T24’ün Ankara Bürosu’nda iki hafta önce görüştük Ethem Büyükışık’la.
Havanın mevsim normallerine göre fazlaca sıcak olmasına karşın, sırtındaki çantada heybetlice bir soruşturma dosyası, elindeki diğer çantada ise dizüstü bilgisayar vardı.
Başladık konuşmaya. Tam üç saati aşkın konuştuk; masanın üzerine bıraktığı 2018/60988 numaralı soruşturma dosyasının akıbetini.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) son derece parlak kariyerine karşın 2016’da kendi tercihiyle emekli olan Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık’ın üzerinde ömür tükettiği dosya, tek çocuğu Dorukhan’ın, 2018’de “şüpheli bir olayda” yaşamını yitirmesinin soruşturulmasıydı.
Büyükışık’ın görüşmede başladığı ilk cümle, “Aileme artık daha fazla zaman ayırmak için emekli oldum. Ama iki sene sonra tek evladım ellerimin arasından kayıp gitti” oldu.
Yıllarca TSK içinde imrenilecek bir kariyerin sahibi olan Büyükışık, şüpheli bir olayda kendi elleriyle toprağa verdiği evladının dosyasının peşine düşmüş halde bugün.
Sohbetin ayrıntılarına geçmeden önce, uzun yıllarca polisiye olayları takip eden bir gazeteci olarak pek çok ölümle ilgili habercilik yaptım. Yeri geldi, gizlice morga girip imama yalvarıp cansız bedenden vesikalık fotoğraf çekimine tanıklık ettim. Yeri geldi, havaya uçurulan Uğur Mumcu’nun cinayetinde olay yerine giderek, çevre binalardan merhumun parçalarının toplanmasına tanıklık ettim. Yeri geldi, sele kapılan anne ve yavrularının yine hastanede fotoğraflarını çektim.
Görmediğim olay kalmadı, ancak Büyükışık’ın derdini anlatabilmek amacıyla görüştüğü/ulaştığı devlet görevlilerine anlatmak amacıyla hazırladığı bilgi notundaki resimlere bakamadığımı itiraf edeyim.
Bu resimlere bakamayacağımı söylediğimde, Büyükışık’tan iç acıtan yanıt geldi:
“Oğlumun otopsi fotoğraflarına baktım aylarca. Her gün bu görüntüleri izliyorum; artık yüzümde yapay maske takıp dolaşıyorum, Tolga Bey.”
Ethem Büyükışık ve oğlu Dorukhan Büyükışık
Yakın zamanda farklı medya mecralarında altıncı yılına giren ölüm olayıyla ilgili yayınlar yapıldı. Acılı baba Büyükışık, gücü yettiğince sesini duyurmaya çalıştı. Adaleti bulabilmek adına devlette çalmadık kapı bırakmadı.
Tıpkı Eynesil’de yaşamını yitiren 11 yaşındaki Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan gibi.
Tıpkı Antalya’da Rixos Otel’de ölü bulunan Burak Oğraş’ın babası Murat Oğraş gibi.
Tıpkı, AKP’li Şirin Ünal’ın evinde öldürülen Nadira Kadirova gibi, Elazığ’da Kırgız gazeteci Yeldana Kaharman’ın cesedinin bulunmasında olduğu gibi.
Tıpkı Şenyaşar Ailesi’nin başına gelenler gibi.
Ama sonuç nafile!
Büyükışık ve avukatının bunca çabasına, ortaya koydukları yeni delil ve verilere karşın, Dorukhan’ın ailesinin yüreğini soğutacak, adaleti sağlayacak sonuç alınamadı bir türlü.
Sanki “gizli bir el” bu dosyanın fazlaca kurcalanmasını istemiyor. Verilen “kovuşturmaya yer olmadığı kararı”nın yeterli olduğu kanaati de bu gizli el ya da ellerin sahipleri.
