Deprem bölgesinde arama - kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken, diğer yandan büyük felaketi yaşayan kentlerde savcılıklar adli soruşturmalara başladı.
Olay yerlerinden elde edilen delillerin ışığında başlatılan adli soruşturmalar çerçevesinde deprem kaynaklı ölümlerde ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle müteahhitler başta olmak üzere şüpheliler gözaltına alınıyor.
Kuvvetli suç şüphesi olanlar tutuklanarak cezaevine gönderiliyor.
Devletin, depremzedelerin mağduriyetini giderici önlemleri almakta gecikmesinden doğan tepkiler her geçen gün büyürken, toplumda yükselen tansiyon adli soruşturmalarla düşürülmeye çalışılıyor.
Depremden etkilenen kentlerin cumhuriyet başsavcılıkları bünyesinde özel olarak Deprem Suçları Soruşturma Bürosu kuruldu, Adalet Bakanlığı'nın talimatıyla.
Büroda görevlendirilen savcılar sadece deprem suçlarına bakacaklar.
6 Şubat'taki felaket sonrasında ortaya çıkan tabloya bakıldığında savcılıklar öncelikle müteahhitler ve bina inşaatlarında görevli olanlar üzerinde yoğunlaşacak.
Bölgedeki adli kaynaklardan edindiğim bilgiye göre; soruşturmaları hızlandırmak ve isabetli sonuç alınmasını sağlamak amacıyla özel bir uygulamaya geçildi.
Bu çerçevede, şüphelilere yöneltilecek sorular oluşturuldu.
Haklarındaki iddialar kapsamında gözaltına alınan şüphelilere savcılıklarda yöneltilen sorular özetle şöyle:
* Binanın sahibi, müteahhidi, fenni mesulü, sürveyanı (fenni mesul vekili), mimarı kim?
* Bu binada sizin sıfatınız nedir?
* Bina kaç yılında yapıldı, hangi tarihte inşaata başlandı, hangi tarihte tamamlandı?
* Müteahhit iseniz; Kahramanmaraş ilinde ya da deprem bölgelerinde yaptığınız ve yıkılan başka bina var mı?
* Binanın açık adresi nedir, kaç bloktan oluşur, bina ya da site adı var mı, kaç kattan oluşur, her katta kaç daire vardır, binada ikamet eden kişi sayısı ile ilgili bilginiz var mı?
* Binanın yıkılması ya da hasar görmesi sonucu kaç kişinin öldüğü, kaç kişinin yaralandığı, kaç kişinin sağ olarak kurtarıldığı, kaç kişinin halen enkaz altında olduğuna ilişkin bir bilginiz var mı?
* Binanın yıkılması ya da hasar görmesi sonucu yakınlarınızı kaybettiniz mi?
* Binanın ruhsatı alındı mı, alındıysa hangi tarihte alındı, mimari ve statik projesi var mı? Mimari ve statik projeyi kim hazırladı, yapı denetimini yapan firma hangisi?
* Bina ile ilgili imar barışı kapsamında bir başvurunuz oldu mu, imar mevzuatına aykırılık nedeniyle cezai ya da idari soruşturma başlatıldı mı? Başlatıldı ise, bunlara ilişkin hakkınızda yaptırım uygulandı mı?
* Bina yapıldıktan sonra ruhsata aykırı olarak ilave kat inşa edildi mi?
* Binanın yapı türü nedir, yığma, betonarme ya da karma mı?
* Binanın altında iş yeri var mı? Var ise, bina kurulurken mi tasarlandı? Yoksa sonradan mı oluşturuldu? Kolon ya da kolonlar kesildi mi? Eğer kolon kesildiyse kim tarafından kesildi? İşletme var ise; kim, ne zamandan itibaren işletiyor, market ya da galeri olarak mı işletiliyor?
* Bina 06.02.2023 Pazarcık depreminde mi, Elbistan depreminde mi yıkıldı?
İşte bu soruların yanıtları doğrultusunda şüpheliler hakkında adli süreç başlatılıyor.
Bina veri tabanı oluşturulmalı
Deprem sonrasında başlatılan adli süreçle ilgili yakın zamanda emekli olmuş üst düzey bir yargı mensubu ile durumu görüştüm.
Önemli yerlerde görev yapan dostumla yaptığım görüşmede önemli cümleler kullandı.
Yaptığı değerlendirmenin en önemli bölümünde, savcılıkların gerek şimdiki adli soruşturmalar gerekse gelecekte yaşanabilecek benzer doğal afetler sonrasında sorumlu bulundukları yerlerde belediyeler ile iş birliğine girerek binalar ve her türlü yapıları kapsayan özel bir veri tabanı oluşturulması gerektiğine dikkati çekti.
Sözü tecrübeli yargı mensubu dostuma bırakıyorum:
"1. Bugün itibari ile mevcut durumdan ders alarak öncelikle il başsavcılıkları bir soruşturma dosyası açacak, ilde belediyelere ve valiliklere genel bir yazı göndermeli. Yazıda, bütün binaların künyesi istenmeli. 5, 6, 7, 8, 9 şiddetinde güncel bir depremin olması durumunda binaların, köprülerin, otellerin, yolların yıkılma ihtimallerinin olup olmadığı sorulmalı.
