Siyasetin daha doğrusu Cumhur İttifakı'nın geleceğini belirleyecek iki ayrı yargı dosyasının aynı takvim içinde görülmesi, gerçekten ilginç bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyor.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesine ilişkin davaya MHP'nin tepkisi malum. Ancak ağır aksak ve eksik biçimde de olsa yargılama süreci devam ediyor. Diğer taraftan Ayhan Bora Kaplan dosyasında ortaya çıkan ilişkiler de AKP'de rahatsızlık yaratıyor.
MHP, devletteki kadrolarının AKP tarafından tasfiye edilmesi halinde "erken seçim" dahil neler olabileceği konusunda, bu konuda uzman genel başkanı aracılığıyla arka arkaya mesajlar vermekten geri kalmıyor.
Masadaki oyun, herkesin gözü önünde yaşanıyor.
Kartlar dağıtılıyor, sonra yeniden karılıyor, bir daha dağıtılıyor, bir kez daha karılıyor.
Yakın zamanda neler olacağını kimse bilmiyor. Öyle bir tuhaf ortam.
Teknik Büro'dan yasa dışı çıkarılan kayıt cihazı
Gündem her ne kadar bu iki yargılama merkezinde devam ediyor olsa da Sinan Ateş ve Ayhan Bora Kaplan dosyalarının dışında bir dosya daha var Cumhur İttifakı'nı etkileyecek.
Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde patlak veren "gizli tanık" skandalı dosyası da çokça önemli bu süreçte.
Ayhan Bora Kaplan soruşturması çerçevesinde gizli tanık yapılan Kaplan'ın en yakın adamı Serdar Sertçelik'in ayağında kelepçeli halde evinde yaşaması gerekirken, gittiği bir lokantada vurulmasıyla başlayıp, Sertçelik'in sonrasında henüz tam aydınlatılamayan firarıyla devam eden ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "darbe girişimi" iddiasıyla nihayetlenen süreç, en az diğer iki dosya kadar gündemde.
Tutuklu polis müdürleri ve amirleri var, olayla ilgili.
Serdar Sertçelik
T24'ten Asuman Aranca, söz konusu süreç hakkındaki savcılık iddianamesinin tamamlanıp dava açıldığını kamuoyu ile paylaştı.
Dosyada yer alan 6'sı polis 13 sanığa çeşitli hapis cezaları verilmesi mahkemeden talep edildi.
Aradan geçen sürede dosya çerçevesinde pek çok farklı bilgi ya da gelişme ortaya çıktı.
Ancak bunlardan birisi pek dikkat çekmedi: Serdar Sertçelik'in gizli tanık olduğu dönemde kendisiyle yapılan bir görüşmenin yasa dışı biçimde kayıt altına alınması.
Soruşturma dosyasında yer alan ifadeler incelendiğinde; Sertçelik'le polisin yaptığı özel bir görüşmeyi yasa dışı kayıt altına alması ve sonrasında da bu kaydın soruşturma için kullanılması.
Anlatayım.
Kıbrıs'tan ülkeye gelen Sertçelik, gizli tanık yapılarak dosyaya alındı. Sonrasında, polise aktardığı bilgilerin, Kaplan ve adamlarınca öğrenilmesi sonucunda çorbacıda vuruldu.
Evinde tıbbi tedavi süreci devam eden ve aynı zamanda gizli tanık programında bulunan Sertçelik'le, soruşturmayı yürüten Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi polisleri görüşmek istedi.
Bu noktada; gizli tanık programındaki Sertçelik'le polisin savcılık bilgisi dışında görüşme yetkisi olmadığını ekleyeyim. Kaldı ki soruşturma savcısının da bu konuda polise yetki devri yapmadığının altını çizeyim.
Yani, soruşturmayı yürüten polis ya da polislerin Sertçelik'le yapmayı planladıkları yüz yüze görüşme usulsüzdü.
Buna rağmen, Organize Suçlarla Mücadele Şubesi polisleri Sertçelik'le görüştü.
İşte işin püf noktası da burası.
Şubenin yürüttüğü adli işlemlerde kullanılmak üzere envanterde bulunan dinleme cihazı usulsüz olarak kullanıldı.
Teknik Büro olarak tanımlanan ve gerek fiziki gerekse her türlü iletişim sistemlerinin takip etmekle yetkilendirilmiş birimde bulunan dinleme cihazı, halen tutuklu bulunan Şube Müdür Yardımcısı Şevket Demircan'ın talimatıyla yine aynı dosyadan tutuklu Komiser Ufuk Gültekin'e teslim edildi.
Söz konusu cihazın teknik dinleme veya kaydında kullanımı için öncelikle Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. Maddesinden savcılık ya da mahkeme tarafından yasal talimat verilmesi mecburiyeti var.
Ayrıca, CMK 135. maddeden verilen talimat, özel tebligatla beraber teknik büroda görevli polise sunulması sonrasında tebligatı alan yetkilendirilmiş polis, dinleme cihazını "zimmet işlemi" karşılığında takibi yapacak diğer personele teslim etmekle yükümlü.
Cihazın, görevin tamamlanması sonrasında yeni bir zimmet teslim tutanağı ile bu defa ilk teslimi yapan teknik büro personeline iade edilmesi zorunlu.
