Murat Zorluoğlu
İçişleri Bakanlığı, geçen hafta beş kentin valisini değiştiren mini valiler kararnamesini yayımladı.
Kararnameyle, merkezde Mülkiye Başmüfettişi kadrosuyla görev yapan Vali Murat Zorluoğlu, Diyarbakır'a atandı. Kocaeli Valisi Seddar Yavuz Malatya Valisi, Çanakkale Valisi İlhami Aktaş Kocaeli Valisi, Elazığ Valisi Ömer Toraman Çanakkale Valisi ve Tokat Valisi Numan Hatipoğlu Elazığ Valisi oldu.
Malatya Valisi Ersin Yazıcı ise aynı kararnameyle görevden alındı. Merkeze çekildi.
Bürokraside hemen her atamanın kendi içinde bir dinamiği var.
Mülki idare yani vali/kaymakam kararnamelerinde de bu durum, belirleyicidir. Şaşmaz kural olarak işler.
Çoğunlukla siyasi tercihler, kimi zaman atanacak veya görevden alınacak bürokratın dünya görüşü, içinde yer aldığı camia, cemaat ya da tarikata iktidarın yakınlığı, bölgesel farklılıklar gibi parametreler başat rol oynar bu dinamiklerde.
Her ne kadar mini kararname olsa da son atamalarda aynı durum var, kuşkusuz.
Kararnamenin en dikkat çekici ataması, Murat Zorluoğlu'nun Diyarbakır Valisi olarak görevlendirilmesi kanımca.
Zorluoğlu'nun Güneydoğu'nun en önemli kentine gönderilmesinin önemini aktarmaya çalışayım.
Bilindiği üzere Zorluoğlu'nun mülki idaredeki son görevi Van Valiliği idi.
Kariyeri mülki idarede geçen ve aynı zamanda Haymanalı olan Zorluoğlu, valilikle birlikte Van Büyükşehir Belediyesi'nin kayyım belediye başkanlığını yürüttü.
2018'deki yerel seçimler öncesinde her iki görevinden istifa etti. İktidar partisi AKP'den Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak siyasete girdi.
AKP'ye üye oldu Zorluoğlu. Seçimi kazandı ve beş yıl boyunca Trabzon'un kent yönetiminde "seçilmiş" konumunda görev yaptı.
Zorluoğlu, geçen Mart'taki seçimlerde partisince aday gösterilmedi. AKP, farklı bir adayla seçime girdi.
Hâl böyle olunca Zorluoğlu, siyasetten yeniden kamu yönetimine geçiş yaptı. İçişleri Bakanlığı bünyesinde merkez valisi statüsüyle Mülkiye Başmüfettişi olarak göreve başladı bir kez daha.
Atamanın ardındaki siyasi bağlantı
İşin püf noktası da burası.
Siyasi parti üyesi olmasına rağmen kamu görevine dönen Zorluoğlu, bu kez Diyarbakır Valisi olarak atandı.
Ülkenin mülki idare geçmişinde bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda benzer atamalar oldu elbette.
Kamu yönetiminin siyasetin kontrolünde olmasına rağmen devlet idaresinin çok tercih ettiği bir uygulama değil, "partili vali" ataması.
Bir önceki görevi AKP'li Büyükşehir Belediye Başkanı olan Zorluoğlu, AKP döneminin ilk "partili vali" ataması olarak kayıtlara girdi.
Burada bir ekleme daha yapayım. Bu atamayı ilginç hale dönüştüren bir bağlantı daha var.
Bu bağlantı partili vali atamasının önünü açtı.
Şöyle ki, Zorluoğlu Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı iken Başkan Vekili kentin önemli isimlerinden Atilla Ataman'dı.
Zorluoğlu – Ataman ikilisinin görevleri sırasında kentin yerel siyasetinde rahatsızlık yaratan kimi icraat ve söylemleri bir yana Ataman'ın AKP'de etkili isimlerden olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Aynı zamanda Ataman'ın eşi Suna Kepolu Ataman, AKP'den Diyarbakır Milletvekili!
Zorluoğlu'nun Diyarbakır Valisi olarak atanmasında bu bağlantıyı göz ardı etmemek gerekiyor.
Akla doğal olarak kayyım iddiaları da geliyor. Van'daki görevi sırasında kayyım belediye başkanlığından tecrübesi olan Zorluoğlu'nun Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne yapılacak olası kayyım atanmasında görev alması, hem AKP'ye hem de Ataman Ailesi'ne nefes aldıracak!