Görüşmenin ardından, Büyüteç’te bu konuyu ele almaya karar verdim. Zira 2023 Türkiye'sinde hâlâ işler kimi zaman çok tuhaf seyrediyor. Dorukhan’ın yaşamını yitirdiği şüpheli olay da geçmişte yaşanan benzerlerini aratmayan böylesi tuhaf işlerden birisi.
***
Olayı kısaca özetlemek gerekirse; 27 yaşındaki Dorukhan, 13 Mayıs gecesi spor yapmak amacıyla anne ve babasıyla beraber ikamet ettiği evden çıktı. Aile istirahate çekildi. O gece eve gelmedi. Aile sabah polisten gelen telefonla olayı haber aldı.
Devamını baba Büyükışık, şöyle anlattı:
“Ertesi sabah haber geldi. İzmir Narlıdere’deki evimize 600 metre uzaklıkta, 27 metre yükselikte, kaba inşaatı bitmiş bir binanın 9-10 metre önünde, kafası demir korkuluğun altında ve bedeni beton istinat duvarının üzerinde olacak şekilde ölü bulundu oğlum.
Vücudunda açık yara, kanama ya da düşme izi yoktu. Üzerindeki elbiselerinde herhangi bir yırtık, parçalanma, kirlenme yoktu.
Biz ailece inanmadık intihar ettiğine. Yurt dışından geldi, burada iş başvuruları vardı. İş görüşmeleri yapacaktı. İntihar etmesi için hiçbir gerekçe yoktu. Zaten sonrasında hazırlanan raporlarda oğlumun psikolojik sorunu olmadığı kanıtlandı.”
***
Dorukhan’ın cansız bedeninin bulunduğu inşaat, İzmir’in tanınmış müteahhitlik firmalarından Tanyer İnşaat’a aitti.
İzmir ve çevresinde nüfuzlu bir firma olarak tanınıyor. Sahibi Mehmet Münir Tanyer ile oğlu Mehmet Taylan Tanyer işleri birlikte yürütüyor. İzmir’de Altay ve Göztepe gibi bazı spor kulüplerine ve Türk Eğitim Vakfı’na da sponsorluk yapıyor firma.
Dorukhan Büyükışık’ın cansız bedeninin bulunması sonrasında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, 2018/60988 numaralı soruşturma dosyası açtı.
İşte söz konusu soruşturmayla beraber, arka arkaya bir dizi “tuhaflıklar” da yaşanmaya başlandı. Sürecin daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacıyla maddeler halinde aktaracağım:
1-Olay yerinde farklı açıları kaydeden tam 19 kameranın yanı sıra 4 bekçi ve konteynerlerde yatan 10’dan fazla işçi vardı.
2-İşçiler, olayın olduğu saatte “yüksek bir haykırma” sesi duyduklarını söyledi. Ancak ifade vermeleri yıllarca engellendi. Aynı anda olay yerinde bulunan bir başkomiserin tanıkları, olay yeri incelemesi yapılırken alandan uzaklaştırdığı ve kaçırdığı ortaya çıkarıldı.
3-Savcılık soruşturması devam ederken, Ethem Büyükışık’ın tespit ettiği tanıklar, ilk ifadelerinde “sesi duyduklarını” söylediler, savcıya.
4-Olay günü soruşturma yapan savcı ve polis, adli tıp uzmanı doktor tarafından olayın yüksekten düşme olmadığı ifade edilmesine rağmen, Tanyer İnşaat’a ait bölgedeki güvenlik kamerası kayıtlarını almadı.
4-Şirketin tüm kameralara ait kayıtları gizlediği ortaya çıktı. Savcılık, olaydan tam 25 ay sonra kayıtları istedi. Ancak bir kameranın kayıt cihazı hiç verilmedi. Şirket tarafından verilen diğer kamera kayıt cihazında ise, olay tarihine ilişkin hiç bir görüntü yoktu.
