Bir Karşıyakalı olarak gençliğimde hep ben de merak ederdim "İzmir taşra mıdır?" İzmir'in Kahramanlar taşrasından Hürriyet'çi Ertuğrul Özkök de aynı soruyu sormuş hafta sonu. Cevabını TDK'dan vermiş. Fakat ben, birden 50 küsür sene geriye ışınlandım.
Canımız Muammer Aksoy'un Medeni Hukuk dersindeyiz. Hocamızı ilk kez görüyoruz. İlk sorusu "Ankaralılar kimler?". Sınıfın yarısı Ankara Kolejli ve Kız Liseli'ymiş. İkinci soru "İstanbullular kimler?". Beşte birin eli kalkıyor. Aksoy tam derse başlayacak, biri söz alıyor, "Hocam İzmirlileri sormadınız" Hoca sevimlice gülüyor ve biz İzmirlileri üzüntüye garkeden cevabını veriyor: "Geri kalanlar taşradan gelmiş demek".
Hocamız Muammer Aksoy, İzmir'e 'taşra' deyince biz İzmirliler hemen ayaklanmıştık
Biz 20-25 İzmirlinin uğultusu yükselince keyifle açıklıyor, "Başkent ve başkent değilse en büyük kentin dışındakiler taşralıdır. Bunda kötü bir şey yok" deyip Fransa, Paris örneğini veriyor. Benim de üyesi olduğum İzmirli Mülkiye Angara grubunun yazışmalarına bakılırsa hocamız yüzde 51 oranında haklıymış.
Son bir anekdot daha, ileriki günlede 68 gösterileri başlayınca bize tatlı sert "Siz kızılsınız, ben pembe" diyecek olan Muammer Aksoy, çiçekler içinde yatsın.
Desen: Kemal Gökhan Gürses
Fanlarım ödüller kazanıyor
Tarih sırasıyla gidersek ödül kazanan ilk fanım yönetmen Orhan Oğuz. Adana'da 50'inci yılı dolayısıyla Orhan Kemal Emek Ödülü'nü aldı. Fanım olduğunu nereden mi biliyorum? Cihangirli komşum. Adana Altın Koza'dan daha iyi biliyorum. Sinemada 50 değil, 52 yıl.
Orhan Oğuz'un ilk setinde o dönemin bütün gençlerinin hayran olduğu Selma Güneri başroldeydi
Çalıştığı ilk set Ülkü Erakalın'ın "Dördü de Seviyordu" (1968). Kamera asistanıymış. Jenerikte adı var mıydı bilmiyorum fakat ben Mülkiye'de öğrenciyken bütün gençlerin, Türkiye'nin Leslie Caron'u diye bayıldığı Selma Güneri vardı ve koşarak gitmiştim. Tabii en harika femme fatale Suzan Avcı da vardı.
Orhan Oğuz yıllarca Şerif Gören, Atıf Yılmaz, Memduh Ün'le... çalışmış, kendisi de Çağan Irmak, Cemal Şan ve Serdar Akar'a el vermiş. 15 yılı aşkın süredir "Arka Sokaklar"ı yöneterek bir televizyon rekorunun da sahibi.
Cannes'dan da ödüllü olan yönetmen Orhan Oğuz’la entel mekân Home Room’da
Karşılaştırmalı olsun, karşılaştırmasız olsun edebiyat denince akla ilk gelen isimlerden Prof. Jale Parla bu yılın Erdal Öz Ödülü'nü aldı.
Dikkatli okurlarım hatırlayacaklardır, Jale Parla kahir ekseriyetini kadın akademisyenlerin oluşturduğu, fanlarımdan biridir. Erdal Öz jürisinin biraz geç kaldığını düşündüğümü de söylemeden geçemeyeceğim. Neden mi? Dozunda kötülük, Düzeyli Magazin'de bile, rating sağlar...
Akademisyenler Jale ve Taha Parla evlerinde Tatyana Moran’ın 90. Yaşını kutluyorlar
Siyahlı efsane
Juliette Greco artık yok. Durun durun varoluşçulardan, Fransız solcularından bahsetmeyeceğim. 60'lı yılların ilk yarısı, Karşıyaka'da lise öğrencisiyim. Françoise Sagan'ın kıyametler koparan romanından çekilen "Merhaba Hüzün" filmi (Otto Preminger) biraz gecikmeyle İzmir'e de gelmişti. Biraz Sagan ve esas Jean Seberg için koşarak gitmiştik.
Filmden çıktığımızda ise esas konumuz "Bonjour Tristesse"i söyleyen, siyahlar içindeki gizemli kadın olmuştu. Hiç bir yerde plağı yoktu.
Birkaç hafta sonra İzmir Saint Joseph'li bir arkadaşımızın doğum günü partisinde babası bize Juliette Greco'nun bir albümünü çalmıştı. Partideki 10-15 kişiden hayatta olanlar benim gibi yeni yetmeliklerine dönmüş ve bir bardak şarap içmişlerdir Juliette Greco şerefine...
Fransa stajyerim Mustafa Bostancıoğlu'ndan
Hukuk hepimize lazım
Gonzo gazeteciliğini ilan ettikten sonra artık toplumsal, siyasal konulara dokunmayacak mısın diyen okurlarıma (fanlarım biliyor zaten) bir mesajım var.
Pîrimiz Hunter Thompson yıllarca ana akım medya, alternatif medya, "underground" basın arasında gitti geldi. Yani hayatın tüm ürün ve renklerine kendi meşrebince açıktı. Ben de.
