28 Ağustos 2020

Gonzo gazetecilik, Cihangir'de don savaşları, "Ben Fatih Portakal", Cevahir belgeseline omuz verelim

KGG'nin Hamlet'ten aldığı "Olmak ya da olmamak, bütün mesele bu" tiradını söyleyen Sir Laurence Olivier değil, benim. Yoksa elimde görünen portakal değil kuru kafa olurdu

Çok sayıda okurum ve az sayıda fanım magazin haberlerimde "Ben, ben" dememden pek şikâyetçi. Çok etkilendiğimi söyleyemeyeceğim ama son kez kendimi açıklayayım. Ben artık ana akım (hani bizde hiç kalmayan) nesnel olgulara dayanan bir habercilik yapmıyorum. Ben artık 'Gonzo journalist'im.

Yani, tabii ki yine olgu ve olaylardan yola çıkıp, canımın istediği kadar sübjektif oluyorum çünkü magazinimi kafam keyifliyken yazıyorum sadece. Özetle, her haberimin parçası olmaya çalışıyorum. 'Acımasız mizah'ımdan kendim dâhil hiçbir ünlü ve orta ünlü kurtulamıyor.

Daha fazla bilgi için Hunter Thompson okuyun. Benim gibi Cambridge Cert.'iniz yoksa, eskiden radikal olan ama şimdi liberal-muhafazâkarlığı seçen Serdar Turgut' a sorun. Yok yok Birikim'den Hürriyet'e oradan Akşam ve Habertürk'e yolculuğu, içindeki cevheri tam olarak tasfiye etmiş görünmüyor. 

Tekrar konumuza dönersek. Gonzo gazeteciliğin, benim de bayıldığım, ünlü Amerikalı yazar William Faulkner'ın şu tespitinden güç aldığı söylenir: Kurgu hakikate yaklaşmakta, genellikle, olgulardan daha iyi işlev görebilir. Şimdi bunu örnekleyeyim ve Gonzo muhabbetine bir daha dönmeyeyim.

"Çok sevdiğim ciddi ve 50- bir Cihangirli tiyatrocunun doğum günü partisindeydim dün gece. Bu hastalık ve parasızlığımda Marks and Spencer'a kadar yürüyüp yeni yaş için yeni bir don aldım. Herkes gibi, ben de hediyemi verdim. Tanrım o ne? Tevazudan kırılan oyuncu arkadaşım, aldığım donu derhal kafama çaldı. "L donu sen giy ben S giyiyorum" deyiverdi. Don elimde evime döndüm (üç viskiden sonra). Şimdi bu donu onun, bitip tükenmez Bodrum tatillerinden dönerse, en yakın arkadaşına hediye edeceğim. O da büyük derse, ki bu imkânsız, Cihangir'in S'ciler ve L'ciler arasında bir kez daha bölündüğünü anlayıp, o donu ben giyip Haliç'in mavi sularında yüzeceğim.
 
Anarko marksistlerin kaybedecek zincirlerinden başka nesi var? 
 
Affınıza sığınarak haber konusu donu görüşlerinize sunuyorum 

Başka bir doğum günü

Cihangir ün sıralamasında Top 10'a giremeyen (Ben bile ancak 7. sıradayım) Yıldırım Türker'e bir sürpriz doğum günü partisi düzenlendi. Haberi, ortak dostumuz ve benim kardiyologum Dr. Taylan Şahin verdi.
 
Herhalde korona yüzünden olacak, herkes aynı anda gelmesin diye sürpriz saatleri bölünmüştü. İndirimden aldığım ama bana küçük gelen orta pahalı bir t-shirt'ü, Prada poşetine sarıp gittim. Ben fotoğraf çekip yayınlamayayım diye beni pastadan sonra saatine çağırmışlar. Fakat bir Gonzo gazeteciyi hiçbir şeyin durduramayacağını unutmuşlar.
 
Bodrum'dan Diyarbakır'a Datça'dan İzmir'e her yerde muhabirlerim var. Canım arkadaşım avukat Levent Pişkin, korkarak da olsa, gecenin karesini bana ulaştırmayı başardı. Sezen Aksu, Deniz Türkali, İpek Bilgin ve Murat Çelikkan mazeret beyan edip sürprize katılmadılar. Bu arada yeni bir Apple TV armağanı alan Yıldırım Türker, arkadaşım Dr. Şahin'in ısrarları karşısında eskisini bana hediye etti. Ne diyeyim nice 60 plus'lara...
 
Ayşegül Doğan, Ahmet Mümtaz Taylan, Yıldırım Türker, Dr. Taylan Şahin

Cevahir belgeseli

"O olmadan, onu anmadan Türkiye'nin 68'i, 12 Mart askeri darbesi ve izleyen yıllar anlatılamaz" diyebileceğimiz beş altı devrimciden biridir Hüseyin Cevahir. Simdi, ben esas konuma girmeden ötekileri merak ettiniz. Tekrar hatırlatayım benim isimlerim sübjektif (Gonzo). Birlikte aç kaldığımız, birlikte boyun eğmemeye çalıştığımız, birlikte aşk beceriksizliklerimizi tartışıp içtiğimiz, birlikte ceberut otoriteye karşı durduğumuz insanlar bunlar... Prof. Dr. Yavuz Sabuncu, "Güzel" Osman Tokcan, Oktay Etiman, Sabahattin Kurt. Bunların hepsi Mülkiyeli. Onlara, benim gibi, hâlâ hayatta olan ODTÜ'lü Ertuğrul Kürkçü ve Ankara Hukuklu Ülkü Ahmet'i de katmazsam olmaz.