5-Polis merkezinde 54 dakikalık bir kamera kaydı CD’si ortaya çıktı. Baba Ethem Büyükışık, kamera kayıtlarını “özel bilirkişi”ye inceletti. Bilirkişi, kayıtların kök bilgilerinin olmadığını, sahte delil olarak inşaat firmasınca üretildiğini ortaya çıkardı.
6-Kayıtların, olaydan bir süre sonra firmanın saha mühendisi tarafından polis merkezine ismi gizlenen bir polis aracılığıyla gizlice getirildiği ancak resmi kayda geçirilmediği tespit edildi.
7-Sahte delil niteliğindeki kayıtlar soruşturmayı yürüten başsavcı vekilince “gerçekmiş gibi” dosyaya eklendi.
8-İnşaat sahasında bir kameranın daha varlığı belirlendi. Bu kamera, olayın yaşandığı bölgeyi çeken "dome" tipi özellikli bir kameraydı.
9-Olay yerine polis ve savcı gelmeden bu kameranın ortadan kaldırıldığı, yerinin değiştirildiği ve kayıtlarının da silindiği anlaşıldı. Dome tipi kameranın kayıtlarına da ulaşılamadı maalesef.
10-Tanyer İnşaat’a ait bir cep telefon numarası, olay günü şüphelilere talimat vermişti. Ancak bu telefon hattını kimin kullandığı bir türlü ortaya çıkarılamadı.
11-Firma yetkilileri, söz konusu cep telefonun eski nesil bir telefon olduğunu ve kırdıklarını iddia etti savcılık makamına.
12-Ancak ilginç durum; firmanın “eski nesil” olarak tanımladığı telefondan Facebook üzerinden görüşme yapılmıştı! Böylece eski nesil telefon iddiası Büyükışık’ın avukatınca çürütüldü. Telefon delil olmaktan kurtarıldı!
13-Sonrasında dosyada şüpheli olarak gözüken firma çalışanlarına ait bazı telefonlara ilerleyen süreçte “format atıldığı” gün ışığına çıkarıldı. Bu işlem resmi raporla ortaya konuldu.
14-Yaşamını yitiren Dorukhan Büyükışık’a ait telefona yönelik HTS incelemesi yapıldı. İzmir Emniyeti’nce hazırlanan HTS raporunda, Dorukhan Büyükışık’a ait telefonun olay gecesi 01.30’dan 08.30’a kadar durağan haldeyken, 08.30’dan sonra yer değiştirdiği açıklandı.
15-Oysa saat 01.30’da intihar etmiş kişinin cep telefonu saatler sonra hangi gerekçeyle yer değiştirdi?!
16-Bu arada ilginç bir gelişme daha yaşandı aynı konuda. Bu kez İzmir İl Jandarma Komutanlığı da aynı HTS sürecini inceledi. Jandarma’nın, polisin raporuna tahrifat yaparak ayrı bir rapor hazırladığı anlaşıldı. Baba Büyükışık, polis raporunu tahrif ettikleri iddiasıyla ilgili Jandarma görevlileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.
17-Olay yerinde Dorukhan Büyükışık’a ait cep telefonunda gözüken parmak izlerinin silinerek sonrasında olay yeri fotoğrafı çekildiği belirlendi.
18-Telefondaki parmak izlerinin incelenmediği ve tahrip edildiği ortaya çıkarıldı.
19-Dorukhan’ın telefonu “yüksekten düşme” olayına bağlanmak için kaba inşaatın çatı katında bulunduğu ifade edilmesine rağmen, Dorukhan’ın çatı katına çıktığına dair hiç bir veri bulunamadı.
20-Dorukhan’ın kullandığı araçtan parmak ve doku izleri alınmadığı saptandı. Oysa söz konusu iz ve doku örneği alınması gerekiyordu.
21-Olay yeri fotoğraflarına göre, 27 metreden düştüğü iddia edilen Dorukhan Büyükışık’ın başının parçalanmadan inşaat demirleri altına nasıl girdiği sorusunun da yanıtlanması gerekiyordu. Soru yanıtsız kaldı.