HDP'ye yapılan baskılar hakkında yapılan açıklamada benim de imzam var. İnanmayan İnsan Hakları Derneği'nden Leman Yurtsever ve Eren Keskin'e sorabilir. Ama beni asıl mutlu eden hemen ardından 77 birbirinden değerli yazarın yaptığı açıklama oldu. Kendi ismimi de orada tahayyül ettim.
Hayata ikinci gelişimde 'Gonzo gazeteci' değil yazar olmaya karar verdim. Eee, insan evladıyız hayallerimizin sınırı yok.
Gazeteci, yazar ve aydınların açıklaması HDP İstanbul İl Binası önünde yapıldı
Tarihimden yapraklar
Bu hafta 'Tarihimden Yapraklar' fotoğraflarından biri yenice, öteki ise taa babamın zamanından. İlk önce daha yeni olanla, Profesör Doktor İlber Ortaylı'yla başlayayım.
İlber Ortaylı, “Tuhaf” genç girişimci Nurhak Kaya, Tuğrul Eryılmaz
Önce 68 ya da 69 mezunlarından (Benden hiç hoşlanmazlar, iki Whatsapp grubundan da terslendim) benimle gizlice yazışan çok sayıda kadın ve birkaç erkeği rahatlatayım.
Ortaylı'nın keyfi yerinde. Bu hafta sonu gittiği İğne Ada'dan bir yer almayı düşünüyor ( Benim nehir söyleşim onunkinin onda biri kadar satsaydı King's Road'da bir ev alırdım). Siz bu yazıyı okurken herhalde Ayvalık'ta olacak. "Sen de gel istersen" bile dedi.
Fakat ben yine de Ankara Kıbrıs Sokak'taki Ortaylı'yı özlüyorum. Bertolt Brecht'ten Hürriyet'e yolculuk yaptı Ortaylı. Genç girişimci Nurhak Kaya ayarlasa da, o bana "anarko marksist şehirli cahil" diye ben ona "neo conservative yaşlı pop star" diye bulaşsam. Anam derdi, ne doğruymuş: Eski dosttan düşman olmaz.
İkinci fotoğraf, daha doğrusu kupür, İkinci Dünya Savaşı'nın ortasından. Babam o dönemde İstanbul'da amcamın yanında yüksek öğrenimle iştigal ederken sık sık Beyoğlu'na kaçarmış.
Eğlenceyi çok severdi. Ben biraz büyüyünce, bazen, İstanbul'da gittiği mekânları anlatırdı. Reklamını koyduğum mekân da onlardan biri. Bu ara arşivlere gömülen Prof.Dr. Orhan Tekelioğlu gönderdi. Teşekkürler. Buyurun Garden Bar'a.
Bu linkler ihmâl edilmesin
- Mektep arkadaşım, hemşerim ve akademisyen Baskın Oran'ın yazdığı her şey. Yeni fark ettim...
- Haftanın sansür gündemi Susma Platformu'nda
- Soğanı soymak, yüzeyi kazımak, Küresel Medyada Gezinti- Ragıp Duran Gazetecilik Meseleleri
- Fr(ON)t(LINE Club'da Ekim ayının gündemi
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
- "Arıza" dizisi nedeniyle bu ara fiyakası yerinde olan Ahmet Mümtaz Taylan kısa bir aradan sonra yeniden Cihangir'e döndü. Yok efendim, tatilde değildi. Evini su bastığı için Göztepe'deki çokça yakın bir arkadaşın başına kalmıştı. Evi, yazar Yıldırım Türker'in bir sokak altında 'Lower Cihangir'deydi. Yeni ev ise yedi yürüyüş dakikası mesafede ama 'Upper Cihangir'de. Aramıza hoş geldi.
Ahmet Mümtaz Taylan yeniden aramıza döndü
- Epeydir "yabancı istilası" altında olan Cihangir'in sakinleri tatilden döndükleri ve/ya da Korona'ya karşı tam teçhizat sağladıkları için ortalıkta görülmeye başladılar. Uzun bir aradan sonra iki dostumla Kaktüs'te mesafeli bir kahve içebildim. Daha başkaları da var ama ( GS, RT, iki MÇ...) ucuz magazin sayfasında görünmek istemedikleri için adlarını yayınlayamıyorum. Zaten bir magazin değerleri de yok. Tabii ifade özgürlüğüne saygılı oldukları için, ortaya çıkanlar arasında oyucular İpek Bilgin, Deniz Türkali, yazarlar Seray Şahiner, Bilal Dede, gazeteciler Faruk Eren ve Şengün Kılıç'ın adlarını zikredebilirim.
Cihangir'in en ünlü psikiyatrı Şahika Yüksel, bir ayağı Cihangir bir ayağı Gümüşlük'te tekne kaptanı Bumin Güneri ve ben alt orta sınıftan ayağı daha suya değmemiş Tuğrul the Gonzo
Advertorial
Eğer hala görmediyseniz
Fotoğraf:Ali Güler
Altıdan Sonra Tiyatro artık aramızda olmayan sinema ve tiyatro yönetmeni Başar Sabuncu'nun yazdığı "Kaldırım Serçesi"ni Küçük Çiftlik Park'ta 6 Ekim'de oynayacak.
Ben keyifle izlemiştim. Tülay Günal mahallemizin kızı diye torpil yaptığımı düşünmeyin. Kadın gerçekten iyi Edith Piaf olmuş.
Müzik önerisi
Juliette Greco, Jean Paul Sartre gibi "Fransa'dır" derler. Ondan bir şarkı çalmasak olmazdı. Sous le ciel de Paris (Paris'in gökyüzü altında) .