20 Temmuz 2021

Bir bayram yazısı: Coğrafya kader midir?

Mesela, Mehmet Halit'in yaşadığı olay hedef aldığımız gelişmiş ülkeler coğrafyasında yaşansaydı sonucu ne olurdu?

Haber, on gün önce Muş'tan geldi.

Ülkenin bir kez daha düşünmesini sağlaması gereken haberin öznesi 12 yaşındaki Mehmet Halit Yavuz'du.

Ailesiyle birlikte Diyarbakır'da yaşayan 12 yaşındaki Mehmet Halit, Muş'taki Karşıyaka Kuran Kursu'na gönderilmişti, okulların tatil olmasıyla birlikte.

Bu seyahatin gayesi Mehmet Halit'in Kuran öğrenmesiydi. Belli ki aile, muhafazakârdı. Geleneksel muhafazakâr yapı içindeki aile, bu seneki yaz tatilinde Mehmet Halit'in yaşıtlarıyla oyun oynayıp, futbol maçları yapması yerine Kuran'ı ve İslamiyet'i öğrenmesi gerektiği kanaatindeydi.

Küçük Mehmet Halit'in, yaz tatilinde Kuran öğrenmesi için seçilen adres ise, Muş'taki Karşıyaka Kuran Kursu'ydu.

Diyarbakır'da da benzerlerinin bulunabileceği kurs için Muş'taki adresin seçilmesinin sebebi ise, Mehmet Halit'in amcasıydı.

Zira amca, Mehmet Halit'in evini bırakıp gideceği Kuran kursunun imamıydı.

Muhtemel ki, o güne kadar yaşadığı kentin dışına hiç çıkmamış olan Mehmet Halit, "gözünün önünde olur" düşüncesiyle amcasına emanet edilmişti. Amcası, aynı zamanda öğrencisi olacak yeğenine gözü gibi bakacaktı.

Böylelikle gözü arkada kalmayacaktı anne ve babanın.

Kursun bitimiyle birlikte Mehmet Halit, belki de Kuran'ı hıfz etmiş olarak Diyarbakır'a ailesinin, sokakta birlikte oynadığı arkadaşlarının, daha da önemlisi -varsa- kardeşlerinin yanına dönecekti.

Ailenin planı böyleydi.

Hatta gelişmeleri yakından takip eden meslektaşlarım Kayhan Ayhan ve Hacı Bişkin'in haberlerinde aktardıklarına göre; Mehmet Halit, Muş'a gittikten üç gün sonra ailesine telefon edip "Ben imam olacağım" bile demiş, durumunun iyi olduğunu anlatmıştı.

Ancak, Mehmet'in Halit'in evine telefon açmasından sadece dört gün sonra, 3 Temmuz günü Diyarbakır'a gelen acı haber, her şeyi alt üst etti.

"Dinini ve kutsal kitabını öğrensin" diye amcasına emanet edilen Mehmet Halit'in, kemeriyle kendisini kurstaki tuvaletin kapısının koluna astığı haberi yıktı Yavuz ailesini.

Ailesine intihar ettiği bilgisi verilen Mehmet Halit, nefessiz kalıp kalbi durunca acilen Muş Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Burada kalbi yeniden çalıştırılan Mehmet Halit, hemen Elazığ'daki özel hastaneye sevk edildi.

3 Temmuz'da yaşanan olay, ancak 10 Temmuz'da kamuoyuna yansıdı.

Doktorların tüm çabalarına karşın Mehmet Halit, 14 Temmuz günü son nefesini verdi. Arkasında dramatik bir öykü ve sorular bıraktı. Kara yağız delikanlı olacakken, henüz 12 yaşındayken ebediyete ulaşıp melek oldu Mehmet Halit.

Ayrık iki ön dişiyle tebessüm ettiği fotoğrafı kaldı geriye. 

Eskilerin deyimiyle "sabi sübyan" yani daha tüyü bile bitmemiş evladını "şüpheli" bir olayda yitiren aile, olayın intihar olduğuna inanmadıklarını açıkladı.

Nasıl inansınlar ki?

Kuran ve İslamiyet'i öğrenmek isteyen, Muş'a kendisini görmek için gelecek olan ailesiyle kenti gezme planları yapan 12 yaşındaki bir çocuk, intihar etme fikrine neden ve nasıl sahip olsun?

Ayrıca, önce yerden bir metre yükseklikteki kapı koluna kemerini bağlayıp, ardından boynuna dolayıp yaşamına son verme isteğinde olsun?

Sonrasında yaşananlar ortada.

Olay hakkında bilgisi olanların bilgilerine başvurulduğu bildiriliyor.

Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi ile Muş Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, dosyanın takipçisi. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı ile görüşen her iki oluşumdaki avukatlar, gizlilik kararı sebebiyle henüz bilgi alamadılar.

