22 Temmuz 2022

Hablemitoğlu cinayeti zanlısı Göktaş, altı haftadır neden yakalan(a)mıyor? İfadelerde geçen bakan kim? Cinayetin yeni ipuçları…

Göktaş, soruşturmanın son aşamasındaki gözaltı kararlarının polisçe yakalamaya dönüştürüldüğü gün aniden kayıplara karıştı

Zaman aşımına aylar kala yaşanan gelişmeler, Necip Hablemitoğlu cinayetini yeniden gündeme taşıdı. 

AKP iktidarının göreve gelmesinden hemen sonra 18 Aralık 2002 akşamı evinin önünde öldürülen Hablemitoğlu'yla ilgili suikast soruşturması çerçevesinde geçen haziranda yeni gözaltılar gerçekleşti. 

Dosyayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kimisi emekli, bazıları da halen görevde olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin de aralarında olduğu bir grup şüpheli hakkında yakalama kararı verdi. 

Yeni gözaltı listesindeki isimler yakalandılar, bir kişi hariç: Emekli Albay Mustafa Levent Göktaş. 

Göktaş, bilindiği gibi TSK'nın önemli birliklerinden Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde görev yapmış emekli bir subay.

Ayrıca, Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinden, MİT Başkanlığına yapılacak atamada adının geçmesine; Hablemitoğlu cinayetinden iş insanı Sezgin Baran Korkmaz'la iş insanı İnan Kıraç arasındaki ticari sorunu giderilmesine kadar farklı süreçlerin içinde yer alan bir isim.

Dosyayla ilgili kamuoyuna yansıyanlara bakılırsa – ki bu bilgiler soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yalanlanmadı – Göktaş, cinayetin kilit isimlerinden.

Buna karşın soruşturmanın son aşamasındaki gözaltı kararlarının polisçe yakalamaya dönüştürüldüğü gün aniden kayıplara karıştı. 

Altı haftadır firarda! 

Göktaş'ın operasyonla ilgili "son dakika bilgisi" alarak kayıplara karıştığını söylemek yanlış olmaz.

Yaşananlarda "köstebek kuşkusu" olduğunu, yani Göktaş'a "içeriden haber verildiği" şüphesini ve beraberinde bazı soruları 18 Haziran'daki Büyüteç'te konu etmiştim. 

Takipteki şüpheli Göktaş nasıl kaçtı?

Soruşturmanın son aşamasındaki süreç şöyle yaşandı:

Savcılık, yaptığı ön hazırlık sonrasında 8 Haziran günü aralarında Göktaş'ın da yer aldığı bir grup yeni şüpheli için Ankara Emniyeti'ne gözaltı talimatı verdi. 

Tabii burada bir noktayı açıklamak yaşananların anlaşılmasına fayda sağlayacak:

Adli kolluk, savcının gözaltı talimatı verdiği gün itibarıyla şüpheliler hakkında çalışma yapmaya başlamaz. Savcılık koordinesinde adli kolluk birimlerinin eş güdümlü çalışmalar yürüttüğü ön hazırlık aşamasında şüphelilere yönelik teknik / fiziki takipler yürütülür. 

Alınan "anlık" bilgiler analiz edilir. Teknik ya da fiziki takipler devam eder. Şüphelilerin yer tespiti yapılır, hareketleri anı anına izlenir. Eşgüdümlü çalışmalar son aşamasına geldiğinde savcılık talimatıyla harekete geçen adli kolluk birimleri – bu soruşturmada polis birimleri görevli – şüpheli veya şüphelileri eliyle koymuş gibi yakalar. 

Genelde çalışma sistemi böyle ilerler. 

Tabii içeriden dışarıya yani hakkında gözaltı talimatı olan hedef kişiye bilgi aktarılmazsa!

Tıpkı Göktaş'la ilgili yaşananlarda olduğu gibi, önemli soruşturmalarda şüpheli veya şüphelilerin son anda kayıplara karışmasında çoğunlukla "köstebek"ten bilgi edinilmesi konusu yaşanıyor günümüzde. 

İşte Göktaş'la ilgili gözaltı talimatını alan polis birimleri, zaten bir süredir izledikleri emekli TSK mensubunu yakalamak için düğmeye bastı.

Ankara Emniyeti, son saatlerinde İstanbul'da bulunduğu tespit edilen Göktaş'ın yakalaması için savcılık talimatını İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gönderdi. 

Bu arada, Göktaş'ın kullandığı cep telefonu sinyalleri anı anına takip edildi. Hedef kişinin cep telefonu Sarıyer'de bir adreste sinyal verdi. Bu adres, zaten polisin bildiği adresti. 

Sabah erken saatlerde bir site içinde yer alan daireye giden polisler, bilinen adreste Göktaş'ı bulamadı. Sonradan anlaşıldı ki; Göktaş aynı site içinde kaydı gözükmeyen başka bir dairede yaşıyordu.

Polis operasyonunu haber alan Göktaş, sitedeki diğer asansörü kullanarak kayıplara karışmayı başardı.

Polis, İstanbul'da elinden kaçırdığı Göktaş'ı takibe devam etti. Antalya'da izi bulundu. MOBESE kameralarına yakalandı. 

Birkaç gün Antalya'da kaldı. Burada tanıdıkları aracılığıyla altı aylık süre için villa bile kiraladı.

Sonrasında polisin takibinden kurtulmak amacıyla Antalya'dan iki taksi tutarak yeniden İstanbul'a geldi. 