İşte bu işlemlerin hiçbiri yapılmadan, ses kayıt cihazı Demircan'ın talimatıyla, Sertçelik'le görüşme yapacak Komiser Gültekin'e teslim edildi.
Gültekin, aldığı talimat gereğince cihazı kendi üzerine yerleştirip, Sertçelik'in evine giderek özel bir görüşme gerçekleştirdi.
Sertçelik'in konuşmaları ve görüntüsü kendi bilgisi dışında yasa dışı biçimde kayda alındı.
Görüşme içeriğindeki veriler ve bilgiler soruşturmada polisçe kullanıldı.
Kaldı ki, adliyedeki yargılama dosyasına bakıldığında; Teknik Büro'nun başında yer alan ve Şube Müdürü Kerem Gökay Öner tarafından atanan yetkilendirilmiş polisin, sonrasında bizzat Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç'in talimatıyla değiştirildiği mevcut ifadelerden anlaşılıyor.
Şube Müdürü Öner'in atadığı personelin Dinç'in talimatıyla değiştirilmesinin ardındaki isim ise, dosyanın en başında yer alan ve tutuklu sanık Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik.
Bu durum İçişleri Bakanlığı müfettişlerince de tespit edildi.
Yaşanan bu sürecin, Ayhan Bora Kaplan'la ilgili dosyanın "sakatlanmasına" neden olan konu başlıklarından olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Tabii bu aşamada önemli bir tablo daha karşımıza çıkıyor; savcılık tarafından adli kolluk yetkisi verilmeyen Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik'in, adli kolluk amiri sorumluluğunda görev yapması yine yasaya uygun değil.
Hiçbir şeyi bilmeyen müdür!
Savcılığın hazırlık soruşturmasının tamamlanıp iddianamenin mahkemece kabul edilmesiyle sanıkların ifadeleri de resmiyet kazandı, doğal olarak.
Dosyanın en önemli ismi Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde 22 sayfa ifade verdi.
Çelik, ifadesinin neredeyse tamamında tek bir cümle kurdu:
"Ben, İl Emniyet Müdür Yardımcısı olduğum için konuları Şube Müdürü takip eder. Beni de bu konudan bilgilendirir."
Çelik, önüne konan somut belge ve bilgilere karşın aynı cümleyi tekrarlarken, ifadeyi alan meslektaşlarının "Serdar Sertçelik isimli şahsı tanır mısınız? Tanıyorsanız kendisi ile ne zaman kim / kimler aracılığıyla tanıştınız? Kendisi ile nasıl bir ilişki ve irtibatınız vardır?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Serdar Sertçelik isimli şahsı Organize Şube Müdürlüğü'nden sorumlu il emniyet müdür yardımcısı olduğum için Kıbrıs'tan ilk geldiğinde bir kez görüştüm. Başka da bir görüşmem olmadı. Bu görüşmem de kolluk görevlisi ve şüpheli arasındaki görüşmedir."
Çelik, Sertçelik'le sadece bir kez görüştüğünü anlatmasına karşın, meslektaşları bu yanıt üzerine kendisiyle Sertçelik'in kullandığı cep telefonun baz yani HTS kayıtlarını ortaya koydu.
Söz konusu verilere göre, Çelik ile Sertçelik farklı tarihlerde 16 kez ortak baz sinyali verdi.
Çelik, HTS / baz kayıtlarının çakışmasını şöyle savundu:
"Bana göstermiş olduğunuz tabloyu inceledim. Serdar Sertçelik isimli şahıs ile hiçbir telefon irtibatım olmamasına rağmen bu baz birlikteliğim nasıl oluşuyor anlamadım. Yukarıdaki şahıslar (aynı ifadede ) ile olan baz birlikteliğim gibi olduğunu düşünüyorum. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Konya – Samsun yolu üzerinde. Yanında günlük binlerce kişinin ziyaret ettiği Ankara'nın en büyük alışveriş merkezi olması ayrıca karşısında da yeni açılan Millet Bahçesi'nden dolayı buraya gelen her insan ile benim vermiş olduğum ortak baz benim herkes ile görüştüğüm anlamına gelmez."
Fakat Çelik'in savunmasında gündeme getirdiği "tesadüf" baz örtüşmelerine karşın Çelik'in beş ayrı telefon numarası ile Sertçelik'in kullandığı dört ayrı telefon hattının HTS çakışmalarının da bir açıklaması olması gerekir kanımca.
Üstüne üstlük; Çelik ifadesinde kendi adına kayıtlı iki GSM telefon hattının bulunduğunu, eşinin kullandığı GSM telefon hattının da kendisine ait olduğunu söyledi.
Terörle Mücadele Şubesi'nde Çelik'e sunulan verilere göre, tutuklu polis müdürünün beş ayrı GSM hattı numarasıyla Sertçelik'le baz çakışması yaşadığı görülüyor.
Kişisel veri olduğu için söz konusu kayıtları koymuyorum Büyüteç'e. Ancak, bu beş GSM hattı içinde kendisine ait iki GSM numarasının yanında "eşinin kullandığını" öne sürdüğü GSM hattı ve henüz kime ait olduğu ortaya çıkarılmamış iki GSM hattı daha var.
Bir polis müdürü kendisine ait olan iki telefon hattının dışında, eşinin kullandığını ifade ettiği GSM hattını ve sahibi belli olmayan iki GSM hattını neden kullanır acaba?
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|