08 Aralık 2020

Kılıçdaroğlu ve telefon dinlemeleri

FETÖ'den sonra durum değişti mi? Devlet bu konuda yurttaşına güvence verebiliyor mu? Toplum içinde sivrilen kimi isimler telefon üzerinden rahatça iletişim sağlayabiliyor mu?

"(…) Yıldız'ın mahrem yapısı ile alakalı önemli olduğunu düşündüğüm bir diğer konu da; FETÖ'nün emniyet yapılanmasının daha mahremi olan Dil Kursu / Yıldız birimine bağlı olarak kurulan şirketlerin kapatılması ile ilgilidir. Açık kimlik bilgilerini bilmediğim ancak Yıldız'a bağlı olan bu şirketlerin kapatılması ile ilgilenen Mert kod isimli şahıs, mart ayının ilk başlarında, şirketleri kapatırken, kendisinin de şirketinin olduğunu, bu şirketle FETÖ adına faaliyet yürüttüğünü ve şirketin zarar ettiğini, bu şirketin geçmişte mahrem yapının talimatıyla kurulduğunu, Yıldız birimine teknik cihaz, malzeme tedarik etmek için İsrail ülkesinden dinleme cihazı olan malzemeleri tedarik etme amaçlı satın aldığını, başbakanın ofisinde dinleme cihazı bulunca malzemeyi getirmekten vazgeçildiğini ancak İsrail'de ismini bilmediğim firmanın satışını sağladığını ve parasını istediğini, kendisinin şirketinin zararının bundan kaynaklandığı şeklinde şikâyette bulunduğunu duydum. Bunun üzerine ABD'de bulunan Türkiye Emniyet İmamı Kadir kod isimli Temel Alsancak'ın talimatıyla ihtiyacın yarısı olan 50 bin lira Mert kod isimli şahsa FETÖ emniyet kasasından ödendi. Başbakanın ofisinde bulunan 'böcek'in FETÖ'ye bağlı şirketler tarafından temin edilerek operasyonun FETÖ tarafından yapıldığını daha net anladım."

* * *

Yargının ve emniyetin verdiği bilgilere halen itibar gösterdiği Garson, kendi anlatımlarına göre, FETÖ'de 20 yıldan fazla görev almış. Ve teslim olduğu 2017 itibarıyla "7 yıldır emniyet mahrem yapılanması"nda aktif rol almış.

Yani Fethullah Gülen cemaatinin devleti tamamen ele geçirmek için harekete geçtiği 2010'dan itibaren.

Garson'un, anlatımlarında "Dil Kursu / Yıldız" olarak tanımladığı emniyet birimi, FETÖ'nün en çok değer verdiği İstihbarat Başkanlığı.

Açıklamalardan anlıyoruz ki; FETÖ, emniyet teşkilatında aktif olduğu dönemde İsrail'de bir firmadan dinleme cihazları satın alabilmek amacıyla kendi içinde özel şirketler kurmuş.

Oysa bu birimin ihtiyacı olan teknik cihazların yasal yollardan satın alınabilmesi için gerek genel bütçe, gerekse istihbarat başkanlığının örtülü ödeneğinin kullanılma yetkisi mevcut.

Buna karşın FETÖ, İstihbarat Başkanlığı'nda kullanılmak amacıyla devletin resmi kayıtlarından gizlenmesi için kurduğu şirketler üzerinden alım yapıyor.

Garson'un verdiği bilgilere göre, cihazların tesliminden vazgeçilmiş. Ama daha sonra sürecin ne olduğunu Garson bilmiyor.

Satın alınan cihazlar Türkiye'ye geldi mi? Gelmedi mi? Orası muamma.

* * *

Bu açıklamalara, "Garson" kod adı verilen FETÖ gizli tanığının verdiği bilgileri okurken rastlamıştım.

"Zamanı gelince kullanma" amacıyla da not etmiştim.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçen cuma T24'de Murat Sabuncu'nun sorularını yanıtlarken yaptığı "kendisinin ve ailesinin telefonlarının dinlendiği, kendisinin izlendiği" açıklamaları sonrasında başlayan tartışma çerçevesinde notlarımı ve bildiklerimi kamuoyu ile paylaşmanın zamanı geldiğini düşündüm.

Devletin, hedef aldığı yurttaş veya yurttaşlarının telefonlarını dinlemesi sorunu uzun yıllardır tartışılıyor maalesef.

Bu tartışma, gerek iletişim ve haberleşme teknolojisinde yaşanan gelişmeler, gerekse AKP iktidarının Gülen cemaatine bürokraside, özellikle emniyet teşkilatında yol vermesiyle boyut değiştirdi.

Biraz geriye gittiğimizde emniyet içindeki FETÖ'cü yapılanmanın, toplumun değişik kesimlerinden on binlerce kişinin telefonlarını sahte isim ve kodlarla yasa dışı biçimde dinlediği, izlediği ortaya çıkarıldı.

Hele ki, Ergenekon, İzmir askeri casusluk, Balyoz gibi kumpas soruşturmaları, hatta Hrant Dink'in öldürülmesi sürecinde yapılan yasa dışı teknik takip işlemlerinin ortaya çıkarılması toplumda kolay tedavi edilemeyen travma yarattı.