22-Devamında yapılan araştırmalarda Büyükışık’ın öldükten/öldürüldükten cansız bedeninin sabah bulunduğu yere taşındığı ortaya çıktı.
24-Zaman içinde Ethem Büyükışık’ın kişisel çabalarıyla 13 Mayıs 2018 günü olay yerinde görevli sekiz polis hakkında işlem yapılması istendi. Fakat yine bir gizli el / eller söz konusu polisin isimlerini gizledi.
25-Peşinden 20’den fazla polis, bu olayda dahli olduğu gerekçesiyle şüpheli olduğu anlaşılacaktı.
26-Ailenin özel olarak incelettirdiği veriler ışığında hazırlanan bilirkişi raporlarında Dorukhan Büyükışık’ın “demir bir çubukla sırtından darbe aldığı”, “darbe sonucu kaburgalarının kırıldığı”, “kırılan kaburgaların da ciğerlerine batması sonucu kan kaybından öldüğü” tespit edildi.
27-Ayrıca Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) soruşturma sürecine sıra geldi. Otopsi raporunda “bedeninin sadece arka tarafında değil ön tarafında da darp izi görüldü” tespiti yapıldı. Ve ölüm nedeninin “Yüksekten düşme bulgusu yok” olmasına rağmen bilirkişi görüşüne karşın ATK’dan gelen görüşte “Yüksekten düşmeye bağlı ölüm” değerlendirmesinin yer aldığı görüldü!
28-Ailenin itirazı ve iki ayrı üniversiteden aldığı raporlarda ölüm nedeninin darp sonucu olduğunun belirlenmesi üzerine, dosya ATK 1. İhtisas Kurulu’na gönderildi. ATK 1. İhtisas Kurulu, yüksekten düşme görüşünü verdi.
29-Baba Büyükışık, ATK Başkanı Yalçın Büyük’le görüştü. Yaşananları anlattı. ATK Başkanı Büyük, “Polislerin etkisiyle yanlış bir karar verildiğini” belirtip üst kurula itiraz edilmesini önerdi.
30-Bu gelişme üzerine; Ethem Büyükışık, sürece itiraz etti ve dosyanın üst kurula gönderilmesini talep etti. Ancak, dosya bir üst kurula gönderilmedi. Yine kararına itiraz edilen 1. İhtisas Kurulu’nda görüşüldü. Ve sonuç değişmedi, aynı kararda ısrar edildi.
31-Büyükışık, cinayeti kapatmaya çalıştıklarını öne sürdüğü ATK kurul üyelerini Adalet Bakanlığı’na şikayet etti.
32-Adalet Bakanlığı, ilgililer hakkında “görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla adli soruşturma başlattı. Fakat savcılık kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi. Büyükışık itiraz etti. İtiraz reddedildi.
33-Sonunda 27 yaşındaki oğlunu şüpheli olayda yitiren Ethem Büyükışık, Anayasa Mahkemesi’ne kadar gitti.
34-ATK raporu sonrasında dosya ATK 3. Üst Kurulu’na gönderildi. Yeniden yapılan incelemede kurul, “darp da olabilir, yüksekten düşme de olabilir” görüşüyle sürecini tamamladı.
35-Ve nihayet geçen temmuzda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, 2018/60988 sayılı dosya üzerindeki çalışmasını tamamladı. Savcılık, Ethem Büyükışık’ın zaman içinde kişisel çabalarıyla yürüttüğü süreçte ortaya çıkan yeni delil ve verilere rağmen 13 kişi hakkında “takipsizlik” kararını verdi.
36-Takipsizlik kararında inşaat firmasının sahipleri ve çalışanları yer aldı.
37-Büyükışık, savcılığın bu kararına da itiraz etti. Süreç halen devam ediyor. Büyükışık, mücadeleye devam ediyor.
|
***
Dorukhan Büyükışık’ın ölümünün ardındaki sır perdesi tüm çabalara rağmen kaldırılamadı.
