14 Ocak 2020

Şöhretten kaçış: "Var olabilmek için, görünmüyorum!"

Bir tarafta gündelik hayatın, kalabalıklarda yalnızlık ve hiçleşmişlik duygusu içinde 'şöhrete kaçmaya' çırpınan bir insanlık hali… Diğer tarafta kalabalıkların seyir iktidarı altında ezilmemek için 'şöhretten kaçmaya' çırpınan insanlık hali…

Andy Warhol, 1968’de "Herkes bir gün 15 dakikalığına şöhret olacak" demişti. Devamını getirmemiş, biz getirelim: Bu '15-dakika-şöhret' aşamasından, böylece şöhretin ayağa düştüğü noktadan itibaren de 'şöhretten kaçış' esas olacak, şöhretten uzak durmak değer arz eder hale gelecek.

Tabii ki bunu bu kadar güçlü öne sürmek için vakit henüz erken diyebilirsiniz. Hâlâ adına şöhret denilen 'kızgın tava'ya düşen 'damla' olmaya can atan bir çoğunluk var mı var.

Ama o 'tava'dan bucak bucak kaçmak için canhıraş çaba harcayanlar da var.

Adını hanidir Meşhuriyet Çağı koyduğumuz, medya teknolojileri ve endüstrisi güdümünde varlık bulan görsel kültür ikliminde şöhret giderek sıradanlaşıyor, değersizleşiyor, en önemlisi sürekliliğe sahip olamıyor, dolayısıyla kalıcı bir statü ya da prestiji de işaret etmiyor artık.  

Hal böyleyken yine de umutsuz bir çırpınışla, şöhret yanılsaması içinde, 'görünme' derdiyle biteviye zaman ve yaşam 'tüketenler' var (ki bu, tüketim kültürünün sadece nesneyle, eşyayla, malla değil, insani özle, benlikle, canla ilgili bir olgu ve süreç olduğunu da düşündürmeli bize). Bu durumda olan sıradan çoğunluğun haletiruhiyesini "Görünüyorum, o halde varım" deyişiyle anlatmaya çalıştığımız malûm (bkz. T. Atay, Görünüyorum O Halde Varım: ‘Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan, Can Yayınları, 2019/3. Baskı).

Andy Warhol

* * *

Söz konusu sıradan çoğunluğa 'sanki-şöhret' vaadinde bulunan saymakla bitmez mecra var günümüzde. Bizim televizyonlarımızda BBG, Popstar, Ben Evleniyorum formatlarından başlayarak halen devam ede gelen Yetenek Sizsiniz, O Ses Türkiye, Survivor, MasterChef gibi realite-şov yarışma programları mesela. Devamında, artık çok daha aktif bir görüntü ve görünme evreni olarak hepimizin hayatının akışına damga vuran dijital sosyal medya platformları: Facebook, Snapchat, Youtube, Twitter, Instagram, TikTok, vd.

Elbette hayatına, "Görünüyorsam varım" takıntısıyla yön çizen çoğunluk içinde görünme, dolayısıyla tanınma-bilinme arzusunun karşılıksız kalması, yaşamı sürdürürken ölmekten beter bir durumla da karşı karşıya bırakıyor kimilerini. Bunun sonucu, görünüyor olmadan yaşamaktansa, ölmeyi tercih etmek gibi korkunç bir noktaya vardırıyor onları. Bu coğrafyada buna en hazin örnek, bir dönem kalıcı şöhretin eşiğine kadar gelse de oradan tepetaklak olmuş eski manken Filiz Aker’in, uzatmalı sevgilisi, oyuncu-sunucu Vatan Şaşmaz’ı da öldürdükten sonra intihar etmesidir (Ağustos 2017).

Aker, 1980’lerden itibaren mankenlikle başlayan yıldız olma serüveninde sinema filmleri yaptı, dönemin tanınmış ve de güçlü erkekleriyle ilişki kurdu, bir yabancı erkekle evlendi ve kendisinden 10 yaş küçük Vatan Şaşmaz’a da tutkuyla bağlanıp hayaller kurmaya devam etti. Fakat sonuç hüsran oldu. Ne yapsa olmadı, '15 dakika' limitinden uzun da sürse, şöhreti bitti, bir 'ünlü' olarak unutuldu.

Bu durum karşısında, denilebilir ki kaybettiği şöhreti 'ölüm'le yeniden kazanma seçeneğine yol tuttu o!..

