11 Ocak 2021

Utanma duygusunun günbatımı

Nedamet getirip behemehal değişmezseniz gelecek kuşaklar sizi hayırla anmayacak

Ortaokuldayken cuma günleri ağır çantamı çocuk bedenime yükler, Ankara Caddesi'nden aşağı Sirkeci Tren İstasyonu'na doğru yollanırdım. İstasyona girmeden, koluna taktığı beyaz tahta kutu içinde satış yapan seyyardan aldığım iki lahmacunu gövdeye indirir, istasyon girişindeki gazeteciden fırından taze çıkmış Gırgır Dergisi'ni alır, diğer peronda bekleyen bir sonraki trenin pencere kenarı rahat bir yerine yerleşirdim. Önce Avanak Avni, sonra Zalim Şevki ve en nihayet Utanmaz Adam Şeref ve arkadaşı Korna Kamil'in maceralarına gömülürdüm.

Utanmaz Adam, Oğuz Aral'ın yarattığı, utanç duygusunu hayatından çıkartmış, her türlü hile, yalan-dolan ve üç kağıtla köşeyi dönmeye çalışan bir karakterdi. (Utanmaz Adam'la ilgili Gazete Kadıköy'de Zeynep Direk'in yazısı çok iyi.) 2021'ler Türkiyesine baktığımda Utanmaz Adam Şeref'in bayağı masum kaldığı görülüyor. Hangisinden tutsam bilmiyorum ki… 

Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör atanan Profesör Melih Bulu örneğin. Yazılıp edilenleri, söylenenleri okuyorum. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal konuşuyor mesela, şöyle diyor: "Milletvekili seçilmiş bir HDP'li profesör, milletvekilliği bittikten sonra Boğaziçi'ne rektör atansaydı kimsenin sesi çıkmazdı ama." Herhalde sayın Ünal'ın elinde bir "yapılacaklar listesi" var, orada da, geçerken mutlaka "HDP'ye bir tekme at" yazılı. Meselenin HDP ile ilgili olup olmaması önemli değil. HDP'ye tekmeyi at, esas sorunu sakla, zeytinyağı gibi çık suyun üstüne. Mahir Bey bilmez mi sorunun Melih Bey'in AKP'li olmasıyla ilgili olmadığını. Eğer kendisi Boğaziçi Üniversitesi'nin saygıdeğer bir öğretim üyesi, yıllarca o üniversitede ders vermiş, öğrenci yetiştirmiş, bilimsel araştırmalar yapmış bir hocası olsaydı, kimse hangi partiden olduğuna bakmazdı. Sorun gerçekten de kayyım atanır gibi oraya atanmasında (acaba Boğaziçi'nin bir kupon arazisi mi var, birilerinin göz diktiği diye aklıma gelmiyor değil? Bir imzalık rektör olmasın sakın). Şimdi ne Melih Bulu Bey utanıyor onca öğretim üyesinin ve binlerce öğrencinin karşısında liyakatsiz bir rektör olarak bulunmaktan, ne de Mahir Ünal Bey ne olduğu gayet açık olan olayı, alakasız bir siyasi partiyi de işin içine katarak çarpıtmaktan.