2. Bütün binaların künyesi çıkarılmalı. Binaların yaşı, müteahhitinin, mevcut yönetiminin, sorumlusunun kim/kimler olduğu sorulmalı. Bu bilgilerin dijital ortama aktarılıp gönderilmesi ve ihtiyaç halinde gönderilmek üzere saklanması istenmeli.
3. Çürük ve dayanıksız binalar ile ilgili tedbir alınması, alınan tedbirlerin sorumlulara tebliği, sağlanmalı.
4. Son on yılda inşa edilip, çürük çıkan binaların sorumlularının tespiti, çürük binanın delilleri ile birlikte evrakların gönderilmesi istenmeli.
5. Otel, motel, market ve mağazalar da yapılan tadilatının bina ve çevre güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmediklerinin tespiti istenmeli."
Bu noktada önemli bir durum daha var.
Şöyle ki, şu günlerde yaşananların sıcaklığı ve kamuoyu tepkisi sebebiyle bilhassa müteahhitlere yönelik yürütülen adli soruşturmalarda arka arkaya gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleşiyor.
Bir de madalyonun diğer yüzü var.
Haklarında adli soruşturma başlatılan müteahhitlerin siyasetle bağlantıları "şimdilik" ya bilinmiyor ya da yüksek sesle seslendirilmiyor.
Ola ki, ilerleyen süreçte adli süreçte yaşanacak gelişmeler siyasetin, özellikle iktidarın bam teline dokunursa neler olur acaba?
Müteahhitlerin iktidarla geçmiş bağlantıları gün ışığına çıkarsa adli soruşturmalar nasıl şekillenir?
İşte bu aşamada, iktidarın halka yönelik samimiyeti net biçimde görülecek!
Devlet Denetleme Kurulu devreye girmeli
Bu arada; evet, adli soruşturmalar başlatıldı. Ancak ortaya çıkan tabloya bakıldığında, sadece adli soruşturmalar yeterli olmayacak kanımca.
Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) devreye girmesi gerekiyor.
DDK'nın; geçen yıl Tarım ve Orman Bakanlığı'nda, Uruguay'dan canlı hayvan ithalinde bakanlıktaki bazı görevlilerin rüşvet olayına karıştığı yönünde bulgulara ulaştığını anımsatayım.
DDK uzmanlarının yürüttüğü soruşturma sürecinde dönemin Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli istifa etmişti. Ya da iktidarın deyimiyle görevden affını istemişti.
İşte şimdi aynı DDK, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla depremde ortaya çıkan tabloyu araştırmalıdır.
Zira yaşananlar ve gündeme gelen iddialar, ilgili bakanlıkların bünyesindeki Teftiş Kurulları'nın yürüteceği soruşturmaları aşan daha üst noktada.
DDK; Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kamu kurumlarının merkez ve taşra teşkilatlarının deprem felaketindeki sorumluluklarını ortaya çıkarmalı ve kamuoyuyla paylaşmalı.
Cumhurbaşkanlığı'nın dolayısıyla iktidarın, depremzedelere ve ülkeye yapacağı önemli hizmetlerden birisi DDK incelemesi başlatmasıdır.
Antakya'nın faturası kimin?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, önceki gün Kahramanmaraş'ta yaptığı açıklamalarda vahim bir bilgiyi paylaştı.
Bakan Soylu, "Antakya'da her iki konuttan birisinin yıkık olduğunu" duyurdu.
Bu cümleden hareketle enkaz altında kalan ve yaşamının yitirenlerin sayısını ulaşacağı nokta bir yana az evvel okuduğunuz soruşturmalar ve incelemeler çerçevesinde Antakya'da görev yapanların da deprem felaketindeki paylarının hesabını vermeleri gerekir, kanımca.
Şimdi bu okuyacağınız cümleler, CHP ve MHP yönetiminin pek de hoşuna girmeyecektir büyük olasılıkla.
Yürüyen adli soruşturmalar bir yana; Bakan Soylu'nun sözlerine bakıldığında Antakya'da yaşananlarda payı olduğu anlaşılan eski ve yeni Antakya Belediye Başkanları'nın acilen siyaset sahnesinden çekilmeleri elzem.
Bu durumda iktidarın diğer il ve ilçelerdeki belediye başkanlarına ne yapıldığına bakılmaksızın, CHP yönetiminin Antakya Eski Belediye Başkanı ve halen Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş ile MHP yönetiminin de mevcut Antakya Belediye Başkanı İzzettin Yılmaz'ı görevden alması gerekir.
Antakya'da yaşanan tabloda payları olan iki siyasetçinin görevden alınmasıyla depremde yitirdiklerimizin acısı bir nebze olsun hafifleyecektir. Böylelikle iktidara da örnek olacaktır.
Tabii; Savaş ile Yılmaz arasında bir dönem belediye başkanı olan AKP'li İsmail Kimyeci'yi de unutmamak lazım.
* * *
Büyüteç'i genç kuşağın pek tanımadığı ancak bu topraklardaki sol ideolojinin önemli isimlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın bir sözüyle bitireyim:
"Yüksek devlet görevleri kâr değil, feragat ve şeref içindir. Şeref, kişi yararını zedelediği ölçüde gerçektir."
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|