Geceyi yakın tanıdığı bir kişinin evinde geçirdi. Ertesi gün daha önce avukatlığını yaptığı iş insanı İnan Kıraç'a ait Kıraça Holding binasına girdi. Ve sonrasında izini tamamen kaybettirdi. 

Savcılık, Göktaş'ın son görüldüğü yer olan Kıraça Holding binasında arama yaptırdı ama olumlu sonuç alamadı.

Bu süreç yaklaşık on gün devam etti. Sonrasında savcılık ve polisin elinde Göktaşın son durumu hakkında taze bilgi mevcut değil. Muhtemel ki takip işleri askıya alındı. 

Kimi yakalanıyor, kimi kaçıyor…

Aslına bakarsanız, aranan bir kişiyi ya da kişileri yakalamak için devletin elinde halen tüm imkanlar mevcut. 

Bunu bir örnekle aktarayım. 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 18 Temmuz günü kişisel sosyal medya hesabından Diyarbakır'daki bir operasyonla ilgili mesaj yayımladı. 

Soylu, mesajında; "Uzun zamandır peşindeydik. Emniyet İstihbarat ve Diyarbakır Emniyeti'nin başarılı operasyonuyla birlikte Jandarma'nın son vuruşu. Birçok olayın faili kırmızı bültenle aranan turuncu kategorideki Azat Kendal kod Necati Utku Kiraz ve bir terörist etkisiz. Elinize sağlık kahramanlar" diye yazdı. 

Belli ki, bu mesajı yazan İçişleri Bakanı'nın sorumluluğundaki ülkenin iki büyük güvenlik teşkilatı böylesine önemli bir ismi etkisiz hâle getirmek için büyük çaba harcamış.

Buna karşın; aynı Emniyet İstihbarat'ın yanı sıra Ankara ve İstanbul Emniyeti Hablemitoğlu dosyasının firarisi Göktaş ile Sarallar grubunun lideri Alaaddin (İlyas) Saral'ı – kaldı ki başka örnekler de yok değil - nasıl oluyor da elinden kaçırıyor, veya yakalayamıyor. 

İktidarının henüz ilk günlerinde AKP'ye "hoş geldin" anlamı taşıyan bu cinayetin en önemli zanlısının elden kaçırılmasında ve aradan geçen zaman içinde yakalanamamasında bir tuhaflık yok mu sizce de?

Sanki gizli bir el Göktaş'ı koruyor.

İfadelerde geçen bakan kim?

Bu arada yeni bir bilgi daha aktarayım. 

Emniyet kaynaklarından edindiğim bilgiye göre, soruşturma dosyasında ifade veren şüphelilerden birkaçı anlatımlarında halen görevde olan bir kabine üyesinin varlığından söz etti. 

Savcılığın bu konuda özel bir çalışma yürüttüğünü aynı kaynaklardan öğrendim. 

Bakalım savcılık bu konuyu gün ışığına çıkarabilecek mi?

Başka bir cinayetin ipucuna ulaşıldı

Ayrıca önemli bir gelişmeyi daha aktarayım. 

Savcılık ve polis, Hablemitoğlu soruşturmasını yürütürken, geçmiş yıllarda işlenen ve kamuoyunda ses getiren başka bir cinayetin de ipuçlarına ulaştı. 

Hablemitoğlu suikastında adı geçen şüphelilerin bağlantılarının bulunduğu ifade edilen ve yeni ipuçları elde edilen olayla ilgili fazla bilgi aktaramayacağım maalesef. 

Şimdilik bu kadarını yazıyorum. Sadece; kışa doğru yeni gelişmeler yaşanacağını kayda düşeyim. 

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesinde mesleğe başladı. 1989dan 2018e kadar Milliyet Gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçinin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneğince ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyetince verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü’nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019da Doğan Kitaptan yayımlanan Komonist Masası’nda Nazım Hikmet” adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019dan bu yana T24te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dorukhan Büyükışık cinayetinde polislere yargı yolu

Soruşturmayı yürüten müfettişler, adları geçen 24 personelden dokuzu hakkında meslekten ihraç, maaş kesim cezaları ile kınama cezaları talep etti. Dönemin Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü İsmail Köksal ve Komiser Yardımcısı Hüseyin Vurucu’ya “meslekten çıkarma cezası” verilmesi teklif edildi. Ancak polis müdürü Köksal’ın cezası, olayın işlendiği tarihten itibaren iki yıl içinde disiplin cezası verilmesini gerektiren mevzuat nedeniyle zaman aşımına uğradı!

7,5 yıl sonra yapılan keşif ve sıfırlanan telefonlar

"Resmi keşif raporuna göre; Onur muhtemelen bilinci yerinde değilken, birden fazla kişi tarafından balkondan bırakılmış, hafif sol tarafına doğru yere çarpması sonucu balkon altına doğru yönelmiş. Sanıkların beyanları, Onur’un aktif atlama yaptığı şeklinde olmasına karşın, resmi rapor diğer düşme analizleri gibi Onur’un kontrolsüz / serbest ve ilk hızsız düştüğünü tasdik etti"

Adaletin merhem ol(a)madığı yine bir evlat acısı dosyası mı?

Baba Levent Özkan’ın ihmal iddiaları var; olaydan hemen sonra, soruşturmanın ilk günlerinde dosyaya konulması gereken, oğlu Onur Özkan’ın hastaneye götürülmesini sağlamak amacıyla irtibat kurulan 112 Acil Hattı’nın telefon görüşme kayıtlarına 8 ay sonra ulaşabildiklerini söyledi

"
"