Filiz Aker

* * *

Bunları, önceki gün ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinden gelen şu korkunç haberin sarsıcı etkisi altında yazıyorum:

19 yaşındaki Chloe Davidson, 20 Aralık’ta intihar etti. Genç kızın intiharına ilişkin yapılan araştırma, sosyal medyanın büyük bir etken olduğunu ortaya çıkardı.

Medyatava’da "Genç Kızın Sosyal Medya İntiharı" başlığı altında verilen haberde Chloe’nin 'düşük benlik saygısı' ile mücadele ettiğini, bu sorunu aşma yolunda da sosyal medyayı kendisine 'güvence' yaptığını ablasının sözlerinden öğreniyoruz. Annesi de Snapchat ve Facebook’un kızının hayatını tamamen teslim aldığını belirterek, "Konuştuğu tek şey, kaç beğeni aldığıydı" demiş.

Beğeni ve yorum sayısı düşük olduğunda kendisini kötü hisseden, 'yeteri kadar iyi' olmadığı kaygısına kapılan ve 'kabul edilmek' için daha fazla beğeni almaya çırpınan Chloe, üstüne üstlük bir de sosyal medyanın acımasız trolleriyle boğuşmak durumunda kalmış. Aşağılayıcı ve dalga geçen mesajlar, kötü yorumlar karşısında bütün gece ağlıyormuş; ablası öyle söylüyor.

Meşhuriyet Çağı’nın, günümüz insanını, "Görünmüyorsan yoksun" noktasına getirdiğini gayet hazin bir çarpıcılıkla aksettiren bu intihar olayının özü, kızının çok güzel olmasına rağmen 'sosyal medyanın esiri' haline geldiğini belirten annesinin şu sözünde saklı olsa gerek:

nsanların onu nasıl gördüğüne çok önem veriyordu."

Chloe Davidson

* * *

Chloe için var olmak görünmekti ve nasıl göründüğüne dair içinde birikmiş tatminsizlik ve olumsuz izlenimler, onu yaşarken hiçleşme algısı ve duygusuna getirdi.

Böylece, bir hiç olarak yaşamaktansa, bu şekilde hayatı sürdürme ıstırabına katlanmaktansa ölmeyi tercih etme noktasına sürüklenmiş görünüyor o.

Bu, Meşhuriyet Çağı’nda madalyonun bir yüzü. Bu yüzde ölümüne şöhret arzusu ve arayışında olan sıradan çoğunluk var.

Madalyonun öbür yüzünde ise şöhretin ölümcül ve metalaştırıcı cenderesinden sıyrılıp, şöhretten kaçarak nispeten sade bir hayatın içinde var olmaya yönelen sıradışı azınlık var.

Britanya Kraliyeti bünyesinde Sussex Dükü Prens Harry ve Düşes Meghan’ın durumları da buna karşılık gelen bir örnek.

Prens Charles ve Prenses Diana’nın küçük oğlu olan Harry, Amerikalı eşi Meghan Markle ile birlikte, deyiş yerindeyse "Kraliyet’ten istifa" kararı aldıklarını bildirdiler.

Bundan böyle yılın bir kısmını ABD ve Kanada’da, geri kalanını Britanya’da geçireceklerini ve maddi bağımsızlıklarını kazanmak için çalışmayı plânladıklarını açıkladılar.

Prens Harry ve Düşes Meghan

* * *

Çiftin ruh halini yansıtan sözlere bakıldığında, sıradan insanın arayıp da bulamadığı şekilde 'şöhret'in içine doğmuş olmanın, sanılanın aksine cennet bahçesi değil, bir 'demir kafes' olduğunu düşünmeye elverir ifadeler çıkıyor karşımıza (bu bilgileri de BBC News Türkçe'deki "Meghan Markle ve Prens Harry, İngiltere Kraliyet Ailesi'ndeki görevlerinden neden çekildi?" başlıklı haber-analizden aktarıyoruz).

Meghan Markle, mesela, 'Kraliyet'e alışmanın zor olduğunu ve İngiliz magazin basının onun hayatını mahvedeceği yönünde, arkadaşlarından gelen bütün uyarılara rağmen yine de medyanın yoğun ilgisine hazırlıklı olmadığını ifade etmiş. O, eşi Prens Harry’e de şunları söylüyormuş uzun zamandır:

"Bir şeye dayanmak yetmiyor, yaşamak bu değil, gelişip serpilmek lâzım."

