19 Nisan 2024

Magazin noir girişimlerine yavaş yavaş başlıyorum

Gonzo gazeteciliğimin bu aşaması en fazla 6-7 ay sürecek, çünkü sizlere veda etmeyi düşünüyorum...

Mehmet Bilal'in lansmanına gidemedim ama sonra mahallede kendimi zorla öptürdüm |
İki Âzem |
Bu üçlüye sağcılığı yakıştırmamın günahı, benim anarkoluğumun boynuna |
60'ların en sevilen kadın sanatçılarından Bobbie Gentry | 

***

Artık Gonzo gazeteciliğimde yeni bir level açarak üst boyuta taşıyorum. Nasıl ki film noir varsa ben de bundan sonra magazin noir yani kara magazin yapmayı deneyeceğim. İşin doğrusu, kendime bu senenin sonuna kadar bir magazin yazarlığı biçiyorum, sonrası umurumda değil. Tabii Doğan Akın; farklı gerekçelerle de olsa Aydın Doğan'ın; Hasan Cemal, Mehmet Y. Yılmaz, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve hatta Enis Berberoğlu'na sağladığı avantajları bana da sağlarsa, küçük bir ihtimalle düşünebilirim. Çünkü hâlâ çok ünlü ve önemliyim...   

Bu hafta, Norveç Krallığı Büyükelçiliği'nde İkinci Kâtip olan ve kültür işlerine de bakan Thea Willoch Njaastad ve büyükelçiliğin yerel memurelerinden Bilun Yılmaz, Cihangir'e benimle tanışmaya gelmişler. Bu aralar müzik festivaliydi, film festivaliydi derken epey bir İskandinav konuğumuz oluyor. Normalde biliyorsunuz her şeyi kanıtlı yazarım ama fotoğraflarını kullanmak için izin alamadığımdan, kullanamıyorum... 

İlk hüsranla başlayayım...

Bu sıralar gözlerim ve mesanem vahim değil ama oldukça kötü. Taksi bulamadığım için bizim mahalleden Mehmet Bilal'in son kitabı Unutmadan'ın lansmanına bile gidemedim. O da sağ olsun, bir araba gönderip beni aldıramadı! Belli ki Cihangir'in çeşitli ünlü kadınlarını bana tercih etmişti. Hayır hayır, hainlik yapmıyorum, lansmandan sonraki kutlama fotoğrafını görüyorsunuz... 

Fotoğrafı çeken, kardiyoloğum Taylan Şahin, oyuncu arkadaşlarım İpek Bilgin ve Deniz Türkali, set koçu Merve Engin, yazar dostum Seray Şahiner ve Bilal Dede...

Diziler dizi değil, haberler haber değil! 

Lütfen inanın, magazin noir yapmaya karar vermeden önce de bu başlığı kullanacaktım. Çünkü son 15-20 gün boyunca haber programlarından dizilere kadar televizyondaki her şey daha da korkunçtu. Gelin en korkuncu ile başlayalım...

Bütün Türkiye'yi, pavyonda dans eden Dilber yüzünden televizyon başına toplamayı başaran İnci Taneleri, ramazanda ara vermişti. Biliyorsunuz, toplumun genel ahlâk ve değerlerine pek düşkün olan Yılmaz Erdoğan'ın dizisi için bayramda bir reklam yayınlandı. İster inanın, ister inanmayın, reklamda sadece güzelim Hazar Ergüçlü'nün dansını gördük. Yani şu sinyal verildi bize: "Lütfen bizi izlemeyi bırakmayın, ramazan geçti, bol bol pavyon göreceksiniz." 

Benim gibi yarım asırlık bir gazetecinin gözünden kaçtı ama çeşitli okurlarım bana hatırlattılar. Meğer Yılmaz Erdoğan'ın dizideki adı da Arkadaş filminde genç Melike Demirağ'ın âşık olduğu Yılmaz Güney'in adı da Âzem'miş. İlerleyen bölümlerde Yılmaz Erdoğan'ın başka kimlerden esinlendiğini de herhâlde görürüz. Bu arada, Cansu Taşkın ile olan ilişkisi hakkındaki iddialar konusunda bir şey söylemeyi reddediyorum, daha o kadar kararmadım. 