Muş Cumhuriyet Başsavcılığı, dosya ile ilgili gizlilik kararı verdi. Gizlilik kararı verilmesinde geçmişte ülkenin başka yerlerinde yaşananların yeni bir tekrarı olma olasılığı, gerek ve yeter koşul kanımca.

Olumsuz görüntüye rağmen yine de savcılığın, sağlıklı bir soruşturma yürüterek olayın üzerindeki sis perdesini kaldırmak ve eğer olay cinayetse fail ya da faillerini ortaya koymak niyetinde olduğunu düşünmek istiyorum nedense!

* * *

Küçük Mehmet Halit böylesi olayların tek mağduru değil elbette. Son mağduru da olmayacak kuşkusuz.

Yavrularının önünde öldürülen anneler, sevgililerinin şiddetine maruz kalmaları sonucunda yüksekten düşerek yaşamlarını yitiren genç kadınlar, devletin kontrolünde olması gerekirken kimi cemaat ve dini gruplara ait yatılı ya da normal Kuran kurslarında cinsel ve fiziksel istismara uğrayan çocuklar, sokak ortasında insanların gözleri önünde bıçak veya ateşli silahlarla hayata veda eden kadınlar, dövülen / dilendirilen çocuklar, iş kazalarında yaşamları tükenen emekçiler, kurumların ilgisizliğinin neden olduğu kazalarda yaşamlarını yitirenler, doğal felaketlerde yitirdiğimiz canlar…

Saymakla bitmiyor!

Sadece bu topraklarda nefes alan insanoğlu mu kötü kaderle yüzleşenler?

Olur mu? Nefes alan doğa örtüsü, ağaçlar, ormanlar. Ya insanoğlunun can dostu hayvanlar? Ses veremeyen dağlar, denizler, ırmaklar, dereler, vadiler, yaylalar ve Dipsiz göl!

Saydıklarım ve saymayı unuttuklarım, hepimiz yaşadığımız bu coğrafyada, topraklarda aynı kaderi paylaşıyoruz: Yok olma / yok edilme / ortadan kaldırılma kaderini.

Gelelim Büyüteç'in başlığına.

"Coğrafya kader midir?"

Kimilerine göre fazlasıyla evet, kimilerine göre de değil.

Net bir yanıtı var mı?

Coğrafyanın kader olduğunu gösteren her gün birbirinden farklı örnekleri görüyoruz.

Mesela, Mehmet Halit'in yaşadığı olay hedef aldığımız gelişmiş ülkeler coğrafyasında yaşansaydı sonucu ne olurdu?

Mehmet Halit'i, herhangi bir magazin ikonunun gündemi kadar konuştuk mu? Yeni sezona büyük şovlarla girmeye hazırlanan futbol kulüplerinin transferleri kadar seslendirdik mi? Ana akım medya, - olayın yaşandığı kurum açısından olsa gerek – vakanın üzerine gitti mi? Devleti yönetenlerden bir ses geldi mi kulağınıza? Ya muhalefet? Kısır siyasi döngüden kurtulup olayı yerinde soruşturmayı denedi mi?

Sadece, CHP'li Sevda Erdan Kılıç ve arkadaşları, TBMM'de yaptıkları başvuruyla "Kur'an kurslarında kalan çocuklara yönelik cinsel istismar olayları ve bu çocukların intihar ettiğine ilişkin iddiaların incelenmesi için" Meclis araştırması açılmasını istedi, o kadar.

Uzun lafın kısası, kulağımızın üzerine yatmaya devam edelim. Uyku tatlıdır!

* * *

Bayram yazısı için bilgisayarın başına oturduğumda, bayrama uygun bir yazı olsun istedim. Ama olmadı, olamadı ne yazık ki.

Sonuçta, işte bu Büyüteç dökülüverdi bilgisayarın tuşlarından.

Tüm okurların Kurban Bayramı'nı kutlarım. Sağlıklı, mutlu, huzurlu bayram geçirmeniz dileğiyle…

Yazarın Diğer Yazıları

Bir trafik kazasının anatomisi: 35 saatte belirlenemeyen kimlik ve soruşturmada yaşanan gariplikler

"Sürecin başından itibaren haklarında ceza istenilen polislerin, bu kadar küçük ve basit ceza verilmesi, iki polise ceza verilmemesi ve bizin yaşadıklarımızla dosyaya müdahale edildiğini görmüş olduk"

Emniyet'te "sular ısınıyor", ekipler arasındaki savaş kızışıyor...

Şu anda birbiriyle mücadele eden en az üç ekip var. Devre kardeşliği ile tarikat ve cemaat birliktelikleri ekiplerin çimentosu. Mücadelenin asıl hedefi, mevcut İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'ın yakın zamanda emekli olmasıyla boşalacak İstanbul Emniyet Müdürlüğü

Burdur'daki taciz skandalında ikinci perde: Tacizi tespit eden müdür vekili görevden alındı!

Yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!