Bir de İrfan Fidan Bey var. İnsan genç bir hukuk talebesini getiriyor aklına. İdealist, hukuku her şeyin üzerinde tutacak, adalet için savaşacak. Basamaklar tırmanılıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oluyor ve ülkenin yüksek yargı kurumlarından birinin yolu açılıyor önünde. İnsan, ancak hayal eder. Yargıtayda göreve başlayacak, nice çetrefilli davada içtihat yolu açacak. Öyle bir derdi yok ama İrfan Bey'in. İstanbul'dan Ankara'ya gidiyor ve oradaki onlarca yüksek yargıca zımnen şöyle diyor, "Arkadaşlar anlıyorum siz yıllardır burada çalışıyorsunuz, Yargıtaya emek vermişsiniz. Doğru, ben daha bir dosyanın kapağını kaldırmış değilim, ama Yargıtayın Anayasa Mahkemesi adayı ben olacağım. Aday olan arkadaşlar şöyle bir kenara çekilsin, benim adıma feragat etsinler." Böyle davranıyor ve hiç sıkılmıyor. Nasıl bir ruh dünyası var acaba? Memleketin bekası falan mı diyor kendi kendini kandırmak için. Kendinden başkası memleketin bekasını düşünmez mi sanıyor. Aklına gelmiyor mu yaşadığı sürece ve öldükten sonra da milyonlarca insan bu durumu bir hukukçunun siyasete, siyasetçilere teslim olması olarak değerlendirecek, hukuk tarihine geçen bir kara leke olarak görecek. Daha vahimi ise, ona oy veren yüksek yargı mensupları. Mesela, evladı sorsa, "baba, anne, nasıl böyle bir şey yaparsınız, siz yüksek yargı mensubusunuz, aranızda hiç bulunmamış, bırakın dosya kaldırmayı, yargıtayın çay ocağından bir demli çay, mutfağından bir kaşık çorba içmemiş adama nasıl oy verirsiniz?" dese, ne cevap verirler ve insan evladının gözüne bakamayarak, bu utanç duygusuyla nasıl yaşar acaba?

"Utanmak duygusu"nun bizim topraklarımızdan kayboluşundan söz ediyorum. Semih Yalçın diye biri var, kendisi MHP'nin Genel Başkan Yardımcısı. İnsanlardan "haşere, kamilen itlafı gerekir" diye söz edebilen biri. Konuk olduğu bir programı, Youtube'dan izliyorum. "AKP ile koalisyon yapmazsınız herhalde?" diye soruyor gazeteci, "Yapmayınız! 13 yıldır Akepeye hesap soracağız diyen bir hareketiz biz. Bu ülkeyi bu hale getiren bir siyasi hareketle koalisyon içine girilebilir mi?Akepeye hesap sormak için iktidara geleceğiz, CHP Akapeyle koalisyon yapmaya teşne, yaparsa şaşırmayız." diye yanıtlıyor. Aradan birkaç yıl geçiyor, çok değil birkaç yıl, sıkı fıkı bir koalisyon ortağı oluyorlar AKP ile. Dahası beyfendinin söylediklerini yapmak isteyen arkadaşları, o parti içinde barınamadıklarından ayrılıp yeni parti kuruyor ve bunun için de CHP ile ittifak yapıyorlar. Kendisi ve genel başkanıysa, kendi söylediklerini yapmaya çalışanlar için her gün Zillet ittifakı diyor. Hiç utanmıyorlar. Siyaset böyle bir şeydir diye bakıyor herhalde, istediğim gibi yanar dönerim. Bugün söylediğimin, yarın tam tersini yaparım, dün sövdüğümü bugün överim. İlke, tutarlılık bunlar beni ırgalamaz, nabza göre şerbet, vaziyete göre elbet. Alırım milletvekili maaşımı, atarım cebime, bakarım keyfime. Acayip bir durum. Sizlerin siyasi hareketinize gönül vermiş genç insanlar, "Utanmıyor musun kardeşim böyle davranmaya?" demez mi acaba?

Numan Has Bey var bir de. Pardon soyadı Has değildi, başkanı olduğu partinin kısaltması HAS'tı. Halkın Sesi Partisi, HAS katışıksız anlamında. Numan Bey'in bir konuşması var, yine bir kaç yıl önce yapmış, tek tıkla buluyorsunuz. AKP 2023 yılında iktidar olursa neler olacağını söylüyor. Bayağı da iyi tespitleri var, 2023'e giderken söylediklerinin neredeyse hepsi gerçekleşiyor. "Bir üniversite öğrencisinin başında 10 polis beklemesi, BOP çerçevesinde Orta Doğu ülkelerinin parçalanması, kredi kartı borcu dolayısıyla evine icra gelenlerin artması, kahvelerin genç işsiz üniversite mezunlarıyla dolu olması, başkanın çocukluk, mahalle, asker, belediyeden arkadaşlarından ve şoförlerinden başka kimsenin milletvekili olamaması vb… Acayip olan, AKP iktidarının ülkeyi felakete sürükleyeceğini öngörüp, 2023'e doğru öngörüleri birebir gerçekleşirken, kendisinin bu hareketin genel başkan yardımcılığını kabullenmesi ve hiç utanmaması.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve yardımcısı da utanmayı bir kenara bırakanlar kervanının yolcularından. Aylarca hastalar hasta değil, cüzi miktarda vaka var yalnızca deyip durdu Sayın Koca. Sonra gerçekler artık saklanamayınca turkuaz tabloda sanki hep varmışlar gibi arz-ı endam etti. Aşının aracı şirketle temin edilip edilmediğiyle ilgili de çelişkili ifadeler verip duruyor Sayın Bakan ve ne acı ki artık şaşırmıyoruz. Yardımcısı Şuayip Bey'in yaptığı sahte yayınsa orada öylece duruyor. O mevkide bulunup da, utanmadan, sıkılmadan o yayını nasıl yaptığı ise benim anlayış sınırlarımın ötesinde.

