Türkiye ve Kıbrıs'ın yeraltı dünyasını doğrudan etkileyen Halil Falyalı cinayeti dosyasının ilk aşaması tamamlandı.
Cinayete adı karıştığı iddiasıyla Kıbrıs ve İstanbul'da gözaltına alınan şüphelilerin bir bölümü tutuklandı. Bazıları da adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Şüphelilerin, özellikle cinayeti planlayıp gerçekleştirdikleri iddia edilen Söylemez kardeşlerin ifadeleri henüz tam olarak açıklanmadı.
Söylemez kardeşlere ait olduğu belirtilen ifadelerin bazı bölümleri kamuoyuna yansıdı.
Cinayetin ertesi günü Kıbrıs'tan uçakla İstanbul'a gelen Mustafa Söylemez'le telefonla görüşen Mehmet Faysal Söylemez'in haberlere konu olan ifadesinde, olayla ilgisinin bulunmadığını öne sürdüğü ve kardeşi nedeniyle gözaltına alındığını savunduğunu okuduk.
Sulh Ceza Hâkimliği'nin karar tutanağında yer alan "olayda silah kullanan iki kişiden biri olduğunu gösteren kuvvetli suç şüphesi" bilgisinin muhatabı olan Mustafa Söylemez ise, polis ve savcılıkta ifade vermeyi reddetti.
Dosya kapanır mı?
Şimdi soruşturmada ikinci aşama başladı.
Olay yerinden elde edilen fiziki deliller ile özellikle iletişim sistemleri üzerinden tespit edilen dijital (sayısal) verilerin incelenmesi devam ediyor.
İlk aşamada verilen ifadelerin doğruluğu araştırılacak. Muhtemel ki, hazırlık soruşturmasında yeni deliller, tanık veya şüpheli ifadeleri ortaya çıkabilir.
Söylemez kardeşlerin "suskunluğu"na karşın diğer şüphelilerin ifadelerinden ve incelemesi tamamlanan verilerin sonuçlarından nereye varılacak henüz belli değil.
Cinayette silah kullandığı iddia edilen Mustafa Söylemez'in yargılama başladıktan sonra vereceği ifade, Falyalı'nın öldürülmesindeki sır perdesini ne kadar kaldırabilir?
İşin ucu nereye uzanır?
Henüz bu soruların yanıtları yok. Yargılama sırasında yeni bilgiler ortaya çıkarsa Doğu Akdeniz'in yeraltı dünyasının önemli isminin ortadan kaldırılmasının süreci aydınlatılabilir.
Unutmamak gerekir ki, bu cinayet sıradan bir saldırı değil. Parametreleri itibarıyla farklı sonuçları olan bir cinayet.
Olayın perde arkasına ulaşılamadıkça cinayete karışanların mahkûm olması, yürürlükteki mafya sisteminde fazla etki yaratmaz.
Dolayısıyla bu dosya da benzerleri gibi kapanır gider!
Sedat Peker'in durumu
Yeraltı dünyasından söz açılmışken biraz da Birleşik Arap Emirlikleri'ne doğru istikameti çevireyim.
Uzunca bir süredir "durağan halde" giden Türkiye – BAE arasındaki diplomatik ilişkiler organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in bu ülkede yaşaması nedeniyle yeniden hareketlendi.
Geçen yaz başından itibaren Peker'in, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere bazı AKP'liler hakkında video ve mesajlarla başlattığı iddia bombardımanıyla ısınan diplomatik temaslar, yıl içinde yeni boyut kazandı.
Önce geçen kasımda Birleşik Arap Emirlikleri'nin fiili lideri Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Türkiye'ye geldi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, beraberinde kalabalık heyetle iki hafta önce BAE'de idi.
Peker'in yaklaşık bir yıldır "zorunlu ikamet" ettiği BAE'ye dokuz yıl sonra yapılan ziyarette, Peker'in doğrudan hakkında iddialarda bulunduğu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da vardı.
Ziyaretin hemen ardından, Uluslararası Polis teşkilatı (Interpol) Peker'le ilgili Türkiye'nin başvurusunu kabul ederek kırmızı bülteni yayımladı. Peker, bundan sonra bulunduğu ülkeden çıktığı anda yakalanacak.
Kırmızı bültenin anlamı
Bu noktada bir ayrıntı vermek faydalı olacak.
Peker, bilindiği üzere uzun süredir BAE'de. Oturduğu adres belli. Aslına bakarsanız, Peker'in yakalanıp Türkiye'ye iade edilmesi için kırmızı bültene gerek yok.
Türkiye ile BAE arasındaki özel anlaşma gereğince Interpol devreye girmeksizin "doğrudan yakalama" uygulamasıyla gözaltına alınıp Türkiye'ye gönderilebilir ya da sınır dışı yöntemi kullanılabilir.
Sınır dışı işleminde yakalanan kişi, geldiği ülkeye geri gönderiliyor. Peker'in Türkiye'den doğrudan BAE'ye gitmediği bilindiği için bu yöntem riskli. Başka bir ülkeye sınır dışı edilme riski var.
Devam ediyorum.
Erdoğan'ın BAE ziyaretindeki görüşmelerden birisi de hiç kuşkusuz suç örgütü liderinin durumuydu.
Edindiğim bilgilere göre; Ankara'nın BAE'ye Peker'le ilgili politikası şöyle:
"Ben isteyim, sen verme ama başka bir yere de gönderme!"
Şimdi gelişmeleri birleştiriyorum. Ankara'nın bu politikası çerçevesinde Interpol'ün kırmızı bülteni Peker'in kendi inisiyatifiyle başka bir ülkeye gidişinin önünü kesti. BAE'den çıktığında yakalanacak.
Belirsiz bir süre daha BAE'de kalmak zorunda. Dolayısıyla, BAE'nin Peker üzerindeki kontrolü veya baskısı devam edecek.
Bu arada Peker'in Türkiye'ye gelmek istediği ifade ediliyor. Türkiye'ye gelmesi halinde hem hakkındaki yargı sürecinde söylemek istediklerini açıklayacak, hem de sosyal medyayı daha rahat kullanma imkânına kavuşacak.
Peker'in yurt dışında denetim altında olması AKP'nin istediği durum. En azından bir süre daha.
Kırmızı bülten haberleri sonrasında Peker'in eşi, sosyal medya hesabından bir görüntü yayımlayıp, uluslararası yakalama kararına karşı nazire yaptı bir anlamda.
Önümüzdeki günlerde yeni gelişmelere hazır olalım.