Malatya Valisi, Kurum'la tartıştı, merkeze alındı
Kararnamede yer alan Malatya Valisi Ersin Yazıcı'nın merkeze çekilmesinin ardında, yeniden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak kabineye giren Murat Kurum'la yaşadığı tartışmanın yattığı İçişleri Bakanlığı kulislerinde ifade ediliyor.
Bilindiği üzere Kurum, ikinci kez bakan olması sonrasında 6 Şubat depreminin yaralarını sarmaya çalışan Malatya'ya gitti.
Yapılan çalışmaları yerinde inceleyen Kurum, deprem süreci ve sonrasında Malatyalıların tepkisini çeken Vali Yazıcı ile tartıştı. Mevzuatın el verdiği ölçüde çalışıldığını öne süren Yazıcı'nın açıklamaları karşısında Bakan Kurum, yapılan işlerden memnun olmadığını Ankara'ya döndüğünde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile paylaştı.
Sonrasında Yazıcı kararnameyle görevinden alındı.
Özel Harekat'taki tartışılan fotoğraf
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 15 Temmuz'da, darbe girişiminde bombalanan, 51 polisin şehit olduğu Özel Harekat Başkanlığı'nı ziyaret etti. Ziyareti sırasında Özel Harekat Başkanı Süleyman Karadeniz, Bahçeli'nin elini öptü.
15 Temmuz şehitlerinin anılması kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Başkanlığı'nın Gölbaşı'ndaki merkezini ziyaret eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin elinin birimin başkanı Süleyman Karadeniz tarafından öpülmesi tartışma yarattı.
Fotoğrafta da görüleceği üzere Karadeniz, misafirini tokalaşmayla karşılamak yerine iki eliyle deyim yerindeyse iki büklüm halde öpmesi, polis teşkilatının siyasallaşmasının nereye geldiğini göstermesi açısından önemli.
Bu fotoğraf her ne kadar "Özel Harekat üzerinden siyasallaşan polis görüntüsü"nü ortaya koysa da aynı zamanda Cumhur İttifakı'nın içindeki kırılmayı gösteren yeni ipucu oldu.
Zira Bahçeli; 15 Temmuz sonrasında Özel Harekat'ı ilk kez ziyaret etmiyor. Önceki yıllarda ziyarete Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun eşlik ettiği biliniyor. Son ziyarette İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın bulunmaması dikkat çekici.
Ev sahibi olarak Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız var. Zaten kamuoyuna yansıyan fotoğrafta Karadeniz'in Bahçeli'nin elini öptüğü sırada Ayyıldız'ın yüz ifadesinden "görevin başarıyla yerine getirildiği" izlenimi mevcut.
Diğer yandan, fotoğraf sonrası MHP cephesinden eleştirilere ağır yanıtlar verilmesine karşın AKP'den dikkat çekici açıklama / açıklamalar gelmemesi dikkate değer.
Fotoğrafın yarattığı intiba, polis teşkilatının neredeyse tamamen MHP'nin kontrolüne girdiği.
Özel Harekat'ta bir süredir rahatsızlık veren ancak Emniyet üst yönetimince halı altına gizlenmeye çalışılan sıkıntılar var.
Bir bölümünü geçen Nisan'da Büyüteç'e konu ettim. Emniyet yönetimi sessizliğini koruyor. Bir nev'i "sükut ikrardan gelir" durumu var.
Bu arada bir noktaya daha dikkat çekmekte fayda var.
15 Temmuz'dan hemen önce hakkında yönetimsel sorunlar çerçevesinde iddialar bulunan Başkan Süleyman Karadeniz, iktidar yanlısı gazeteye "Devletimizin istihbarat birimlerinin titiz çalışmaları sonucunda, FETÖ ve diğer taraflara aidiyeti olduğu tespit edilen 1200 personeli özel harekât branşından çıkardık. Özel Harekât Başkanlığı uzun zaman sonra en saf ve en temiz dönemini yaşıyor" değerlendirmesini yaptı.
15 Temmuz fotoğrafıyla tartışılan Karadeniz, bu değerlendirmesiyle Soylu dönemine "Onun döneminde alınanlar arasında FETÖ'cüler var" mesajını veriyor. Ancak birimden gönderilenler arasında Ülkücü görüşe sahip olan personelin yanı sıra Güneydoğu'da özellikle hendek operasyonlarında görev yapanların bulunduğu şikayetleri, bu satırların yazarının da aralarında bulunduğu medya mensuplarına aktarılan iddialardan.
Şimdi MHP Genel Merkezi'nin pek hoşuna girmemekle beraber, belirtmek gerekir ki, partide bazı isimlerin Menzil tarikatıyla temasının bulunduğu biliniyor. Bu isimlerden bazıların polis müdürleriyle fotoğrafları kamuoyuna yansıdı.