Ve en nihayet 2021 Türkiyesi'nin tarihini yazacakların, dönemin tipik siyasetçisi olarak kayda geçirecekleri Süleyman Bey. O da utanma duygusunu duvara asanlardan. Taaa sınıra gidiyor, masayı kenara çektiriyor, yere serilen örtünün üzerinde yemek yerken "halkın çocuğu, terörün belalısı, askerin, polisin koruyucusu" pozuyla tribünlere selam çakıyor; bir iki gün sonra da CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında tweet atıyor. "DHKP-C, PKK/KCK ve MLKP Terör Örgütlerinin elemanıdır." Acayip bir kadın Dr. Kaftancıoğlu. Ulrike Meinhof halt etmiş yanında. Elemanı olmadığı silahlı örgüt yok maşallah. Şimdi Allah'ın bildiğini, kul da biliyor tabii. Canan Kaftancıoğlu, ağır İstanbul yenilgisini tatmalarının baş sorumlularından biri. Lafını esirgemiyor, mizahı da seviyor, yapıştırıyor cevabını, geçiyor dalgasını. İyi de, siz İçişleri Bakanısınız, size göre Çakal Carlos'tan bile daha fazla terör örgütüyle iltisaklı kadın hakkında bir belge, delil varsa harekete geçin. Ama yok, çamurlu tweet at, izi kalsın, ver gazı yandaşa, çalsın oynasın. Demokratik siyasi mücadeleyle bileğini bükemediğiniz insanı, iftira atarak sahadan uzaklaştırmaya çalışmak size gerçekten hiç yakışmıyor Sayın Soylu.

Utanmak erdemdir oysa, iyi ahlaktır, temiz insan, iyi insan olmanın yoludur. İktidar sahiplerine sesleniyorum: Ülkemizin geleceği gençler; onlara böyle örnek olmayın. Gençlerimiz ferasetlidir, okuyanlar, eğitim görenler elbette durumun farkına varıyor. Ama toplumun en cahil kesimi, "en tepedekiler utanmıyorsa, ben neden utanacağım" demeye başladığında, toplum da çatırdamaya başlar. Nedamet getirip behemehal değişmezseniz gelecek kuşaklar sizi hayırla anmayacak.

Yazarın Diğer Yazıları

İbrahim Bey, o cümleleri Kavala’laları, Demirtaş’ları, Atalay’ları ve daha nicelerini düşünmeden mi yazdınız?

Biz sade vatandaşlar bu ülkede MİT’ten korkarız. Şimdi kalkıp da MİT Başkanı’nın kitabıyla ilgili eleştirel bir yazı yazmak da beni korkutuyor doğrusu. Peki o zaman neden yazıyorum? Yanıtı kendi sözlerimle değil, tamamen katıldığım Sayın İbrahim Kalın’ın sözleriyle vereceğim…

Vendée Globe 2024 bugün başlıyor, selametle…

Vendée Globe Yarışı yalnızca bir yelken yarışı değildir. Dünyanın en zor müsabakasında üç ay boyunca her gün hayatlarını riske atarak mücadele ederken, aynı zamanda dünyayı daha iyiye doğru değiştirmek isteyen insanların da yarışıdır

Neden susuyorsunuz?

Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor

"
"