Hazar Ergüçlü'nün Dilber'i madem soyundu, biz de giydiririz

'Muhalif' haber kanalları 

Bir kere daha tekrarlayayım, 'muhalif' haber kanallarına takmış değilim, sadece ötekiler o kadar kötü ki sürekli onları seyretmek zorunda kalıyorum. Dolayısıyla, kalayı da onlar yiyorlar, sözüm meclisten dışarı. 

Türkiye, Orta Doğu ve dünyada kıyametler koparken biz çarşamba akşamı Sözcü TV'de Uğur Dündar'ın empatiden geçilmeyen programını dinlemek zorunda kaldık. Baba olmadığını anlatmak için her zamanki gibi lafı uzattı da uzattı, halbuki bir dakika yeterliydi.

Bu arada eklemezsem çatlarım; programda Sözcü gazetesinden Murat Muratoğlu, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in gençlik imajı işini fazla abartıp botoks yaptırdığını bile söyledi. Bu sırada Uğur Dündar, şaşkın gözlerle baktı ve en ufak bir yorumda bile bulunmadı. Yine bütün kötü kalbimle söyleyeyim ki, herhâlde "Botoks işi acaba bana kadar gelir mi" tedirginliğiyle olsa gerek, ağzını bile açmadı. Ama benim gibi 1-2 densiz daha lafını ederse, haftaya bir program daha gelebilir başımıza, aman dikkat! 

İnanın ki Uğur Dündar konuşurken Ece Üner'in esnemek üzere olduğu anın ekran görüntüsünü almamız tamamen tesadüf...  

Aslında, komplo uzmanları Nevzat Çiçek ve Erol Mütercimler'den bahsedecektim bu hafta ama gördüğünüz gibi Uğur Dündar yine ilk sırayı aldı. Gerçi niye şaşırıyorsam, Nevzat Çiçek, seçim gününde gazetesi Independent Türkçe'nin başında olmak yerine yine 'muhalif' kanalda yorumculuk yapıyordu. Kendime şöyle işler bulamadım gitti. 

Halk TV'de ise değişen bir şey yok. Darmadağın olan Cumhuriyet'te çalışmaları yetmiyormuş gibi bir de Barış Pehlivan ve eski Yeniçağ yazarlarından, "geri iade" lafı kullanıcısı Murat Ağırel, ekranlarda sürekli akıl dağıtıyorlar. Günahı boynuma, ben onların ikisini de mesleğin sağ kanadına koyuyorum. Bu cümleyi biraz da şundan kurdum; herkes deliler gibi İyi Parti'yi anlatırken, son yapılan ankette oyu yüzde 10'un üzerinde görünen DEM Parti'den kimsenin söz etmemesi sizce çok da manalı değil mi! Bu hezeyanlarımdan, 10Haber'den Hakan Çelenk'in eski en iyi arkadaşı olan BirGün yazarı Timur Soykan'ı da muaf tutmuyorum, öğretmen gibi ayakta anlatmayı pek seviyor. 

Sıkça sorulan sorular ve cheap shots 

Lütfen bu 'magazin noir'ımı okurken, benim Türkiye'nin son anarko-Marksisti olduğumu unutmayın. Yani herkese karşı muhaliflik benim kanımda var, aksi halde anarko da olmam, Marksist de...  

* İki gündür ekonomist İris Cibre'nin çağrısıyla 20-21 Nisan'da yapılacak olan restoran fiyatları boykotuna katılıp katılmayacağımı soruyorsunuz... Evet, bu kararı destekliyorum ve iyice artan restoran fiyatlarına karşı ben de boykota katılacağım. İki gün restorana, lokantaya gitmezse kimse ölmez. Keşke böyle bir şeye mecbur bırakılmasaydık!  