Olayla bağlantılı olarak İzmir, Ankara ve İstanbul’daki savcılıklarda yedi ayrı adli ve idari soruşturma dosyası açıldı. Baba Büyükışık, elde ettiği veriler sonrasında süreçte ihmalleri bulunduğu iddiasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, emniyet, jandarma ve Adli Tıp Kurumu personeli hakkında ayrı ayrı suç duyuruları yaptı.
Büyükışık, cinayet soruşturması çerçevesinde polisler hakkında iddianame hazırlayan İzmir’deki savcının Uşak’ın Banaz ilçesinde görevlendirildiğini aktardı. Şaşırmadığımız, alışık olduğumuz durumlar maalesef!
Büyükışık’ın ısrarla bulunmasını istediği olay yerinde inceleme yapan Cüneyt ve Emre adlı polislere halen ulaşılabilmiş değil.
Büyükışık’la görüşmemizde devletle görüşüp görüşmediğini sordum. Şöyle yanıtladı:
“Soruşturmayla ilgili İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Aşkın’la görüşmek istedim. Bana randevu vermedi. ‘Asayiş Müdürü ile görüşsün’ dedi.
Sonra Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın yanına gittim. Yaşadıklarımı anlattım. Oğlumun fotoğraflarını görünce Aktaş fenalaştı. Kendisine geldikten sonra 'Bunun açık bir cinayet olduğu görülüyor. Sunuma devam etmeye gerek yok. Hemen Teftiş Kurulu Başkanı’nı aradı. Yanınıza geliyor. Toplantı yapın, süratle sorunu çözün' dedi.
Bir başkası benim adıma görüştüğünde, Aktaş, ‘Cüneyt ve Emre isimli ne kadar polis varsa tespit edin ve bunları bulun’ dedi. Buna rağmen iki memur halen bulunamadı.
Polislerle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’nce idari soruşturma başlatıldı. Henüz bitirilemedi. Jandarma’da görüşmeler yaptım, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile görüştüm. Ama sonuç çıkmadı.”
Büyükışık, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olayın aydınlatılması için katkı vermediğini de dile getirdi.
***
Emniyet Genel Müdürü’nün talimatına rağmen iki polisin halen bulunamaması çok garip. Oysa bir dakikalık iş. Yine gizli el/eller devrede.
Suç duyurularında haklarında vahim iddialar bulunan polis ve jandarma personelinin halen görevde kalması da en bulunamayan polisler kadar dikkat çekici.
Dorukhan Büyükışık’ın yaşamını yitirdiği karanlık olayın yaşandığı dönemde Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Aktaş şimdi İçişleri Bakan Yardımcısı. Hem de Emniyet’ten sorumlu olarak.
O dönemin İzmir Valisi Erol Ayyıldız, bugün eskisine göre daha kudretli ve yetkili biçimde Emniyet Genel Müdürü.
Devlete önemli hizmetleri olan bir kamu personelinin başından geçen elim olayla ilgili süreç, bu kadar zor yürüyor maalesef.
Hem Aktaş hem de Ayyıldız, dosyaya biraz ilgi gösterirlerse sonuca ulaşmak daha kolaylaşacaktır. Mesela ilk olarak isimleri bilinen ancak sırra kadem basan Cüneyt ve Emre adlı iki polisin bulunmasını sağlayarak ilk adımı atabilirler.
Karar verme ve yürütme mekanizmasında olanlar, kendi evlatlarını düşünerek Büyükışık’a ve diğer benzeri mağdurlara destek verebilirler.
***
Görüşmenin sonlandığı sırada, Büyükışık’ın şu sözü oldukça yürek burkucu oldu, bu satırların yazarı için:
“Evladıma son görevimi yapıp bu dünyadan ayrılmak istiyorum.”
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|