07 Şubat 2025

Türkiye’nin unutarak yaşamaktan başka şansı yok

Kartalkaya’yı çıkartın yerine Hatay’ı, Adıyaman’ı, Kahramanmaraş’ı, Gölcük’ü, Soma'yı koyun, yine aynı aktörlerle karşılaşacaksınız. Parayla iş çözdüren müteahhitler, iş adamları, asla sorumluluk kabul etmeyen bakanlar ve belediye başkanları. Göstermelik tutuklanan ‘küçük adamlar’, hızla unutturulup tahliye edilen müteahhitler, otel sahipleri vs... Bu toplum unutmadan nasıl yaşayacak, biri de bunun cevabını biliyorsa çıksın söylesin!

İki sene sonra, senei devriyesi sebebiyle 6 Şubat depremini hatırladığımız günlerdeyiz.

Hayatta kalabilmek için unutma refleksi geliştirmiş bir toplum, ne kadar istemese de onu üzen, korkutan, endişelendiren gerçekleri unutma eğiliminde oluyor işte. Çünkü belki de bin mislini tekrar tekrar yaşayacağını biliyor. Ama yapabilecek hiçbir şeyi yok. Ne yapsın, unutuyor. Unutmazsa bu bilgiyle, başına geleceklerin gerçekleşmesini bekleyerek yaşayamaz çünkü.

Bakınız Kartalkaya’da yaşanan facia Türkiye’nin bir özetidir aslında.

İhmaller, hatalar sonucu insanlar diri diri yanmış, pencerelerden atlayıp ölmüş, çarşafların ucunda daha fazla tutunacak gücü kalmayıp düşmüşlerdir.

36’sı çocuk 78 insan sorumluların sorumluluklarını yerine getirmemesinden ötürü öldüler.

Oysa bu kaçıncı ölüm, bu kaçıncı ihmal, bu kaçıncı facia, bu kaçıncı acı.

Kartalkaya’ya bakın; iktidarın bakanıyla, muhalefetin belediye başkanıyla, parayla iş görmeyi adet edinmiş otel sahibiyle, gözaltına alınan ‘küçük adamlar’ıyla, yan aktörleriyle ve asla yasal işlem görmeyen ana aktörleriyle topyekûn küçük bir Türkiye simülasyonudur aslında orada meydana gelenler. Türkiye de işler böyle yürür çünkü.

Bakın, Kartalkaya’yı çıkartın yerine Hatay’ı koyun, Adıyaman’ı koyun, Kahramanmaraş’ı koyun, Gölcük’ü, Soma'yı koyun, yine aynı aktörlerle karşılaşacaksınız.

Parayla iş çözdüren müteahhitler, iş adamları, asla sorumluluk kabul etmeyen bakanlar ve belediye başkanları. Göstermelik tutuklanan ‘küçük adamlar’, hızla unutturulup tahliye edilen müteahhitler, otel sahipleri vs...

Bir siyasi tartışmalar girdabında senin oğlun, kızın ölmüş, tüm aileni, geçmişini-geleceğini kaybetmişsin kimin umurunda!

“Ben yapmadım miki yaptı” diye kaçışan koca adamlar koltuklarında oturmaya devam ederken “acımız büyük” mesajları, “unutmadık, unutanın kalbi kurusun” lafları gırla…

Sonra neden Türkiyeli insanlar bu kadar hafızasız diye yakınalım.

Hafızalı olsak nasıl yaşayacağız, biri de çıksın bize bunu anlatsın.

Şimdi uzmanlar bizi uyarıyor, “İstanbul sırada” diyor. “Dört milyon insan ölecek” diyorlar. “Ölmeyenler de ‘keşke ölseydim’ diyecek, çünkü ortalık savaş alanına dönecek” diyorlar.

Bize diyorlar bunu, sanki çözüm bizdeymiş gibi!

Diğer yandan bakan Murat Kurum açıklıyor, “1,5 milyon konut yüksek risk altında. İstanbul’un bunu kaldıracak gücü yok” diyor, bize diyor bunu!

Biz unutmazsak, yaşananları hafızamızdan hızla silmezsek nasıl yaşayalım, siz söyleyin şimdi bana…

Tüm deneyimlerin sonucunda ortaya çıkan; ‘en iyi’ ihtimalle öldüğümüz, en kötü ihtimalle sevdiklerimizin öldüğü, hayatta kalanların mafya, hırsız, it kopukla yaşam mücadelesi vereceği, tek bir sorumlunun dahi sorumluluk kabul etmeyeceği belli… Adeta “ölenler ölsün yola öyle devam edelim” kararı alınmış gibi, sonra bizim arkamızdan da “unutmadık” çekileceği besbelli…

Nasıl çaresiz, nasıl boğucu bir yaşamdır bize reva görülen.

“Yeter artık” deyip sokağa dökülsen teröristsin, istifa istesen vatan haini, “sorumlular yargılansın” desen yargının durumu ortada…

Kime, neye güvenip hakkını savunacaksın.

Koca bir denizde köpek balıklarının arasında bir başınasın!

Şimdi soruyorum;

Bu toplum unutmadan nasıl yaşayacak arkadaşlar, biri de bunun cevabını biliyorsa çıksın söylesin!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bu gidişin sonu İmamoğlu mu?

Ev hapisleri, ibretiâlem gözaltları, jet tutuklamalar, olmayacak suçlamalar, zorlama soruşturmalar. Bunların hepsi de sanki tek bir hazırlığı işaret etmekte. Hazırlandıkları şey İmamoğlu gibi görünüyor…

Her kim olursan ol; bir pencerenin kenarında, aşağı sarkıttığın çarşafın ucunda, tek başına ölümle yüz yüze kalacağın gün mutlaka gelecektir bu ülkede

Bir ülke adına daha acı, daha tükenmiş, daha bitmiş bir tablo olabilir mi bilemiyorum. Her faciadan sonra biraz daha zor oluyor nefes almak…

Korku duvarının ardı özgürlüktür!

Ülkede kaçakçılar, sahtekârlar, mafyalar cirit atıyor ama ‘reklam aşkı’ iddiasına göz açtırılmıyor! İçinde yaşamasan gülersin…

"
"