11 Aralık 2020

Bünyedeki iki dozla Faz 3 sürecini yaşamak…

Bu satırların yazarı, iki haftalık bekleme süresini doldurup hafta başında ikinci doz sıvıyı uygulattı. Ben de heyecanlı günler yaşıyor ve sonucu fazlasıyla merak ediyorum. Şansım yaver giderse, antikorlu birey olmayı umuyorum

Sağlık Bakanlığı, Covid – 19'la mücadele çerçevesinde Çin'den getirtilmesi planlanan koruyucu aşı için bir süre önce özel bir çalışma başlatmıştı.

Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı adına yürütülen bu bilimsel çalışmanın amacı, önümüzdeki günlerde ülkeye getirilecek Çin aşısının herhangi bir yan etkisinin bulunup bulunmadığı, virüse karşı etkin olup olmadığının araştırılmasıydı.

Hatırlanacağı gibi bakanlık, çalışmanın Faz 3 olarak adlandırılan bu aşamasında önce kimi sağlık çalışanlarını aşılayarak izlemeye almıştı.

K-1 grubu olarak adlandırılan kimi sağlık çalışanlarından sonra bakanlık, Faz 3 çalışmasına sağlık çalışanları dışında kalan kesimlerden isteklileri "aşı gönüllüsü" kabul ederek klinik çalışma içine aldı.

* * *

Büyüteç'te iki hafta önceki cuma yazısında aşı gönüllüsü olduğumu duyurmuştum.  

Aslında, ilk yazıda biraz sözünü etmiştim. Fakat T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, "iki haftalık aşı denekliği" sürecinde yaşadıklarımı kaleme almamı isteyince "biraz daha detay yazayım" istedim.

Her ne kadar "aşı gönüllüsü" denilse de, bu gönüllülüğün günlük yaşamdaki karşılığının "deneklik" olduğu bilinir.

Bu topraklarda nefes alan bir yurttaş olarak, hangi konularla koşullarda, ne zaman ve ne şekilde denek olduğumu tam olarak bilemesem de, Çin aşısının klinik çalışması sayesinde "resmi denek" sıfatıyla devletin kayıtlarına ilk kez girmiş durumdayım.

Ankara'da farklı birkaç sağlık kurumunda klinik çalışma yapılıyor.

Benim aşı gönüllüğümün adresi, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ydi.

Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği muhit olan Cebeci'de olmasına karşın eski adıyla Ankara Hastanesi'ne kişisel nedenlerle yolum hiç düşmemişti doğrusu.

Yolum düşmese de, 1954'te Alman ve Fransız mühendislerce inşa edilen hastane binası, haşmetli görüntüsüyle hemen karşısındaki 1928 yılında Avusturyalı mimarlarca projelendirilen Türkiye'nin ilk devlet konservatuvarı ile semtteki adreslerin köşe taşıydı.

Daha önce de belirtmiştim, aşı gönüllüsü olmaya beni teşvik eden, aynı zamanda kendisi de sağlık çalışanı olan eşimdi.

Eşimin, hem enfeksiyon hastalıklarındaki akademik kariyeri nedeniyle Koronavirüs vakalarıyla doğrudan ilgilenen bir doktor, hem de geçen Temmuz'da Covid – 19 hastası olmasıyla yaşadıklarına tanık olmam, Faz 3 klinik aşı çalışmasına gönüllü olarak katılmamı sağlayan iki temel etkendi.

* * *

İki hafta önce o haşmetli binadan içeri girdiğimde tuhaf bir his içindeydim. Şimdiye kadar birçok kez hastaneye girmiştim ama bu kez özel sağlık projesinde ilk kez resmi denektim.

Heyecanlıydım elbette…

Sabah erkenden geldiğim hastane bahçesinde birkaç kez turladıktan sonra telefonla yapılan randevuya icabet etmek için tarif edilen Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Bölümü'ne ulaştım.

Bölüm, hastane yerleşkesindeki başka bir binadaydı. Ardından klinik çalışmanın yürütüldüğü özel odayı buldum.

Sabahın erken saati olması nedeniyle ilk sıradaydım. Başımı kapıdan uzatıp kendimi tanıttım.

Projenin yürütüldüğü oda 5 – 6 metrekarelik küçük bir bölümdü. Bir masa, bir bilgisayar, aşıların içinde tutulduğu bir buzdolabı ile sağlık malzemeleri vardı.