Yeniden esas konumuza dönersek. Hüseyin Cevahir'in öldürülmesinin 50. yılı gelecek sene. Onun hakkında bir şeyler yazıldı, çizildi, çekildi şimdiye dek. Ama hepsi eksik kaldı.

Hüseyin Cevahir

Şimdi yeğenleri duruma el koymuş. Mazgirtli Hüseyin Cevahir'in şanına yakışır biçimde, ön planda Dersimliler olmak üzere bir ekip kurulmuş. Yeni bir belgesel çekme uğraşındalar. Yönetmen Arin İnan Arslan ve sunucu Bülent Küçük bütün bir günümü alıp Beyoğlu Mephisto ve evimde beni bayılttılar. İyi de ettiler. Hatırladığım her şeyi anlattım. Cevahir ve döneme ait başka şeyler hatırlarsam yine anlatacağım arayıp.

Şimdi talebim dönemin Fikir Kulübü üyeleri, Öğrenci Derneği üyesi yoldaşlara ya da dostlara... 20'li yaşlarında aramızdan koparılan Hüseyin Cevahir'le ilgili beş satır, beş sayfa anekdotu olan, belgesi görseli olanlar buradaki e-mail adresime yollasınlar. Dilerlerse isimlerini kullanmayız. Bu çağrı içerde dışarda yaşayan herkese. Sadece Hüseyin Cevahir'e değil dönemimize de borcumuz bu. Bakın 'tarihe tanıklık' gibi büyük laflar etmedim. Nasıl yaşadıysak o, ne bir fazla ne bir eksik...

Hüseyin Cevahir'in belgeselinin çekimi Mephisto'da başladı, benim evimde devam etti 

Tarihimden yapraklar

SBF 1960 ortaları

Yukarıda gördüğünüz Mülkiye fotoğrafından ne devlet kulları, ne devlet düşmanları çıktı anlatamam. Düşünsenize hem Mehmet Ağar, Mesut Yılmaz, Burhan Özfatura, hem de Mahir Çayan, İlber Ortaylı ve de Erdal Yavuz gibi isimlerle aynı dönemlerde okuduk. Tamam, çok karışık ama kabul edin ki aynı derecede de renkli.

Döneli bin yıl oldu ama Nilay Karaelmas sabah ilk iş olarak The New York Times'a bakar, magazin yazıyorum diye beni çaktırmadan küçümser

İkinci fotoğraf ise 10-15 senelik. Belki şu anda en sevdiğim arkadaşın kim sorusunun cevabı. Nilay Karaelmes'la TRT Haber Merkezi'nde, 70 ortalarında başlayan dostluğumuz daha sonra Nokta ve Cumhuriyet'te de devam etti.

BBC'lerden Anadolu Ajansı'nın New York muhabirliğine kadar işin hep mutfağında oldu, bu yüzden benim gibi meşhur olamadı. Laf aramızda, bürokrat ailesi önce bale ve piyano denemiş ama olmamış. SBF BYYO'ya göndermişler. İyi de etmişler yoksa hâlâ Ankara'nın şık kafelerinde piyano tıngırdatıyor ya da flamenko yapıyor olacaktı 65 yaşında.

K.G.G.

Bu linkler ihmâl edilmesin

- Haftanın sansür gündemi Susma Platformu'nda 

- Plastik faciasında suçlar sabit oldu. 

-Yeniden TV’de Ayşegül Doğan’ın Eren Keskin söyleşisi

- Ragıp Duran’la Beyrut. Doğu’nun Paris’i mi?

Sıkça sorulan sorular ve cheap shots 

Rahmi Turan, Ahmet Hakan, Ayşenur Arslan ve Fatih Altaylı

Ellerim kırılsaydı da geçen hafta 'yandaş olmayanlar' deyip Fox Haber ve Fatih Portakal'a bulaşmasaydım. Zaten rahmetli anam Nebahat Eryılmaz bana hep "Oğlum senin gözün göz değil" derdi. Birden kıyamet koptu.

