani Kemalistlerin dahil olduğu demokratik devrimi sonra referandumla birleşme (tavsiye edilen) ya da ayrılık diyen örgütün PKK ile çatışma ve etkisizleştirme süreci 90'ların ortalarına kadar sürdü. PKK 1993'te Tunceli dağlarında bu örgüt militanlarını pusuya düşürerek dördünü öldürdü. PKK saldırmaya başladığında Kürt örgütlerinin en kitleselleşmişi, yıllar sonra Türkiye'ye liberal bir dönüş yapacak olan Kemal Burkay'ın başında olduğu derginin adıyla anılan Özgürlük Yolu hareketi ya da TKSP'dir (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi), Rızgari, Tekoşin, Kawa gibi ayrılıkçı illegal kürt gruplarının ortadan nasıl kaldırıldıkları ise devletin de bilgisi dahilinde olsa gerek. İletişim yayınlarından çıkan iki ayrı kitap, 60'lardan bu yana kürt meselesini gündeme getiren Türkiye solunun ve diğer kürt ayrılıkçı hareketlerinin yokedilmesi sürecini bir başarı öyküsü gibi anlatır. PKK, sol ve diğer kürt örgütlerini katlettiği için 1980 öncesinde "özeleştiri" verdiğini açıklamasına rağmen,. Tunceli dağlarında pusuya düşürerek öldürdüğü solcu militanlar için bir açıklama ihtiyacı dahi duymamıştır. Kan ve İnanç-Aliza Marcus ve Dağlardan İnmek Paul White'ın İletişim yayınlarından çıkan ayrı kitaplarında olayı anlatımları ilginçtir. . Aliza Marcus'a göre Öcalan, "Türk solcularının fikirlerine gösterdikleri olumsuz tepkiler nedeniyle, bu gruplarla ortak hareket etemeye çabalamasının anlamsız olduğunu hissetti."... Öcalan'ın takipçileri devrimi başlatabilmek için alanı temizleme uğraşındaydı. Bu uğraş, militan bir Türk milliyetçiliğinin progpagandasını yapan sağ gruplara yöneldiği gibi Kürt ulusalcılığına muhalif duran sol grupları ve Öcalan ekibinin önünü açmayı reddeden kürt grupları da hedefliyordu
(8) Yusuf Karataş: Sovyetler'e vurmanın dayanılmaz hafifliği. ve diğer yazılar.
https://www.evrensel.net/haber/404189/sovyetlere-vurmanin-dayanilmaz-hafifligi
https://www.evrensel.net/yazi/86328/abd-suriye-kurtlerinin-birligini-nicin-istiyor
(9) https://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/cia-pkk-anlasmasi-iyi-uykular-turkiye,27605
12) Prof. Büşra Ersanlı, Taraf' gazetesinde tırpanlanan, kürt ayrılıkçılığından cezaevinden henüz çıktığı günlerde verdiği röportajında,"korkarım ki kürtler açılım ile siyasi iktidar tarafından aldatılacaklar" diyordu..
(13) Enver Aysever Cumhuriyet https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/selahattin-demirtas-akp-secmeni-bile-oteki-1752855
(14) Müslüm Sarı/ Kurultay konuşması https://t24.com.tr/haber/chp-pm-uyesi-muslim-sari-kurucu-gorevimizi-yeniden-oynamaliyiz-ittifaklar-bizi-siyasetsizlestirme-alanina-cekiyor-daha-sol-daha-kamucu-bir-siyaset-sart,892804
Erdoğan, karşısında aday olarak en çok kimi görmek ister diye sorarsanız, sorunu çözebilirsiniz
Türkiye'de gerçekten sol bir muhalefetin kök salarak etkili olması için sosyalist solun parlamento içindeki ve dışındaki parçalarının seçim sonrasında ittifaka girmeleri, giderek bütünleşmeleri gerekecektir
Faika Artan'ı geçtiğimiz cuma bir avuç insan toprağa verdi, İstanbulda. Sessizce. Ağlayıcıları yoktu.
© Tüm hakları saklıdır.