İki genç kadın ve bir erkek hemşire projede görevliydi. Kadın personel, klinik çalışmayı yürüten firmanın çalışanıydı. Birisi veteriner hekim, diğeri ziraat mühendisiydi. Erkek hemşire ise kıdemli sağlık çalışanı olarak görünüyordu.

Heyecanlı olarak geldiğim "klinik aşı çalışma merkezi" odasını gördüğümde, doğrusu biraz hayal kırıklığı yaşadım.

Zira kendimce bu kadar önemli olarak değerlendirdiğim bir bilimsel çalışmanın yürütüleceği merkezin daha modern ve sürdürülebilir bir ortam olması gerektiğini düşünmüştüm. Böyle bir ortamda elde edilecek verilerin nasıl bir sonuca ulaşacağı kafamda soru işareti yaratmıştı.

Oysa hastane yönetiminde merkez olarak ayrılan oda, klinik çalışmaları gerçekleştirilmesini sağlayamayacak yetersizlikteydi.

Ortamın biraz yetersiz olmasına karşın her üç görevli de canla başla çalışıyor olması içime biraz su serpti.

Ben içerideyken ve işlemler devam ederken, kimi meraklılar -ki çoğu sağlık çalışanıydı- olan biteni izleyip kendi aralarında konuşuyorlardı. Genç çalışanlardan birisi, meraklıların sorularını ayrıntılı biçimde yanıtlarken aynı zamanda işlemlerin gerçekleştirilmesinde arkadaşına yardım ediyordu.

Görevliler süreçle ilgili olarak bana detaylı bilgi verdiler ve yapılacak işlemleri anlattılar.

Küçük bir odadaki bu hareketlilik sayesinde benim de heyecanım yatışmıştı. Bu arada özel olarak hazırlanmış altı sayfalık bir "gönüllü olur" formunu imzalayıp denekliğimi resmileştirdim.

Daha henüz ne olduğunu anlayamadan denek oluvermiştim.

* * *  

Ardından hemşire, çalışma için gerekli olan PCR testi ile kan testimi yaptı. Testte Covid – 19 durumu ile antikor incelemesi yapıldı.

İlk gün kısa süren kan verme işlemi sonrasında ertesi gün yeniden gelmek için aşı merkezinden ayrıldım.

İkinci gün yine erkenden aşı merkezindeydim. Artık resmi denek olarak duygularımda daha kontrollüydüm.

Bana ne yapılacağını bilerek aşı merkezine geldim.

Barkod işlemlerim doğrulandıktan sonra hem Covid -19 hem de antikorumun negatif olmasıyla "istenilen denek kıvamında olduğum" bilimsel olarak tasdiklendi.

Sonrasında başka bir serviste doktor muayenesinden geçirildikten sonra artık deneklik için tüm koşullar hazırdı benim için.

Cep telefonuna gelen SMS onayı ile birlikte hemşire buzdolabından çıkardığı ilk doz aşıyı bünyeme yükledi.

Böylelikle yine önceki gün olduğu gibi odanın dışındaki kimi meraklı bakışlar eşliğinde aşı işlemi yapılırken, kendimi insanlık için adım atan bir kahraman olarak hissettiğimi fark ettim.

Habercilik yaparken, pek çok farklı durumla karşılaşmıştım. Hayat karşısında bir tecrübem vardı. Ama bu kez durum başkaydı.

İnsanlık için bir adım atmıştım…

Görevliler, işlem sonrası ayrılırken, ateş takibi için bir çizelge verdiler bana.

Çalışma çerçevesinde ikinci doz yapılıncaya kadar günde iki kez vücut ateşimi ölçüp kayıt yapmam gerekiyordu.

İlk aşıdan sonra hastaneden ayrılıp bir süre yürüdüm.

Aklımda "acaba bu işin sonu nereye varacak" sorusu vardı. Sonrasında "evet, iyi bir şey yaptım. İyiyle karşılaşacağımız bir son içinde benim de katkım olacak" yanıtını vererek yürürken kendimi Kızılay'da bulmuştum.

* * *

Evde geçirdiği iki hafta boyunca ilk dozun herhangi bir yan etkisini görmedim. Elbette bu kişisel deneyimden bilimsel genelleme yapılamayacağı notunu düşeyim.

Bu süreçte gerek aşı çalışmaları gerekse Çin'den gelecek aşının nasıl kullanılacağı yönünde çokça tartışma yaşandı.

Hatta öyle ki aşı çalışmaları kapsamında ABD'li bilişim devi Bill Gates tarafından aşıyla birlikte insanlara kimyasal çip yerleştirileceği bile öne sürüldü.