Keza, 2008'de AKP'nin kapatılma davası sürecinde kimi Anayasa Mahkemesi üyeleri ile hâkim ve savcıların telefonlarının dinlendiğinin anlaşılması da bu konuda önemli örneklerdendir.

Telefon dinlemelerin mağdurları aradan yıllar geçse de halen bu sürecin sıkıntısını çekiyor.

* * *

Peki, FETÖ'den sonra durum değişti mi? Devlet bu konuda yurttaşına güvence verebiliyor mu? Toplum içinde sivrilen kimi isimler telefon üzerinden rahatça iletişim sağlayabiliyor mu?

Kendisi de FETÖ'nün yasa dışı telefon dinlemesi mağduru olan bu satırların yazarı, her üç soruya da gönül rahatlığı içinde "evet" yanıtını veremiyor.

Bugün, suç ve suçluyla mücadele kapsamında yasal biçimde telefon dinlemeleri, Milli İstihbarat Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nce gerçekleştiriliyor.

Jandarma ve Emniyet teşkilatlarında birbiri karşılığı olan istihbarat, terörle mücadele, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele, narkotik suçlarla mücadele, asayiş hizmetleri ve siber suçlarla mücadele birimleri kendi içlerinde ayrı ayrı telefon dinlemesi ve izlemesi yapma yetkisine sahip.

Bunlar bilinenleri. Bilinmeyenler varsa onları hesaba katamıyorum!

Telefon dinlemesi ve izlemesi konusunda yasal mevzuat mevcut.

Ama unutmamak gerekir ki, FETÖ zamanında da yasal mevzuat vardı. Sözde yurttaşı koruyan yasal mekanizma vardır. Ancak, FETÖ bu mevzuatın boşluklarından yararlanıp sahte isimlerle bir dünya insanı yasa dışı olarak dinledi, kayıt tuttu.

Geçmişte de yasa gereği teknik takip yapan güvenlik birimleri, adli makamlarca denetleniyordu. Özel yetkili savcılar dönem dönem emniyet birimlerine giderek sistemi denetliyorlardı!

Fakat sonra görüldü ki, bozacının şahidi şıracı misali denetleyen ve denetlenen aynı örgütsel yapı olunca yasal boşlukların mükemmel biçimde kullanıldığı anlaşıldı, yıllar sonra.

Bir örnek vereyim, Ankara Adliyesi'nden savcılarca yapılan ve suç unsuru bulunmayan Ankara Emniyeti'ndeki teknik dinleme ve takip birimindeki denetlemelere rağmen 17-25 Aralık sonrası yapılan müfettiş soruşturmalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın yaptığı bir telefon görüşmesinin tapeleri bilgisayarda bulundu.

Hem de Emine Erdoğan'ın herhangi bir adli soruşturmaya konu olacak hiçbir görüşmesi olmamasına karşın.

Telefon dinleme yetkisi olan kurumların çalışma yöntemlerine ve kullandıkları özel veri analiz programlarına bu aşamada fazla girmek istemiyorum.

Hâl böyle olunca, geçmişte FETÖ'nün bulunduğu kadrolarda şimdilerde farklı tarikat ve cemaatlerin yerleştiği bilinen kurumlarda yapılan benzer işlemlere kuşkuyla bakılıyor doğal olarak.

* * *

Günümüz Türkiye'sinde bireyin iletişimi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın güvencesi altındadır.

Yine günümüz Türkiye'sinde, toplumun önemli bir kısmı iletişimlerinin devlet tarafından takip edildiği kanaatinde.

Kaldı ki; devlet dediğimiz yapı, tüm bireylerinin anayasal hakkını kullanmasına olanak sağlamakla görevlidir.

Eleştirilere karşı, başında bulunulan kurumları koruma ve kollama amacıyla yüksek perdeden tepki göstermek, anayasal hakkın kullanılmasını sağlamaya yeterli olmuyor ne yazık ki!

Yazarın Diğer Yazıları

TUSAŞ saldırısı göz göre göre geldi: Tesis, özel güvenlik denetiminde sınıfta kalmış!

TUSAŞ’taki özel güvenlik personeli sayısının “uygulamadaki yetersizliğine karşın” söz konusu güvenlik noktasının neden jandarmadan alınıp özel güvenliğe verildiği sorusunun yanıtı, süreçteki ihmâli daha net ortaya koyacak kuşkusuz

TUSAŞ saldırısında kader anı: Cevap alınamayan cep telefonu araması, taksicinin kaderini nasıl değiştirdi?  

Mersin Polisevi’ne ve İçişleri Bakanlığı'na geçen yıl eylülde gerçekleştirilen saldırıların TUSAŞ eylemiyle benzeşmesi de ayrıca dikkat çekici. Ülkenin en önemli tesislerinden birisinin sadece özel güvenlik sistemi ile korunması zafiyetin bizzat kendisi

Yenidoğan çetesinde adı geçen hastane, SGK borcundan kurtulmak için konkordato ilan etmiş!

SGK, Özel Şafak Hastaneler Grubu’na 490 milyon liraya yakın ceza kesti. Süreç devam ederken hastane yönetimi, şirket yönetiminin ceza borcunu ödemek için devletle görüştü ancak kendilerinden istenilen yaklaşık 20 milyon lira aracılık bedeli nedeniyle görüşmekten vazgeçti

"
"