Bakın, herkesin arayıp da bulmadığı, kıyıdan-köşeden '15 dakikacık' da olsa bulaşma derdinde olduğu bir şöhret sarmalı için Sussex Düşesi diyor ki "Yaşamak bu değil"!..

Meghan Markle  

* * *

Harry’nin söyledikleri ise bundan daha dokunaklı ve iç acıtacak mahiyette…

Kameralardan nefret eden, Kraliyet ailesindeki üst düzey görevlerden, geleneksel saray törenlerinden alabildiğine sıkılan Prens Harry, ruh sağlığına ve hayatına baskı yapan bu durumlar karşısında 'sürekli idare etme hali' içinde olduğunu söylemiş. Tabloid magazin medyasının kendisini, ama özellikle de eşini boğucu bir kıskaç altına almış olması karşısında duyduğu endişeyi de "Önce annemi kaybettim, şimdi de karımın aynı güçlü odaklara kurban edilmesine tanık oluyorum" şeklinde ifade etmiş.

Bunun ardından da annesi Prenses Diana’nın 1997’deki ölümüyle ilgili bomba gibi, son derece manidar ve konumuz açısından da çok önemli bir not düşmüş:

"Sevdiğim bir insanın gerçek bir kişi olarak görülmeyecek derecede meta haline getirildiğinde neler olduğunu yaşayıp gördüm."

Prenses Diana

* * *

Şimdi ABD’de sosyal medyada aradığını bulmadığı için hayatına son veren Chloe’yle ve Harry-Meghan çiftinin başına gelenlerle ilgili yukarıda derlediğimiz bilgileri etkileşime sokup sentezleyerek sadede gelelim!..

Annesi diyordu ki Chlae sosyal medyanın esiri olmuştu ve insanların onu nasıl gördüğüne çok ama çok önem veriyordu.

Prens Harry de annesi Diana için diyor ki "Sevdiğim insanın gerçek bir kişi olarak görülmeyecek derecede meta haline getirildiğinde neler olduğunu gördüm."

Bir tarafta gerçek bir kişi olmaktan çoktan vazgeçmiş olup, insanların kendisinin nasıl gördüğüne endeksli bir yaşamın içinde, eğer 'görünmüyorsan yoksun' tasasına düşmüş, bu tasayla hayatına son vermiş Chloe…

Diğer taraftan, gerçek bir kişi olarak görülmeyecek derecede bir 'görsel meta' haline getirildiği için, kendi rızası dışında görünme/görüntülenme/gösterilme girdabında hayatını kaybetmiş Diana…

Ne denilebilir? Meşhuriyet Çağı’nın iki ucu boklu değneği işte!..

* * *

Karşılaştırmaya devam edelim: Bir tarafta gündelik hayatın, kalabalıklarda yalnızlık, kimsesizlik, hiçleşmişlik duygusu içinde 'şöhrete kaçmaya' çırpınan bir insanlık hali…

Diğer tarafta kalabalıkların seyir iktidarı altında, o iktidardan beslenen endüstriyel çarkın dişlileri arasında ezilmemek için 'şöhretten kaçmaya' çırpınan insanlık hali…  

Bir tarafta, "Görünüyorsam varım" derdinde insanlar…

Diğer tarafta, "Var olmak istiyorsam görünmemeliyim; gözlerden uzak olmalıyım" derdinde insanlar…

Meşhuriyet Çağı’nın bilançosu bu: Chloe’yi görünme derdinde kaybettik. Harry ve Meghan ise fazla ortalarda görünmeme, kameralardan ve gözlerden uzak olma derdinde, nispeten daha sade, 'sıradan' bir hayatın içine bırakmak istiyorlar kendilerini.

Harry Afrika’da doğal yaşamın korunması yolunda çalışmalara katılmak, katkıda bulunmak istiyor. Meghan’ın ilgi alanları arasında ise tiyatro var.

Elbette inzivaya çekilmeyi hedeflemiyorlar; ne de sosyal medyayı kullanmaktan vazgeçmeyi düşünüyorlar. Bilakis, kendi yaşamlarından belli kesitleri oradan paylaşarak, Meşhuriyet Çağı’nın sıradan insanlarına kendi sıradışı acı deneyimlerini aktarma isteğindeler.

Zehre karşı panzehir niyetine belki, kim bilir?!..

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"