Sosyal medya başta olmak üzere pek çok mecrada ortaya atılan farklı iddialar, insanların, özellikle aşı gönüllüsü olmak isteyenler ile aşı ülkeye geldiğinde aşı olmayı düşünenlerin kafalarını karıştırmaya yetti.

Ben, kafası karışanlara göre oldukça şanslıydım.

Benim yol haritamı doğrudan doktor olan eşimin çizmesi ve yönlendirmeleri, deneklikte doğru istikamette olduğumu gösterdi.

Aynı zamanda eşimin uluslararası tıp literatürünü çok yakından izlemesi ve sahada edindiği verilerle beni desteklemesi ortaya atılan ilginç fikirlere karşı içimi rahatlattı.

* * *

İki hafta geçti ve ben yeniden Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki aşı merkezindeydim.

Artık kıdemli bir denek olarak ikinci doz aşı vurulmasının zamanı gelmişti.

Üçüncü gidişimde aşı merkezinde ilkine göre daha fazla hareketlilik vardı. Aşı gönüllüsü olmak isteyenlerin sayısı artmıştı.

Bu artışın en büyük sebebi, gelecek ilk aşıların herkese yetmeyecek olması ve aşı olmak isteyen herkesin bu olanaktan faydalanamayacak olmasıydı kuşkusuz.

Zira Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Çin'den gelecek 50 milyon doz aşının yetmemesi halinde "bulunabilecek" başka aşıların satın alınacağı açıklaması kamuoyunda tartışılıyordu.

Bu nedenle kendilerini sağlama almak isteyenler klinik aşı çalışmalarında gönüllü olmuşlardı.

Aşı gönüllülerine uygulanan aşı kitlerinde, iki ünite aşı ve bir ünite plasebo var. Ne aşıyı uygulayanlar ne de aşının uygulandığı denekler, henüz hangi sıvının kullanıldığını bilmiyorlar.

Klinik çalışmanın tamamlanmasıyla ortaya çıkacak verilere göre etiketler açıldığında deneklere hangi tür sıvının uygulandığı anlaşılacak.

Bu nedenle, klinik çalışmaya katılan denekler, doğal olarak iki sonuçla karşılaşacaklar:

İlki; klinik çalışmaya katılan denekler kendilerine uygulanan aşıyla antikor sahibi olacaklar.

İkinci sonuç ise; antikoru oluşmayan denekler, aşının Türkiye'ye gelmesiyle birlikte aşının uygulanacağı ilk grupta yer alacaklar.

* * *

Bu satırların yazarı, iki haftalık bekleme süresini doldurup hafta başında ikinci doz sıvıyı uygulattı.

Şimdi antikor testi için iki hafta daha bekleyeceğim. Sonrasında yapılacak kan testinde ya antikor oluşacak ve virüse karşı mücadele etkisi kazanacağım.

Ya da antikor oluşmamışsa aşı sıramı bekleyeceğim.

Ben de heyecanlı günler yaşıyor ve sonucu fazlasıyla merak ediyorum.

Şansım yaver giderse, antikorlu birey olmayı umuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

TUSAŞ saldırısında kader anı: Cevap alınamayan cep telefonu araması, taksicinin kaderini nasıl değiştirdi?  

Mersin Polisevi’ne ve İçişleri Bakanlığı'na geçen yıl eylülde gerçekleştirilen saldırıların TUSAŞ eylemiyle benzeşmesi de ayrıca dikkat çekici. Ülkenin en önemli tesislerinden birisinin sadece özel güvenlik sistemi ile korunması zafiyetin bizzat kendisi

Yenidoğan çetesinde adı geçen hastane, SGK borcundan kurtulmak için konkordato ilan etmiş!

SGK, Özel Şafak Hastaneler Grubu’na 490 milyon liraya yakın ceza kesti. Süreç devam ederken hastane yönetimi, şirket yönetiminin ceza borcunu ödemek için devletle görüştü ancak kendilerinden istenilen yaklaşık 20 milyon lira aracılık bedeli nedeniyle görüşmekten vazgeçti

Yargı camiasındaki iddia: Yargıtay yönetimi, 11 üyeye “emekli olun” tavsiyesinde bulundu

Emeklilik önerilen üyelerin ortak yönleri, haklarındaki akçeli iş iddiaları. Teklifin arkasındaki sebep ise, söz konusu üyelere yönelik sürecin haklarında soruşturma açılmasına dönüşmemesini sağlamak. Yargıtay yönetimi, böylece kurumun yıpranmasının önüne geçmek istiyor

"
"