Bununla bağlantılı olarak Başkan Karadeniz'in, "FETÖ'cü ve diğer taraflar" diyerek tanımladığı oluşumlarla bağı olup gönderilenlerden boşalan kadrolara MHP kontenjanından Menzilciler'in birime alındığı iddiaları konuşuluyor son günlerde Emniyet kulislerinde.
Geçmişte yaşanan bir olay
Özel Harekat biriminin siyasallaşması konusunda bu satırların yazarının da tanık olduğu bir süreci anlatayım.
Eskiler hatırlayacaktır, PKK ile mücadelenin en sıcak olduğu 1990'lı yılların ortasında Şırnak Emniyet Müdürlüğü'nde kriz baş gösterdi.
Krizin sebebi; Şırnak Emniyeti kadrosundaki Özel Harekatçı polislerin MHP'yi simgeleyen bıyıklarının bizzat il emniyet müdürünün, polislerin uygulamakta sorumlu olduğu kılık ve kıyafet mevzuatına uygun şekle dönüştürülmesi talimatıydı.
Sosyal medyanın, internetin olmadığı, bölgede yaşanan bir olayın en yakın 3-4 gün içinde Ankara'ya ulaştığı günlerde yaşanan bu kriz, Özel Harekatçıların göreve çıkmayı kabul etmeyecek hale dönüşmesine evrildi.
Bıyık krizinin Ankara'ya ulaşması sonrasında yanılmıyorsam dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Özel Harekât Dairesi'nden yetkililerle birlikte bizzat Şırnak'a gitti.
Ağar'ın görüşmesiyle kriz daha büyük yönetim krizine dönüşmeden sonuçlandı. Sonuçta, Özel Harekatçılar bıyıklarını kılık ve kıyafet yönetmeliğine göre şekillendirdi ve göreve çıktılar!
Bu aralar bir dönem Özel Harekât Dairesi Eski Başkanı merhum Behçet Oktay'ın sağ kolu / sol kolu gibi tanımlamalarla kendini göstermek isteyen bir grup polis yöneticisi peydah oldu bir anda.
Yeri gelmişken aktarayım; mesleğim gereğince Oktay'ı yakın tanıma fırsatım oldu. Özellikle Susurluk skandalından sonra Özel Harekat'ın başında göreve getirildiğinde, kamuoyunda itibarını kaybetmek üzere olan; deyim yerindeyse enkaza dönüşmekte olan bir birim vardı.
Zaman içinde birimi yeniden ayağa kaldırdı. Gerek teşkilat, gerekse kamuoyu önünde yeniden itibarlı hale getirdi. Siyasetin hiçbir tarafına Özel Harekâtı malzeme yapmadı.
Kendisini Atatürk milliyetçisi ve devletin adamı olarak tanımladı. Hiçbir cemaat ve tarikata yakın durmadı. Ülkücü olmasına karşın, Ülkücülük kelimesini kendisine itibar öğesi yapmadı.
Hayat görüşümüz uyuşmasa da kendisi siyasete boyun eğen değil, devletin adamı oldu.
Şimdilerde kendilerini Oktay'ın devamı olarak tanımlamaya çalışanların, kendisiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Etiket kullanmaktan başka.
Karadeniz'in çocuğu, polisliğe neden alınmadı?
Olayları takip ederken, süreçleri kişiselleştirmek gibi bir mesleki yaklaşımı tercih etmemekle birlikte süreçlerde yer alanların kimi zaman kişiselleştirmeye yol açan tutumları, yöntem değişikliğini kaçınılmaz hale getiriyor, maalesef.
Örneği şöyle vereyim: Başkan Karadeniz, az önce okuduğunuz değerlendirmesinde Özel Harekat'taki FETÖ'cülerin atıldığını söylüyor. Bu bilgi doğru. Çünkü Garson'dan elde edilen yeni veriler ışığında hakkında işlem yapılanlar arasında Özel Harekatçılar da yer alıyor.
Peki bu bağlamda Başkan Karadeniz, yakın tarihte çocuğunun neden Polis Akademisi'ne alınmadığını açıklayabilir mi? Ya da Emniyet Genel Müdürlüğü, Karadeniz'in çocuğunun neden polis olmasının akademi tarafından mümkün kılınmadığı sorusunu yanıtlayabilir mi?
Polis Akademisi'nin söz konusu tasarrufunun perde arkasında, Manisa'daki görevi sırasında çocuğunun eğitim aldığı okul olabilir mi?
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|