Haftanın fotoğrafı Adana'dan geldi.
İktidarla pek yakınlığı olmayan vakfın, halen tutuklu bulunan sekiz gönüllüsünün serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla vakıf başkanı Alparslan Kuytul'un liderliğinde pazar günü düzenlenen protesto mitinginde olaylar çıktı.
Kadın polisin görev yeri, radikal dinci görüşleri benimsediği bilinen Furkan Vakfı'nın Adana'nın Seyhan ilçesindeki eylemi.
Türbanlı ve resmi elbiseli polis memuresi, sağ elindeki copu havaya kaldırmış, hedefine doğru indirmeye hazırlanıyor.
Yüzünde virüsten koruyucu maske olması, polis memuresinin copu indirirken nasıl bir ruh halinde olduğunu anlamımızı engelliyor. Buna karşın, karmaşık ruh haline içinde olabileceğini düşünüyorum.
Amirinden aldığı talimatla görevini yerine getirme çabası içinde büyük olasılıkla.
Sadece bu fotoğraf değil elbette, çokça vahim görüntüler yansıdı sosyal medyaya eylemle ilgili.
Furkan Vakfı'nın AKP iktidarıyla arası iyi değil. İslâmiyeti ve Müslümanlığa bakışı AKP ve tabanında farklı. AKP'yi siyasal İslamcı olarak değerlendiriyor vakıf başkanı Kuytul ve beraberindekiler.
Vakfın internet sitesinde "Müslümanlar, particilik ve başka yollar yüzünden gerçek bir İslami hareket olamadılar. Sorunun kaynağı sistemin kendisidir" görüşü ortaya konuyor. Kuytul ve ekibinin amacı ise, "hakiki imana ulaşmış, ibadete âşık, ahlak sahibi ve Allah'ın yeryüzünde hâkimiyeti için meşru yollarla mücadele eden öncü bir nesil hazırlamak."
Kaldı ki, Kuytul'un Kürt açılımı ve 15 Temmuz süreciyle ilgili AKP'yi kışkırtan söylemleri mevcut. İktidar, kendi etrafındaki dini gruplara sıcak yaklaşım gösterirken, söylemleri nedeniyle Furkan Grubu'ndan memnun değil. Adana'da gerçekleşen bir adam kaçırma olayında Furkan Grubu hakkında iddialar var.
Ayrıca, Kuytul'un İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu hedef alan siyasi değerlendirmeleri dikkat çekiyor. İstifası isteniyor. Soylu'nun bu yönüyle Furkan grubundan hoşnutsuzluğunu da not etmek gerek.
Diğer taraftan, Furkan Grubu'nun, laiklik başta Cumhuriyet ilkelerinden uzak olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
AKP'nin iktidar olmasıyla birlikte, tarikatlar, cemaatler, radikal faaliyetleri ön plana çıkan vakıf ve dernekler üzerinden yarattığı Cumhuriyet karşıtı "finansa dayalı dini siyaset" ortamının yarattığı tablodur bu.
Polis, Adana'da aleni biçimde yapılan kamera kayıtlarına karşın, gösterilen tepkilere rağmen eylemcilere ağır müdahalede bulunuyor, umursamaz biçimde.
Kuytul ve beraberindekiler zaman zaman iktidara karşı eylemler yapıyorlar.
Hatırlarsanız Gaziantep'te geçen yıl Ramazan'da cami içindeki eyleme de polis müdahalesi olmuştu.
Ortaya çıkan görüntüler sonrasında Ankara'nın baskısıyla dönemin Gaziantep Emniyet Müdürü Cengiz Zeybek emekliliğini istedi.
Adana Valiliği, yaşananlarla ilgili inceleme başlatıldığını açıkladı. Suç unsuru bulunması halinde inceleme soruşturmaya evrilecek.
Bu çerçevede pazar günü Adana'da yaşananların iktidar cenahının bir açıklaması vardır mutlaka.
Sokak eylemlerinde polis memurları ya da memurelerinden daha çok amir ve müdürlerin tutumu önemlidir.
Devlet gücünü yöneten amir veya müdürlerin vereceği "gereğini yapın" talimatı, ucu açık bir emir olduğundan müdahalede görev alan polislerin denetim altında tutulmasının önemi büyük.
Gaziantep'tekinden daha vahim görüntülerin yaşandığı Adana'nın Emniyet Müdürü Doğan İnci ve süreçte görev alanlar hakkında valilik bakalım ne tür işlem yapacak.
Yapılacak inceleme / soruşturma, polisin bir toplumsal olayda neden böyle bir hareket tarzı izlediğini gün ışığına çıkartacak. "Gereğini yapın" talimatının yerelden mi yoksa Ankara'dan mı verildiğini ortaya koyacak.
Teşkilatı karıştıran yönetmelik
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün dolayısıyla İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı yönetmelik değişikliği polis teşkilatında büyük tepki çekti.
Teşkilattaki polis memuru ve memurelerinin ülke genelinde görev yapacakları yerleri belirleyen atama ve yer değiştirme yönetmeliğindeki yeni düzenleme muhalefetin de gündemindeydi.
Böyle bir düzenleme yapılmasının teşkilatı yönetenler açısından mutlaka bir gerekçesi olmalı.
Gerekçe, polislerin meslek yaşamları boyunca birden fazla doğu görevi yapmalarının önünün açılması. Devlet daha verimli iş gücü kullanacağını hesaplamış olabilir. Zaman içinde uygulamanın nasıl sonuç vereceği anlaşılacak.
Fakat unutulmaması gereken bazı gerçekler de var elbette.
Birincisi, şimdiye kadar atama ve görev yerlerinin belirlenmesinde düzenli bir döngü vardı. İkinci kez doğu görevi çıkan personel ya göreve gidiyor ya da emekli oluyordu. İnsan kaynağı açığı ise sıkça yapılan polis sınavlarıyla zaten gideriliyor.
Şimdi bu döngünün bozulması, teşkilatın asıl yükünü çeken polislerin yaşamlarında büyük sıkıntılara neden olacak. Her dönem kamuoyunda tartışılsalar da polislerin de insan olduğunun unutulmaması gerek. Aile yaşamları öncelikli olmak üzere yaşam döngüsünde sıkıntılar yaşayacaklar.
İkincisi, son yıllarda iyiden iyiye siyasetin etkisi altında kalan teşkilatta torpil ve tavassut uygulamaları daha fazla yaşanacak. Özellikle siyasetten daha açıkçası iktidardan gelen taleplerin geri çevrilmeyeceği göz önüne alındığında polisler yaşam döngülerinin zarar görmemesi için siyasetçi peşinde koşacaklar.
Bir bakıma her tayin döneminde teşkilat, siyasetin biraz daha etkisinde kalacak. Torpilini bulan işini yürütecek, bulamayanlar ise kaybetmeye devam edecek.
Bu sürecin bir de siyasi karşılığının olacağı kuşkusuz. Emniyet teşkilatındaki insan kaynağının yaklaşık yüzde 85'i polislerden oluşuyor. İlk genel seçimlerde bu uygulama sandıkta karşılığını bulacaktır.
Tabii, İçişleri Bakanlığı'nın farklı bir ajandası yoksa!
Kısacası iktidar, deyim yerindeyse arı kovanına çomak soktu.