Ahmet Mümtaz Taylan'ın yüzünü doğru düzgün gördüğümüz yok. Biliyorsunuz dizisi Kızılcık Şerbeti'nin Cannes çıkartmasına bile katılmadı. Bayram zamanı görüşecektim ama tansiyonum çıktığı için buluşmaya gidemedim. İşte, Kızılcık Şerbeti'nin Apo'su ve Cihangir muhtarlarından Halil Kalafat... 

Buluşmaya benim katılamamama pek üzülmüş gibi görünmüyorlar, ne de olsa yemek paramı ödemekten kurtuldular 

Tarihimden yapraklar 

Laz Ercan Hocam

Ben 1965'te Mülkiye'ye kaydolduğumda Ercan Eyüboğlu, son sınıftaydı. Mektebin solcularındandı. Sonra devlet bursuyla Paris'e gitti, ben onu en son galiba 71 ya da 72'de, yarım saatliğine de olsa, Paris'te gördüm. Aramızda fraksiyon farkı vardı ama onu çok severdim. Benim Paris'teki arkadaşlarım daha çok Mahir Çayan tayfasındandı. Ercan Eyüboğlu ise -ki sonradan profesör oldu- Türkiye İşçi Partiliydi.

Hastalığımdan dolayı onu uğurlamaya bile gidemedim. Yeri gelmişken, Ercan Eyüboğlu'nun yanı sıra, artık aramızda olmayan canım arkadaşlarım Prof. Dr. Ömür Sezgin ve Prof. Dr. Yavuz Sabuncu'yu da büyük özlemle anıyorum. 


Prof. Dr. Laz Ercan

Linkler ve çağrılar 

Hafıza Merkezi, 'Hak Mücadelesinde Kuşaklararası Buluşmalar' başlıklı bir etkinliğe başladı. Serinin üçüncü buluşması Kayıplar Mücadelesinin Geleceğe Mirası başlığıyla 20 Nisan Cumartesi günü yapılacak, haberiniz olsun. 

Mülkiyeliler Birliği'nin "Bilim Sanat Felsefe Buluşmaları" adıyla düzenlediği etkinliklerinde bu haftanın konuğu 85,5 mezunu, yazar ve çevirmen Levent Cinemre olacakmış. Jack London ve Dünyası'nın ele alınacağı buluşma, Hafıza Merkezi'nin etkinliği ile aynı gün ve aynı saate denk geliyor, tercih sizin. Ben hangisini seçeceğimi söylemem. 

Advertorial (!)

Oyuncu arkadaşım Deniz Türkali, geçen gün Tatavla Sahne'de "Yedi Yahudi Çocuk" oyununun prömiyerini yaptı. 15 dakika süren bu oyun, her pazartesi saat 20:30'da Tatavla Sahne'de olacak. En önemlisi; bütün gelirler, Gazze'deki çocuklara tıbbi yardım amacıyla kullanılacakmış. Yani ne Deniz Türkali ne oyunun yazarı Cary Churchill ne de çevirmen ve yönetmen Metin Balay bu işten herhangi bir şey kazanacak. 

Müzik önerisi 

Bu haftanın şarkısı 68'lerin favori isimlerinden olan Bobbie Gentry'den Ode To Billie Joe, zamanında çok dinlerdik...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ödül bolluğu, Mülkiye Pide Grubu ve itirazlarım...

Hastalıktan mabadımı kaldırabilseydim, İstanbul'a gelen Mülkiyelilerin pide partisine katılıp çeşitli sınıfsal rezaletler çıkaracaktım ama olmadı...

Happy bayrams!

Bayram seyran demeyip Cihangir kafelerini gezerek yazımı yazdırmayı becerdim, etraf pek boş...

Seçimlerle gelen rahatlama...

Yeniden, hafif çekinerek de olsa gülmeye başlamak ne kadar güzel bir şey, değil mi?