Pembe-beyaz hafif tombul ve sürekli, Cumhurbaşkanı gibi, bizlere parmak sallayan sevimli Fatih Portakal kendini toprağın kollarına atmaya karar verdi ve emekliliğini istedi. Sarı noktadan muzdarip gözlerimle tarayabildiğim kadarıyla Sözcü'den "Yazık oldu Fatih'e diyen" Rahmi Turan'ı, "Medya meydanını boş bulup yükselen bir ahkâmcı" diyen Hürriyet'ten eski İmam Hatipli, yeni Nişantaşılı neşriyat müdürünü, Habertürk'te Murat Bardakçı ve Nagehan Alçı arasına sıkışmış "Kaçtı galiba" diyen Fatih Altaylı'yı, Halk TV'de "Bir kale daha yıkıldı" diye feryat eden Ayşenur Arslan'ı (eskiden pek arkadaşımdı şimdi Nadire Mater ve Oral Çalışlar gibi hafif muarızım oldu), T24'ün işi post-modern medya darbesi diyecek kadar ileri taşıyan Yalçın Doğan'ı... Bunlara bir de muhalif gazeteci diye bir kavram olmadığını sonunda keşfeden Medyascope'tan Ruşen Çakır'ı, akademisyenler Göksel Aymaz ve Nuran Yıldız'ı da katalım. Bu isimleri siz bulup okuyun çünkü çoklar ve bu kadar ilgiyi ne Uğur Dündar ne Ali Kırca görmüştü.

Şimdi ben yeniden 'Gonzo journalism'e dönüp, kendimi habere katıyor ve "Fatih Portakal olsam nasıl bir açıklama yapardım?" denemesine giriyorum. Tüm bilgi ve imâlar okuduğum yazılardan:

"Sevgili izleyicilerim, uzunca bir süredir bültenlerime başlarken istediğim kadar şehit haberi, dış ve iç düşman haberi vereyim, yüce otoritenin benden zerre kadar haz etmediğinin farkındaydım. Türkiye'nin üçüncü büyük partisi HDP'yi elimden geldiğince yok saymaya çalıştım. Ama yine de DİSK dâhil bazı örgütlere söz vermem, hem benim hem Türkiye'nin yönetimini rahatsız etti. Sadece o mu? CHP ve İyi Parti'nin tek marifetleri AKP 'nin çizdiği gündeme cevap yetiştirmek olan sözcülerini bile mesele yaptı iktidar. 

Kimilerinin iddia ettiği gibi maaşımı nakit alsam, eve arabayla taşırdım zırvası da doğru değil. Sermayedarlarımla aramı tabii ki bozmak istemediğim için emekliliğimi istemiş gibi yaptım çünkü içerde 10 yıllık kıdem tazminatım var. Kimileri abuk sabuk "Çok beklenmedik oldu" diyorlar. Evet o kadar beklenmedik oldu ki 24 saat içinde yerime atama yapıldı. Ben de kendimi doğanın kollarına attım. Tuğrul Eryılmaz gibi bizden önceki "Mülkiyet hırsızlıktır" diyen salak ve azınlık kuşaktan olmadığım için bir iki yer edindim. Egom sanıldığı kadar yüksek olmadığı için CHP'nin kuracağı kanalda başa geçip kendimi bir kez daha kanıtlamaya da çalışmayacağım. İçten sevgiler."
İstediğimiz kadar kızalım, yine de Fatih Portakal'ın parmağını özleyeceğiz 
 
- Hayır. Cihangir Home Room'da herkes 60+ değil. Mesela benim zatürre aşısından sonra birlikte oturduğumuz müzisyen Cem Öget ve hem oyuncu hem senaryo stajyeri Ferhan Şensoy (evet, onların kızı). Ama onlar da beni biraz hayal kırıklığına uğrattılar. Ben onları günah içinde yaşayan modern sevgililer sanıyordum. Meğer evliymişler. Rakı davetlerini belki de kabul etmem...
 
Bay Yanlış'ın da müziklerini yapan Cem Öget ve Ferhan Şensoy

Advertorial

Beklediler Gitmedik
 
 
Önce Mülkiye'den şimdi mahalleden kahve arkadaşım Necmiye Alpay, şiir sevenlerin çok ilgisini çekecek bir tür antoloji yayınladı. Necmiye Alpay'ın kitabında Gülten Akın ve Birhan Keskin de var, Ahmet Telli ve Rilke de.
Tuğrul, Necmiye Alpay ve Cihangir Pürtelaş muhtarı Fehime Esen
Necmiye Alpay'ın uluslararası iktisat doktorasından dilbilimciliğe geçişi beni hep biraz kıskandırmıştır. Ama o da benim kadar rock müzikten anlamaz.
 

Müzik önerisi

Madem bol 68 lafı ettik, bu haftanın müzik önerisi Hüseyin Cevahir ve Oktay Etiman'dan geliyor. Elvis Presley'den In The Ghetto.

Kantinde Ankara İl Radyo'sunu dinleyip aklımız sıra eşlik etmeye çalışırdık. 

 
 

Yazarın Diğer Yazıları

Baharla giden can arkadaşlar, bana haksızlık edenler ve tabii ki popülaritem

Her yere ben gitmesem bile, görevlendirdiğim Gonzo Haber Ajansı muhabirleri hep orada... UNICEF'e bağış yapmayı atlamayın!

Özgürlüğü olmayan bayramlar

Bu hafta yine dünyadan bahsediyormuş gibi yaparak kendi reklamımı yapıyorum...

Ödül bolluğu, Mülkiye Pide Grubu ve itirazlarım...

Hastalıktan mabadımı kaldırabilseydim, İstanbul'a gelen Mülkiyelilerin pide partisine katılıp çeşitli sınıfsal rezaletler çıkaracaktım ama olmadı...